• Haberi Oku..

    Kaju aslında meyvesinin sapıdır...

  • Haberi Oku..

    Ananas aslında meyve değildir.

  • Makale

    Çekilen fotolar

  • Makale

    Yıldız sayısı..

  • 30 Nisan 2013 Salı

    Şeker Hastaları Neler Yemeli  Diyabet Hastaları Ne Yemeli
    Şeker Hastalığında Beslenme
    Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli ?
    Şeker Hastalığında Beslenme,Şeker Hastalığında Beslenme Listesi,Şeker Hastaları Neler Yemeli, Diyabet Hastaları Ne Yemeli,Diyabet Hastaları İçin Beslenme, Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli
    Şeker hastalığı kronik ve iyileşmesi çok çok zor bir hastalıktır. Bu sebeple de, Şeker Hastalığında beslenme ayrı bir önem taşır. Şeker hastaları ne yemeli sorusuna aşağıdaki makalemizde cevap veriyoruz. İşte, şeker hastalında beslenme...

    Şeker Hastalığında Beslenme,Şeker Hastalığında Beslenme Listesi,Şeker Hastaları Neler Yemeli, Diyabet Hastaları Ne Yemeli,Diyabet Hastaları İçin Beslenme, Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli
    Tarçın: Yemeklerinize tarçın serpmek kan şekerinizi düşürebilir. Tarçındaki bileşenler vücuda insülini etkili şekilde kullanmasına yardım ediyor. Bu nedenle daha fazla glikoz hücrelere girebiliyor. Son yapılan araştırma günde sadece yarım çay kaşığı tarçının kan şekeri seviyesini önemli derecede düşürdüğünü gösteriyor. Tam tahıllı tostlarınıza, fırında pişmiş elmalarınıza ve hatta tavuk yemeklerinize toz tarçın serpin. Ya da tarçın çubuğunu sıcak suya batırın ve bir fincan yatıştırıcı ve şifalı tarçın çayı hazırlayın.
    Sebzeler: Lifle dolu olan sebzelerde doğal olarak az kalori bulunuyor. Tabağınızı sebzeyle doldurursanız daha az karbonhidrat (kan şekerini artırıyor) ve doymuş yağ (insülin direncini artırıyor) tüketirsiniz. Günde 4-5 porsiyon sebze yemeğe çalışın. (1 porsiyon yarım kase konserve ya da pişmiş sebze ya da 1 kase çiğ sebze anlamına gelir.) Ancak patates, mısır ve bezelye gibi nişastalı sebzelerde diğerlerinden daha fazla kalori bulunduğunu aklınızdan çıkarmayın.
    Meyveler: Yağı ve kalorisi az olan meyvelerde de bol miktarda lif vardır. Ayrıca, meyveler sinirlerinizi, gözlerinizi ve kalbinizi korumaya yardımcı antioksidanlarla doludur. Meyvede daha fazla doğal şeker ve birçok sebzeden daha çok kalori var. Günde 3-4 porsiyon yiyebilirsiniz. (1 porsiyon bir bütün meyve, yarım kase pişmiş ya da konserve meyve ya da 1 çiğ meyvedir) Suyunu sıkmak yerine meyvenin kendisini tüketin. Çünkü birçok besin maddesi ve lif meyvenin kabuğunda, kendisinde ve çekirdeğindedir. Meyveyi sıkarken bunları kaybedersiniz ve geriye daha fazla kalori ve şeker kalır.
    Fasulye: En iyi lif kaynaklarından biri olan fasulyeler sizi daha uzun süre tok tutar, sindirimi yavaşlatır ve yemekten sonra kan şekerinin ani yükselmesini önler. Bu etkiler öyle güçlüdür ki tüm kan şekeri seviyenizi düşürebilir. Konserve fasulyeleri duruladıktan sonra yaptığınız her salataya ekleyin. Kuru  fasulye ya da mercimek çorbası öğlen yemeği için iyi bir seçenektir.
    Tahıl: Kahvaltılık tahıllar güne daha fazla lif depolayarak başlama imkanı sunar. Araştırmalar, güne bol lifli tahıl gevrekleriyle başlayanların daha sonraki öğünlerinde daha az yediklerini gösteriyor.
    Yoğurt: Protein ve kalsiyum bakımından zengin olan yoğurt, kilo vermeye yardımcı. Çeşitli araştırmalar bol miktarda kalsiyum bakımından zengin gıdalarla beslenen insanların daha kolay kilo verdiğini gösteriyor. Bu nedenle taze meyvelerinize yoğurt ekleyebilir ya da yoğurdunuza az yağlı granola gibi tahıllar katıp yiyebilirsiniz.
    Balık: Hazırlanması kolay ve hızlı olan balık iyi bir protein kaynağıdır. Ayrıca çok yağlı etlerin yerini alabilir. Aynı zamanda, yağlı balık en iyi omega-3 yağ asidi kaynağıdır. Bu yağlar damarlarınızın temiz kalmasını sağlıyor. Şeker hastalığı olanlarda trigliserid seviyesi daha yüksektir, iyi kolesterol düzeyi ise düşüktür. Omega 3 yağ asitleri her iki sayının da düzenlenmesine yardımcı olur. Haftada en az 2 kere balık tüketin. Özellikle somon, uskumru ve ton balığında daha fazla omega-3 vardır.
    Kümes hayvanları: Son derece yağsız, kalorisi az olan tavuk göğsü, şeker hastaları için çok iyidir. Biftek ve etli fastfood gıdalara benzemeyen tavuk göğsünde kötü kolesterolü artıran ve insülin direncini yükselten doymuş yağ oranı azdır. 85 gram derisiz tavuk göğsü, sadece 142 kalori ve 3 gram yağ içeriyor. Hindi göğsü ise daha az yağlıdır ve kalorisi daha düşüktür.
    Zeytin yağı: Kalp krizi riskini azaltmaya yardım eden, Akdeniz beslenmesinde önemli yeri olan zeytinyağı, insülin direncini düşürerek kan şekerini düzenli tutmaya yardım eder. Evde ve restoranlarda ekmeğinizi zeytinyağına daldırın. Ancak ne kadar zeytinyağı yediğinize dikkat edin, çünkü 1 yemek kaşığı zeytinyağında 119 kalori bulunuyor.
    Kabuklu yemişler: İyi yağlarla dolu olan kabuklu yemişler, kalp hastalığını destekler. Bunlar aynı zamanda insülin direncini düşürmeye yardım eder ve kan şekerinin daha kolay kontrol edilmesini sağlar. Ayrıca E vitamini bakımından zengin olan kabuklu yemişler hücreleri korur ve sinir ile göz hasarını önlemeye yardım eder. Lif ve magnezyum bakımından zengin olan bu gıda, kan şekerini düzenlemeye yardım eder. Düzenli ve ılımlı olarak tüketilirse kilo vermeye yardımcı olur, ancak bol miktarda kalori içerdiğinden fazla tüketmeyin.
    Şeker Hastalığında Beslenme,Şeker Hastalığında Beslenme Listesi,Şeker Hastaları Neler Yemeli, Diyabet Hastaları Ne Yemeli,Diyabet Hastaları İçin Beslenme, Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli

    ŞEKER HASTALARI NASIL BESLENMELİ ?

    Konu Saati  06:11  |  in  Şeker Hastalığında Beslenme Listesi  |  Devamı»

    Şeker Hastaları Neler Yemeli  Diyabet Hastaları Ne Yemeli
    Şeker Hastalığında Beslenme
    Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli ?
    Şeker Hastalığında Beslenme,Şeker Hastalığında Beslenme Listesi,Şeker Hastaları Neler Yemeli, Diyabet Hastaları Ne Yemeli,Diyabet Hastaları İçin Beslenme, Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli
    Şeker hastalığı kronik ve iyileşmesi çok çok zor bir hastalıktır. Bu sebeple de, Şeker Hastalığında beslenme ayrı bir önem taşır. Şeker hastaları ne yemeli sorusuna aşağıdaki makalemizde cevap veriyoruz. İşte, şeker hastalında beslenme...

    Şeker Hastalığında Beslenme,Şeker Hastalığında Beslenme Listesi,Şeker Hastaları Neler Yemeli, Diyabet Hastaları Ne Yemeli,Diyabet Hastaları İçin Beslenme, Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli
    Tarçın: Yemeklerinize tarçın serpmek kan şekerinizi düşürebilir. Tarçındaki bileşenler vücuda insülini etkili şekilde kullanmasına yardım ediyor. Bu nedenle daha fazla glikoz hücrelere girebiliyor. Son yapılan araştırma günde sadece yarım çay kaşığı tarçının kan şekeri seviyesini önemli derecede düşürdüğünü gösteriyor. Tam tahıllı tostlarınıza, fırında pişmiş elmalarınıza ve hatta tavuk yemeklerinize toz tarçın serpin. Ya da tarçın çubuğunu sıcak suya batırın ve bir fincan yatıştırıcı ve şifalı tarçın çayı hazırlayın.
    Sebzeler: Lifle dolu olan sebzelerde doğal olarak az kalori bulunuyor. Tabağınızı sebzeyle doldurursanız daha az karbonhidrat (kan şekerini artırıyor) ve doymuş yağ (insülin direncini artırıyor) tüketirsiniz. Günde 4-5 porsiyon sebze yemeğe çalışın. (1 porsiyon yarım kase konserve ya da pişmiş sebze ya da 1 kase çiğ sebze anlamına gelir.) Ancak patates, mısır ve bezelye gibi nişastalı sebzelerde diğerlerinden daha fazla kalori bulunduğunu aklınızdan çıkarmayın.
    Meyveler: Yağı ve kalorisi az olan meyvelerde de bol miktarda lif vardır. Ayrıca, meyveler sinirlerinizi, gözlerinizi ve kalbinizi korumaya yardımcı antioksidanlarla doludur. Meyvede daha fazla doğal şeker ve birçok sebzeden daha çok kalori var. Günde 3-4 porsiyon yiyebilirsiniz. (1 porsiyon bir bütün meyve, yarım kase pişmiş ya da konserve meyve ya da 1 çiğ meyvedir) Suyunu sıkmak yerine meyvenin kendisini tüketin. Çünkü birçok besin maddesi ve lif meyvenin kabuğunda, kendisinde ve çekirdeğindedir. Meyveyi sıkarken bunları kaybedersiniz ve geriye daha fazla kalori ve şeker kalır.
    Fasulye: En iyi lif kaynaklarından biri olan fasulyeler sizi daha uzun süre tok tutar, sindirimi yavaşlatır ve yemekten sonra kan şekerinin ani yükselmesini önler. Bu etkiler öyle güçlüdür ki tüm kan şekeri seviyenizi düşürebilir. Konserve fasulyeleri duruladıktan sonra yaptığınız her salataya ekleyin. Kuru  fasulye ya da mercimek çorbası öğlen yemeği için iyi bir seçenektir.
    Tahıl: Kahvaltılık tahıllar güne daha fazla lif depolayarak başlama imkanı sunar. Araştırmalar, güne bol lifli tahıl gevrekleriyle başlayanların daha sonraki öğünlerinde daha az yediklerini gösteriyor.
    Yoğurt: Protein ve kalsiyum bakımından zengin olan yoğurt, kilo vermeye yardımcı. Çeşitli araştırmalar bol miktarda kalsiyum bakımından zengin gıdalarla beslenen insanların daha kolay kilo verdiğini gösteriyor. Bu nedenle taze meyvelerinize yoğurt ekleyebilir ya da yoğurdunuza az yağlı granola gibi tahıllar katıp yiyebilirsiniz.
    Balık: Hazırlanması kolay ve hızlı olan balık iyi bir protein kaynağıdır. Ayrıca çok yağlı etlerin yerini alabilir. Aynı zamanda, yağlı balık en iyi omega-3 yağ asidi kaynağıdır. Bu yağlar damarlarınızın temiz kalmasını sağlıyor. Şeker hastalığı olanlarda trigliserid seviyesi daha yüksektir, iyi kolesterol düzeyi ise düşüktür. Omega 3 yağ asitleri her iki sayının da düzenlenmesine yardımcı olur. Haftada en az 2 kere balık tüketin. Özellikle somon, uskumru ve ton balığında daha fazla omega-3 vardır.
    Kümes hayvanları: Son derece yağsız, kalorisi az olan tavuk göğsü, şeker hastaları için çok iyidir. Biftek ve etli fastfood gıdalara benzemeyen tavuk göğsünde kötü kolesterolü artıran ve insülin direncini yükselten doymuş yağ oranı azdır. 85 gram derisiz tavuk göğsü, sadece 142 kalori ve 3 gram yağ içeriyor. Hindi göğsü ise daha az yağlıdır ve kalorisi daha düşüktür.
    Zeytin yağı: Kalp krizi riskini azaltmaya yardım eden, Akdeniz beslenmesinde önemli yeri olan zeytinyağı, insülin direncini düşürerek kan şekerini düzenli tutmaya yardım eder. Evde ve restoranlarda ekmeğinizi zeytinyağına daldırın. Ancak ne kadar zeytinyağı yediğinize dikkat edin, çünkü 1 yemek kaşığı zeytinyağında 119 kalori bulunuyor.
    Kabuklu yemişler: İyi yağlarla dolu olan kabuklu yemişler, kalp hastalığını destekler. Bunlar aynı zamanda insülin direncini düşürmeye yardım eder ve kan şekerinin daha kolay kontrol edilmesini sağlar. Ayrıca E vitamini bakımından zengin olan kabuklu yemişler hücreleri korur ve sinir ile göz hasarını önlemeye yardım eder. Lif ve magnezyum bakımından zengin olan bu gıda, kan şekerini düzenlemeye yardım eder. Düzenli ve ılımlı olarak tüketilirse kilo vermeye yardımcı olur, ancak bol miktarda kalori içerdiğinden fazla tüketmeyin.
    Şeker Hastalığında Beslenme,Şeker Hastalığında Beslenme Listesi,Şeker Hastaları Neler Yemeli, Diyabet Hastaları Ne Yemeli,Diyabet Hastaları İçin Beslenme, Şeker Hastaları Nasıl Beslenmeli

    0 yorum:

    29 Nisan 2013 Pazartesi

    Hızlı ve sağlıklı kilo vermek ve verilen kiloları tekrar geri almamak için zayıflama özelliği bulunan dört mucizevi bitkinin özünden yararlanabilirsiniz. İşte sürekli kilo alıp verme sıkıntısıyla karşı karşıya kalan hanımlar için tavsiyeler…

    Şifalı bitkilerle ilgilenenlere doğal ve garantili "lokman hekim" zayıflama tavsiyeleri 6 yıldır yüzlerce kadını kalıcı zayıflatıyor. Herkesin "yaza kadar nasıl bu kilolardan kurtulacağım" endişesi taşıdığı şu günlerde, bu yolla ilgili önemli bilgileri toparlamak, anımsatmak istiyoruz: Bu sezon doğala dönüş var çünkü diyetlerle verilen kiloların kaçınılmaz olarak ve artarak geri geldiği bilinen bir gerçek. Aynı zamanda sentetik yöntemlerin sonuçlarını da basından duyuyoruz. Kalori tuzağına düşenlerin gerçeği görüp, başvurduğu tabiat yöntemleri bir inceltiyor pir inceltiyor.

    Çeşitli diyetleri deneyip başaramamış ve hala şişman olanlara en doğru ve doğal bilgileri verme çabasındayız. Bu doğru inceltme formülü, fazlalıklardan kurtulup, estetik bir vücuda sahip olmayı sağlıyor. Hızlı ve sağlıklı kilo vermeniz için, zayıflama özelliği bulunan formül dört bitkinin özünde ve öğütülmüş özel şifalı bitkilerde. Tabiattan elde edilen bu özlerin zayıflama üzerindeki etkisi yağları çabuk çözmesinden ve yağ hücrelerini küçültmesinden kaynaklanıyor.

    Tekrar kilo alıp vermeye son

    Öncelikle kendinizi kilo vermeye şartlandırmalısınız ve kendinizden ödün vermemelisiniz. Sadece zayıflamak da yetmiyor verilen kiloların bir daha alınmaması için dengeli bir şekilde beslenmeli, kendinize dikkat etmelisiniz. Kilo verip tekrar alıyorsanız, sürekli tekrarlayan bir kısırdöngüden bilinçli, sağlıklı bir bakışla kurtulabilirsiniz. Doğal ve hiçbir yan etkisi bulunmayan ve "Z 34″ olarak bilinen 4 bitki özü formülünün içeriğinde herhangi bir kimyasal yer almıyor. Öğütülmüş gerçek bitki tozlarıyla birlikte ve 4 narenciye özü sayesinde doğal olarak herhangi bir diyet uygulamanıza gerek kalmıyor.

    Şişmanlık ve fazla kilo kader değildir

    Şuna artık inanın: Kilo tedavi edilmez ise, gün geçtikçe kötüleşerek devam eden bir çeşit hastalıktır. Kadınlarda hormonal dengeyi bozarak âdet düzensizliği, tüylenme artışı hatta kısırlığa yol açmakta. Orta yaşlara gelip gençlik inceliklerini muhafaza edemeyenlerin de başvurduğu doğal form yöntemleri uzun zamandır doğallık bilincinin yerleşmesi üzerine kabul gördü. Her yaşa hitap etme özelliği ile biliniyor fakat kiyolu gençler arasında da trend oldu. Ergenlik yaşında olup obez olan çok sayıda ergen insanımız bu yolla, bunalıma girdiği kilolarını def etti.

    Kilo verme işini bir hapa havale edip sağlığınızı tamamen bozmaktan vazgeçmelisiniz. Onların kalbe zararlı yan etkilerinin olduğu artık herkesçe biliniyor. Bütün bunlardan dolayı çeşitli diyetleri deneyip, başaramamış kadın ve erkekler, gebelikte kilo alanlar, "çok boğazlıyım" diye yakınanlar ve aşırı şişmanlayan ergenler bu yolu deniyor, başarıyor.

    Göbek, bel ve basensiz bir vücut sağlıyor

    Bu sezon kilo sorunu olanlara en muhteşem önerimiz; bazı narenciye meyvelerinden özel yollarla elde edilen özler ve öğütülmüş bazı şifalı bitkiler. Bu narenciye meyve özleri, yağları bir daha gelmemecesine çözerek bedenden atıyor ve herhangi bir yan etki olmadan forma kavuşturuyor. Zayıflama konusunda bir genelleme yaptık ve önemli noktaları tekrarlayarak toparladık. Çünkü doğal yollardan uzaklaşanların gördüğü zararları duyuyoruz. Bunu bir görev bilerek aktardık.

    Türk insanının göbek, bel ve basen yağlanması kronik bir mesele. Şimdi "Onlardan çok çekiyoruz, ne yapsak kurtulamıyoruz" dediğinizi duyan gibiyim. Onları eritmek en zor olanı elbette.. Söz ettiğimiz doğal yollar onlara da aman vermiyor. Fakat bunu hızlandırmak elinizde.

    Çözüm olarak; o bölgelerin yağsız ve fit haline dönmesi için bazı mucizevi şifalı bitki yağlarından destek almalısınız. Karın ve basende inatçı ve kalıcı olmaya ısrar eden bu fazlalıklar, doğal özleri kullandığınız sürece eriyor. Ancak şifalı bitki yağlarıyla her gün yapılacak kısa masaj erimesini kolaylaştırdığı gibi kalıcı olarak yok ediyor. Biraz gayret ve doğaya inanç ile bu sorundan sonsuza dek kurtulmak mümkün. Tavsiyemiz olan özel bitkisel fit mönü ile 4 haftadan sonraki günlerde müthiş incelmeyi sevinçle göreceksiniz. Tekrar tekrar kilo verip alma kısırdöngüsü içinden çıkacaksınız.

    Zayıflatan bitki özleriyle kilo alıp vermeye son

    Konu Saati  06:55  |  in  Diyet zayıflama  |  Devamı»

    Hızlı ve sağlıklı kilo vermek ve verilen kiloları tekrar geri almamak için zayıflama özelliği bulunan dört mucizevi bitkinin özünden yararlanabilirsiniz. İşte sürekli kilo alıp verme sıkıntısıyla karşı karşıya kalan hanımlar için tavsiyeler…

    Şifalı bitkilerle ilgilenenlere doğal ve garantili "lokman hekim" zayıflama tavsiyeleri 6 yıldır yüzlerce kadını kalıcı zayıflatıyor. Herkesin "yaza kadar nasıl bu kilolardan kurtulacağım" endişesi taşıdığı şu günlerde, bu yolla ilgili önemli bilgileri toparlamak, anımsatmak istiyoruz: Bu sezon doğala dönüş var çünkü diyetlerle verilen kiloların kaçınılmaz olarak ve artarak geri geldiği bilinen bir gerçek. Aynı zamanda sentetik yöntemlerin sonuçlarını da basından duyuyoruz. Kalori tuzağına düşenlerin gerçeği görüp, başvurduğu tabiat yöntemleri bir inceltiyor pir inceltiyor.

    Çeşitli diyetleri deneyip başaramamış ve hala şişman olanlara en doğru ve doğal bilgileri verme çabasındayız. Bu doğru inceltme formülü, fazlalıklardan kurtulup, estetik bir vücuda sahip olmayı sağlıyor. Hızlı ve sağlıklı kilo vermeniz için, zayıflama özelliği bulunan formül dört bitkinin özünde ve öğütülmüş özel şifalı bitkilerde. Tabiattan elde edilen bu özlerin zayıflama üzerindeki etkisi yağları çabuk çözmesinden ve yağ hücrelerini küçültmesinden kaynaklanıyor.

    Tekrar kilo alıp vermeye son

    Öncelikle kendinizi kilo vermeye şartlandırmalısınız ve kendinizden ödün vermemelisiniz. Sadece zayıflamak da yetmiyor verilen kiloların bir daha alınmaması için dengeli bir şekilde beslenmeli, kendinize dikkat etmelisiniz. Kilo verip tekrar alıyorsanız, sürekli tekrarlayan bir kısırdöngüden bilinçli, sağlıklı bir bakışla kurtulabilirsiniz. Doğal ve hiçbir yan etkisi bulunmayan ve "Z 34″ olarak bilinen 4 bitki özü formülünün içeriğinde herhangi bir kimyasal yer almıyor. Öğütülmüş gerçek bitki tozlarıyla birlikte ve 4 narenciye özü sayesinde doğal olarak herhangi bir diyet uygulamanıza gerek kalmıyor.

    Şişmanlık ve fazla kilo kader değildir

    Şuna artık inanın: Kilo tedavi edilmez ise, gün geçtikçe kötüleşerek devam eden bir çeşit hastalıktır. Kadınlarda hormonal dengeyi bozarak âdet düzensizliği, tüylenme artışı hatta kısırlığa yol açmakta. Orta yaşlara gelip gençlik inceliklerini muhafaza edemeyenlerin de başvurduğu doğal form yöntemleri uzun zamandır doğallık bilincinin yerleşmesi üzerine kabul gördü. Her yaşa hitap etme özelliği ile biliniyor fakat kiyolu gençler arasında da trend oldu. Ergenlik yaşında olup obez olan çok sayıda ergen insanımız bu yolla, bunalıma girdiği kilolarını def etti.

    Kilo verme işini bir hapa havale edip sağlığınızı tamamen bozmaktan vazgeçmelisiniz. Onların kalbe zararlı yan etkilerinin olduğu artık herkesçe biliniyor. Bütün bunlardan dolayı çeşitli diyetleri deneyip, başaramamış kadın ve erkekler, gebelikte kilo alanlar, "çok boğazlıyım" diye yakınanlar ve aşırı şişmanlayan ergenler bu yolu deniyor, başarıyor.

    Göbek, bel ve basensiz bir vücut sağlıyor

    Bu sezon kilo sorunu olanlara en muhteşem önerimiz; bazı narenciye meyvelerinden özel yollarla elde edilen özler ve öğütülmüş bazı şifalı bitkiler. Bu narenciye meyve özleri, yağları bir daha gelmemecesine çözerek bedenden atıyor ve herhangi bir yan etki olmadan forma kavuşturuyor. Zayıflama konusunda bir genelleme yaptık ve önemli noktaları tekrarlayarak toparladık. Çünkü doğal yollardan uzaklaşanların gördüğü zararları duyuyoruz. Bunu bir görev bilerek aktardık.

    Türk insanının göbek, bel ve basen yağlanması kronik bir mesele. Şimdi "Onlardan çok çekiyoruz, ne yapsak kurtulamıyoruz" dediğinizi duyan gibiyim. Onları eritmek en zor olanı elbette.. Söz ettiğimiz doğal yollar onlara da aman vermiyor. Fakat bunu hızlandırmak elinizde.

    Çözüm olarak; o bölgelerin yağsız ve fit haline dönmesi için bazı mucizevi şifalı bitki yağlarından destek almalısınız. Karın ve basende inatçı ve kalıcı olmaya ısrar eden bu fazlalıklar, doğal özleri kullandığınız sürece eriyor. Ancak şifalı bitki yağlarıyla her gün yapılacak kısa masaj erimesini kolaylaştırdığı gibi kalıcı olarak yok ediyor. Biraz gayret ve doğaya inanç ile bu sorundan sonsuza dek kurtulmak mümkün. Tavsiyemiz olan özel bitkisel fit mönü ile 4 haftadan sonraki günlerde müthiş incelmeyi sevinçle göreceksiniz. Tekrar tekrar kilo verip alma kısırdöngüsü içinden çıkacaksınız.

    0 yorum:

    Ünlülerin yaptığı her hareket bir trend halini alıyor. Gün içerisinde tercih ettikleri kıyafetlerden tutunda yemek yeme alışkanlıklarına, spor tercihlerinden sağlıkları için yaptıkları uygulamalara kadar…


    Bunlardan bir tanesi de Jennifer Aniston’un katıldığı bir galaya sırtında bardak izleri ile gelmesi ile “Sağlıkta yeni bir trend” halini aldı.

    Doğu kültüründe yüzyıllardan bu yana bir tedavi yöntemi olarak kullanılan bardak çektirme ısıtılan bardakların sırta yapıştırılmasının ardından hızla çekilmesi ile uygulanan bir yöntemdir.

    Bu yöntem doğu kültüründe kanın dolaşımın hızlanması ile özellikle soğuk algınlığına çok iyi geldiğine inanılmaktadır. Fakat Hollywood dünyasında şifasından çok sırt bölgesinde yarattığı görünümü ile güzellik trendi haline gelmeyi başardı.

    Sezon boyunca gerek makyajı, gerek üzerilerinde ki kıyafetleri şık olan bayanların sırt bölgelerinde bardak izleri gördüğünüzde şaşkınlığınızı gizleyin ve bunun artık trend bir görünüm olduğunu unutmayın!

    “Bardak Çektirme” trendine bir çoğumuzun uyum sağlamakta zorluk çekeceğini düşünüyorum.
    Sizler bu trendi beklemeye alıp tercihinizi güzelliğiniz ve görüntünüz için farklı trendler aramaktan yana kullanmak istiyorsanız eğer; Parfüm, kozmetik, cilt bakımı, vücut bakımı, kişisel bakım, sağlık, fitness kategorileri ile oldukça geniş bir hizmet yelpazesi olan Evoria Indirim kodu’na göz atabilirsiniz. Sitede sağlığınıza, görüntünüze ve havanıza yepyeni trendler katabileceğiniz yüzlerce seçenek indirimlerle sizleri bekliyor.

    Bakım ürünlerinin yanı sıra daha kapsamlı online alışveriş siteleri arayışındaysanız eğer Hepsiburada Hediye Çeki‘nde de A’ dan Z’ye günlük hayatta ihtiyaç duyabileceğiniz her türlü ürünü uygun ödeme kolaylıkları ve indirimli fiyatlarla bulabilirsiniz.

    Sağlığınıza, güzelliğinize kısacası hayatınıza katacağınız yepyeni trendler sadece bir “tık” ötenizde. Üstelik indirimlerle..

    Bu konuk makale indirimhediyeceki.com’a aittir.

    Sağlıkta Yeni Trend “Bardak Çektirme”

    Konu Saati  06:54  |  in  Yaşam  |  Devamı»

    Ünlülerin yaptığı her hareket bir trend halini alıyor. Gün içerisinde tercih ettikleri kıyafetlerden tutunda yemek yeme alışkanlıklarına, spor tercihlerinden sağlıkları için yaptıkları uygulamalara kadar…


    Bunlardan bir tanesi de Jennifer Aniston’un katıldığı bir galaya sırtında bardak izleri ile gelmesi ile “Sağlıkta yeni bir trend” halini aldı.

    Doğu kültüründe yüzyıllardan bu yana bir tedavi yöntemi olarak kullanılan bardak çektirme ısıtılan bardakların sırta yapıştırılmasının ardından hızla çekilmesi ile uygulanan bir yöntemdir.

    Bu yöntem doğu kültüründe kanın dolaşımın hızlanması ile özellikle soğuk algınlığına çok iyi geldiğine inanılmaktadır. Fakat Hollywood dünyasında şifasından çok sırt bölgesinde yarattığı görünümü ile güzellik trendi haline gelmeyi başardı.

    Sezon boyunca gerek makyajı, gerek üzerilerinde ki kıyafetleri şık olan bayanların sırt bölgelerinde bardak izleri gördüğünüzde şaşkınlığınızı gizleyin ve bunun artık trend bir görünüm olduğunu unutmayın!

    “Bardak Çektirme” trendine bir çoğumuzun uyum sağlamakta zorluk çekeceğini düşünüyorum.
    Sizler bu trendi beklemeye alıp tercihinizi güzelliğiniz ve görüntünüz için farklı trendler aramaktan yana kullanmak istiyorsanız eğer; Parfüm, kozmetik, cilt bakımı, vücut bakımı, kişisel bakım, sağlık, fitness kategorileri ile oldukça geniş bir hizmet yelpazesi olan Evoria Indirim kodu’na göz atabilirsiniz. Sitede sağlığınıza, görüntünüze ve havanıza yepyeni trendler katabileceğiniz yüzlerce seçenek indirimlerle sizleri bekliyor.

    Bakım ürünlerinin yanı sıra daha kapsamlı online alışveriş siteleri arayışındaysanız eğer Hepsiburada Hediye Çeki‘nde de A’ dan Z’ye günlük hayatta ihtiyaç duyabileceğiniz her türlü ürünü uygun ödeme kolaylıkları ve indirimli fiyatlarla bulabilirsiniz.

    Sağlığınıza, güzelliğinize kısacası hayatınıza katacağınız yepyeni trendler sadece bir “tık” ötenizde. Üstelik indirimlerle..

    Bu konuk makale indirimhediyeceki.com’a aittir.

    0 yorum:

    28 Nisan 2013 Pazar


    Esneyebilen akıllı telefonlara konsept ve prototip olarak çok kez denk gelmiş olabilirsiniz. Genel amaç daha "esnek" bir telefonu üretilebilir kılmak.

    Ancak bu araştırma yazısına konu olan MorePhone esneyebilen telefonları biraz daha işlevsel ve esneyebilme özelliğini kullanan bir yapıya sahip olacak.

    MorePhone gelen her türlü arama ve mesaj dahil olmak üzere akıllı telefonların size bildirim

    Uyarı Verirken Şekil Değiştiren Telefon MorePhone

    Konu Saati  06:26  |  in  İlginçlikler  |  Devamı»


    Esneyebilen akıllı telefonlara konsept ve prototip olarak çok kez denk gelmiş olabilirsiniz. Genel amaç daha "esnek" bir telefonu üretilebilir kılmak.

    Ancak bu araştırma yazısına konu olan MorePhone esneyebilen telefonları biraz daha işlevsel ve esneyebilme özelliğini kullanan bir yapıya sahip olacak.

    MorePhone gelen her türlü arama ve mesaj dahil olmak üzere akıllı telefonların size bildirim

    0 yorum:

    27 Nisan 2013 Cumartesi


    Apple'ın teknoloji dünyasındaki yeri bir bakıma zengin kız/oğlan gibi. Havalı -cool- ve oldukça şekilci bir şirket Apple. Her zaman Apple ürünlerinin rakiplerine göre albenisi çok daha yüksek olmuştur. Örneğin bir iPhone tasarımını gölgede bırakacak ürünü henüz görebilmiş değiliz ancak iPhone'a öykünen ürünler yok değil!





    Apple'ın farklı olması ve hep farklı olanı piyasaya çıkararak

    Elmayı "Apple" Yapan Olgu: Reklamlar!

    Konu Saati  02:42  |  in  Apple  |  Devamı»


    Apple'ın teknoloji dünyasındaki yeri bir bakıma zengin kız/oğlan gibi. Havalı -cool- ve oldukça şekilci bir şirket Apple. Her zaman Apple ürünlerinin rakiplerine göre albenisi çok daha yüksek olmuştur. Örneğin bir iPhone tasarımını gölgede bırakacak ürünü henüz görebilmiş değiliz ancak iPhone'a öykünen ürünler yok değil!





    Apple'ın farklı olması ve hep farklı olanı piyasaya çıkararak

    0 yorum:

    26 Nisan 2013 Cuma

    Deve Kuşu Yağı Yararları,Deve Kuşu Yağı Kremi
    Dene Kuşu Yağının faydaları
    Deve Kuşu Yağının Fayfaları
    Deva Kuşu Yağı, Devekuşu Yağı,Deve Kuşu Yağının Faydaları, Deve Kuşu Yağı Faydaları,Deve Kuşu Yağı Yararları,Deve Kuşu Yağı Kremi,Kasları Güçlendirmek,Kasları Güçlendirmek için Ne Yapmalı
    Eski çağlardan beri, hala şifa kaynağı olmaya devam eden pek çok alternatif tedavi yöntemi vardır. Günmüzde bile, pek çok insan tarafından faydalanılan bu yöntemlerden bir tanesi de, deve kuşu yağı ile yapılan tedavidir.
    Devekuşu yağı, eski mısır, roma ve afrika kültürlerinde kozmetik ürünlerden tutun da, ağrıların giderilmesine kadar pek çok alanda kullanılmış, çok şifalı bir alternatif tedavi yöntemidir.  Tarihi kaynaklara göre, devekuşu yağının faydaları, milattan önceki zamanlarda keşfedilmiştir. Öyle ki M.S.1.yy'da yaşamış olan Romalı filozof Pliney devekuşu yağının faydaları üzerine yazılar yazmıştır.
    Devekuşu Yağının Fayfaları,Deve Kuşu Yağının Faydaları,Deve Kuşu Yağı Faydaları,Devekuşu yağı Faydaları
    * Yüksek miktarda Omega 6 ve Omega 9 yağ asitleri içermektedir.
    * Omega6 ve 9 sayesinde, hücrelerin zarar görmesini engeller.
    * Yine Omega 6 ve 9 sayesinde vucuda alınan besinlerin, daha etkin kullanılmasını sağlar.
    * Cilt nemlendirici özelliği vardır.
    * Devekuşu yağı, moleküler büyüklük olarak insan yağıyla aynı olduğundan vücut tarafından kabul edilmesi edilmesi çok kolaydır.
    * Özellikle gelişmiş toplumlarda sağlık ve şifa amaçlı kullanılmaktadır.
    * Yaşlanmayı önleyici etkisinden dolayı sıklıkla tercih edilen, doğal bir yağdır.
    Kasları Güçlendirmek,Kasları Güçlendirmek için Ne Yapmalı
    * Devekuşu yağı, kasların daha güçlü olmasını sağlar.
    * Devekuşu yağının faydaları arasında ağrı kesici olarak kullanılması da yer alıyor. Kas ağrıları, kaslardaki zedenlenme için son derece faydalı. Özellikle sporcuların yaralanmaları ve kas ağrıları için çok faydalı.
    * Kasaları güçlendirmek için ; Devekkuşu yağı ile günlük olarak kaslara masaj yapmak kas ağırlığını artırıyor ve kasların gelişmesini sağlıyor.
    * Cilt güzelliği için çok faydalı. Özellikle temel yağ dengesini kaybetmiş ve kurumuş ciltler için birebir. Cilde devekuşu yağı uygulayarak, çok daha yumuşak ve pürüzsüz bir cilde kavuşmanız mümkün.
    * Devekuşu yağı başağrıları, sinüs, tansiyon gibi hastalıklarda da faydalı bir şekilde kullanılmaktadır.
     * Deve Kuşu yağı rahatlatıcıdır.
    * Güneş yanıklarında fayda sağlar.
    * Ciltteki su toplamalara faydalıdır.
    * Sedef Hastalığı için faydalıdır.
    * Deri kesilmeleri, Deri Yanmaları,Deri Sıyrıkları için kullanılır.
    * Yatak Ağrıları ve Kas Ağrıları için son derece faydalıdır.
    Deve Kuşu Yağının Faydaları,Deve Kuşu Yağı Faydaları,Deve Kuşu Yağı Kremi,Deva Kuşu Yağı, Devekuşu Yağı,Deve Kuşu Yeğının Faydaları,Kasları Güçlendirmek,Kasları Güçlendirmek için Ne Yapmalı

    DEVE KUŞU YAĞININ FAYDALARI

    Konu Saati  22:00  |  in  Kasları Güçlendirmek için Ne Yapmalı  |  Devamı»

    Deve Kuşu Yağı Yararları,Deve Kuşu Yağı Kremi
    Dene Kuşu Yağının faydaları
    Deve Kuşu Yağının Fayfaları
    Deva Kuşu Yağı, Devekuşu Yağı,Deve Kuşu Yağının Faydaları, Deve Kuşu Yağı Faydaları,Deve Kuşu Yağı Yararları,Deve Kuşu Yağı Kremi,Kasları Güçlendirmek,Kasları Güçlendirmek için Ne Yapmalı
    Eski çağlardan beri, hala şifa kaynağı olmaya devam eden pek çok alternatif tedavi yöntemi vardır. Günmüzde bile, pek çok insan tarafından faydalanılan bu yöntemlerden bir tanesi de, deve kuşu yağı ile yapılan tedavidir.
    Devekuşu yağı, eski mısır, roma ve afrika kültürlerinde kozmetik ürünlerden tutun da, ağrıların giderilmesine kadar pek çok alanda kullanılmış, çok şifalı bir alternatif tedavi yöntemidir.  Tarihi kaynaklara göre, devekuşu yağının faydaları, milattan önceki zamanlarda keşfedilmiştir. Öyle ki M.S.1.yy'da yaşamış olan Romalı filozof Pliney devekuşu yağının faydaları üzerine yazılar yazmıştır.
    Devekuşu Yağının Fayfaları,Deve Kuşu Yağının Faydaları,Deve Kuşu Yağı Faydaları,Devekuşu yağı Faydaları
    * Yüksek miktarda Omega 6 ve Omega 9 yağ asitleri içermektedir.
    * Omega6 ve 9 sayesinde, hücrelerin zarar görmesini engeller.
    * Yine Omega 6 ve 9 sayesinde vucuda alınan besinlerin, daha etkin kullanılmasını sağlar.
    * Cilt nemlendirici özelliği vardır.
    * Devekuşu yağı, moleküler büyüklük olarak insan yağıyla aynı olduğundan vücut tarafından kabul edilmesi edilmesi çok kolaydır.
    * Özellikle gelişmiş toplumlarda sağlık ve şifa amaçlı kullanılmaktadır.
    * Yaşlanmayı önleyici etkisinden dolayı sıklıkla tercih edilen, doğal bir yağdır.
    Kasları Güçlendirmek,Kasları Güçlendirmek için Ne Yapmalı
    * Devekuşu yağı, kasların daha güçlü olmasını sağlar.
    * Devekuşu yağının faydaları arasında ağrı kesici olarak kullanılması da yer alıyor. Kas ağrıları, kaslardaki zedenlenme için son derece faydalı. Özellikle sporcuların yaralanmaları ve kas ağrıları için çok faydalı.
    * Kasaları güçlendirmek için ; Devekkuşu yağı ile günlük olarak kaslara masaj yapmak kas ağırlığını artırıyor ve kasların gelişmesini sağlıyor.
    * Cilt güzelliği için çok faydalı. Özellikle temel yağ dengesini kaybetmiş ve kurumuş ciltler için birebir. Cilde devekuşu yağı uygulayarak, çok daha yumuşak ve pürüzsüz bir cilde kavuşmanız mümkün.
    * Devekuşu yağı başağrıları, sinüs, tansiyon gibi hastalıklarda da faydalı bir şekilde kullanılmaktadır.
     * Deve Kuşu yağı rahatlatıcıdır.
    * Güneş yanıklarında fayda sağlar.
    * Ciltteki su toplamalara faydalıdır.
    * Sedef Hastalığı için faydalıdır.
    * Deri kesilmeleri, Deri Yanmaları,Deri Sıyrıkları için kullanılır.
    * Yatak Ağrıları ve Kas Ağrıları için son derece faydalıdır.
    Deve Kuşu Yağının Faydaları,Deve Kuşu Yağı Faydaları,Deve Kuşu Yağı Kremi,Deva Kuşu Yağı, Devekuşu Yağı,Deve Kuşu Yeğının Faydaları,Kasları Güçlendirmek,Kasları Güçlendirmek için Ne Yapmalı

    0 yorum:

    25 Nisan 2013 Perşembe


    Canonical tarafından desteklenen Linux dağıtımı Ubuntu'nun son versiyonu olan Ubuntu 13.04 dakikalar önce yayınlanmış bulunuyor.




    Geliştirilmiş özellikleri ile Ubuntu 13.04 Unity deneyimi oldukça ileri seviyeye taşınmış durumda.

    Başlıca Ubuntu 13.04 yenilikleri:


    Linux Kernel 3.8.8
    Daha hızlı Unity masaüstü deneyimi
    Unity tarzı bildirimler
    Çalışma alanı butonu başlatıcıdan kaldırılmış

    Ubuntu 13.04 Çıktı

    Konu Saati  07:25  |  in  Ubuntu  |  Devamı»


    Canonical tarafından desteklenen Linux dağıtımı Ubuntu'nun son versiyonu olan Ubuntu 13.04 dakikalar önce yayınlanmış bulunuyor.




    Geliştirilmiş özellikleri ile Ubuntu 13.04 Unity deneyimi oldukça ileri seviyeye taşınmış durumda.

    Başlıca Ubuntu 13.04 yenilikleri:


    Linux Kernel 3.8.8
    Daha hızlı Unity masaüstü deneyimi
    Unity tarzı bildirimler
    Çalışma alanı butonu başlatıcıdan kaldırılmış

    0 yorum:

    24 Nisan 2013 Çarşamba

    Ödem Söktürücü Bitkliler,Ayça Kaya Ödem Söktürücü
    Ödem Söktürücü Bitkiler
    Ayça Kaya Tarifleri Ödem Söktürücü
    Ödem Söktürücü Doğal,Ödem Söktürücü Diyet,Ödeme Ne İyi Gelir,Ödem Söktürücü Kür,Ayça Kaya Ödem Azaltıcı Diyet,Ödem Söktürücü,Ödem Söktürücü Bitkliler,Ayça Kaya Ödem Söktürücü
    Ödem vücudun biriktirdiği sıvı atamamasından kaynaklı bir durumdur. Eğer siz de sık sık ödem problemi yaşıyorsanız, ödem söktürücü kullanmanızda fayda var. Ayça Kaya tarfiler verirken ödem problemi olanları da ihmal etmiyor. 
    Ödem Söktürücü kür ile sizleri rahartlatıyor. Ayça Kaya Ödem Azaltıcı diyet listesi aşağıda verilmiştir..
    Ödem Söktürücü Doğal,Ödem Söktürücü Diyet,Ödeme Ne İyi Gelir,Ödem Söktürücü Kür,Ayça Kaya Ödem Azaltıcı Diyet,Ödem Söktürücü,Ödem Söktürücü Bitkliler,Ayça Kaya Ödem Söktürücü
    Sabah ;
    3 dilim taze ananas
    1 kutu sade probiyotikli yoğurt
    2 yemek kaşığı yulaf ezmesi
    Ara Öğün ;
    Tarçın, karanfil eklenmiş ısırgan otu çayı
    Öğlen ;
    İçinde bol miktarda maydonoz, roka, tere, taze fesleğen, taze nane,kıvırcık marul İle ızgara tavuklu veya balıklı 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ilave edilmiş salata.2 dilim çavdar ekmeği
    Ara Öğün ;
    2 tuzsuz grisini
    1 dilim tuzsuz beyaz peynir
    1 kivi
    1 fincan yeşil çay
    Akşam ;
    1 kase sebze çorbası (az yağlı-tuzsuz)(kereviz, brokoli,havuç, kabak, patates)
    1 bardak kefir
    1 tane portakal
    Gün içinde 8 bardak su içilecek.
    Ödem Azaltıcı Bitkiler:
    Mısır püskülü, soğan, maydonoz, defne yaprağı, kiraz sapı
    Ödem azaltıcı kahvaltı tarifi:
    3 dilim ananas, 2 yemek kaşığı yulaf, 1 tane probiyotikli yoğurt veya( 3-4 yemek kaşığı ev yoğurdu)
    Ödem Söktürücü Doğal,Ödem Söktürücü Diyet,Ödeme Ne İyi Gelir,Ödem Söktürücü Kür,Ayça Kaya Ödem Azaltıcı Diyet,Ödem Söktürücü,Ödem Söktürücü Bitkliler,Ayça Kaya Ödem Söktürücü

    AYÇA KAYA TARİFLERİ ÖDEM SÖKTÜRÜCÜ

    Konu Saati  22:00  |  in  Ödeme Ne İyi Gelir  |  Devamı»

    Ödem Söktürücü Bitkliler,Ayça Kaya Ödem Söktürücü
    Ödem Söktürücü Bitkiler
    Ayça Kaya Tarifleri Ödem Söktürücü
    Ödem Söktürücü Doğal,Ödem Söktürücü Diyet,Ödeme Ne İyi Gelir,Ödem Söktürücü Kür,Ayça Kaya Ödem Azaltıcı Diyet,Ödem Söktürücü,Ödem Söktürücü Bitkliler,Ayça Kaya Ödem Söktürücü
    Ödem vücudun biriktirdiği sıvı atamamasından kaynaklı bir durumdur. Eğer siz de sık sık ödem problemi yaşıyorsanız, ödem söktürücü kullanmanızda fayda var. Ayça Kaya tarfiler verirken ödem problemi olanları da ihmal etmiyor. 
    Ödem Söktürücü kür ile sizleri rahartlatıyor. Ayça Kaya Ödem Azaltıcı diyet listesi aşağıda verilmiştir..
    Ödem Söktürücü Doğal,Ödem Söktürücü Diyet,Ödeme Ne İyi Gelir,Ödem Söktürücü Kür,Ayça Kaya Ödem Azaltıcı Diyet,Ödem Söktürücü,Ödem Söktürücü Bitkliler,Ayça Kaya Ödem Söktürücü
    Sabah ;
    3 dilim taze ananas
    1 kutu sade probiyotikli yoğurt
    2 yemek kaşığı yulaf ezmesi
    Ara Öğün ;
    Tarçın, karanfil eklenmiş ısırgan otu çayı
    Öğlen ;
    İçinde bol miktarda maydonoz, roka, tere, taze fesleğen, taze nane,kıvırcık marul İle ızgara tavuklu veya balıklı 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ilave edilmiş salata.2 dilim çavdar ekmeği
    Ara Öğün ;
    2 tuzsuz grisini
    1 dilim tuzsuz beyaz peynir
    1 kivi
    1 fincan yeşil çay
    Akşam ;
    1 kase sebze çorbası (az yağlı-tuzsuz)(kereviz, brokoli,havuç, kabak, patates)
    1 bardak kefir
    1 tane portakal
    Gün içinde 8 bardak su içilecek.
    Ödem Azaltıcı Bitkiler:
    Mısır püskülü, soğan, maydonoz, defne yaprağı, kiraz sapı
    Ödem azaltıcı kahvaltı tarifi:
    3 dilim ananas, 2 yemek kaşığı yulaf, 1 tane probiyotikli yoğurt veya( 3-4 yemek kaşığı ev yoğurdu)
    Ödem Söktürücü Doğal,Ödem Söktürücü Diyet,Ödeme Ne İyi Gelir,Ödem Söktürücü Kür,Ayça Kaya Ödem Azaltıcı Diyet,Ödem Söktürücü,Ödem Söktürücü Bitkliler,Ayça Kaya Ödem Söktürücü

    0 yorum:

    23 Nisan 2013 Salı


    Herhangi bir Linux dağıtımı kullanan veya kullanmak adına araştırma yapanların yolu çok büyük ölçüde KDE masaüstü arayüzünden geçmiştir.



    PisiLinux KDE 


    KDE'yi en özel yapan şey "özelleştirilebilir" olmasıdır; dilediğiniz gibi masaüstü tasarlamanıza müsaade eder. Ancak KDE'nin de eksik ve daha da geliştirilmesi gereken yanları yok değildir. Bu sebepten ötürü Linux gönüllüleri bir proje

    Linux KDE Masaüstü Alternatifi KLyDE Geliyor

    Konu Saati  08:55  |  in  OS  |  Devamı»


    Herhangi bir Linux dağıtımı kullanan veya kullanmak adına araştırma yapanların yolu çok büyük ölçüde KDE masaüstü arayüzünden geçmiştir.



    PisiLinux KDE 


    KDE'yi en özel yapan şey "özelleştirilebilir" olmasıdır; dilediğiniz gibi masaüstü tasarlamanıza müsaade eder. Ancak KDE'nin de eksik ve daha da geliştirilmesi gereken yanları yok değildir. Bu sebepten ötürü Linux gönüllüleri bir proje

    0 yorum:

    22 Nisan 2013 Pazartesi

    Limonun Faydaları, Limonun Yararları
    Limonun Faydaları ve Zararları
    Limonun Faydaları ve Zararları
    Limonun Zararları,Limonun Zararaları Nelerdir, Limonun Zararları Varmı,Limonun Zararı, Limon,Limonun Faydaları, Limonun Yararları,Limonun Faydaları Nelerdir, Limonun Faydaları ve Zararları
    Sofralarımızın ve mutfaklarımızın vazgeçilmezi limon, sağlık açısından hem çok faydalı, hem de bazı zararları bulunan bir besin. Pek çoğumuzun faydasını bilerek veya bilmeyerek tükettiği limonun faydalarını anlatalım, ardından da, limonun zararları hakkında sizleri bilgilendirelim.

    Limonun Zararları,Limonun Zararaları Nelerdir, Limonun Zararları Varmı,Limonun Zararı, Limon,Limonun Faydaları,Limonun Yararları,Limonun Faydaları Nelerdir, Limonun Faydaları ve Zararları
    * Dozunda tüketildiği taktirde, epk çok hastalıktan korunmamıza yardımcı olur limon.
    * Yüksek oranda C Vitamini içerir.
    * Çok iyi bir antioksidandır:  C vitamini içeriği yüksek olan limonun en önemli özelliği antioksidan etki göstermesidir. Gün içerisinde yaşadığımız stres, sigara, yanlış pişirme teknikleri ile hazırlanmış yemekleri tüketmek, vücuttaki serbest radikal seviyesinin yükselmesine neden oluyor. Antioksidan özellikli C vitamini kaynağı olan limon, bu seviyenin yükselmesini engelleyen ve vücuttan serbest radikalleri uzaklaştıran başlıca besinlerden biridir.
    Kansere Karşı Koruyucudur : Antioksidan özellikli besinler kansere karşı koruyucu etki gösteriyor. Son 30 yılda yapılan birçok çalışma ve araştırma limonun başta; kolon, prostat, göğüs, akciğer ve pankreas kanseri olmak üzere 12 kanser türüne karşı koruyucu etkisi olduğu saptanmıştır. Ayrıca limon tümör gelişimini engelleyen başlıca besinlerden biridir.
    Yüksek tansiyon ve enfeksiyona karşı oldukça faydalıdır : Yüksek tansiyon sıkıntısı olan kişiler limon tüketmeye özen göstermelidir. Limonun diğer bir özelliği ise anti-mikrobiyal özelliği olması ve enfeksiyonlara karşı koruyucu olmasıdır.
    Limonun kendisi kadar kabuğuda oldukça faydalıdır :  Limon kabuğunun en önemli özelliği, cildinize iyi gelmesidir. Cilt kanseri riskini azaltmak için limon kabuğunun günlük beslenme programında bulunması önemlidir. Aynı zamanda karaciğer, kalp ve safra kesesi için en sağlıklı besinlerden biridir. Özellikle stresli bir yaşamı olan, alkol veya sigara kullanan bireylerin çaylarının ve yemeklerinin içerisine limon kabuğu eklemesi gereklidir.
    Limonun Zararları,Limonun Zararaları Nelerdir,Limonun Zararları Varmı,Limonun Zararı
    * Fazla yenirse; diş etlerinde kanama yapabilir.
    * Tansiyonu düşürür.
    * Limonun çok sık yenmesi (asit içerdiğinden) midede ülser,gastrit gibi hastalıkların çıkmasına sebep olabilir.
    * Fazla ekşi yemek çabuk ihtiyarlatır.
    * Gözün görme gücünü azaltır.
    * Sinir sistemine zarar verir.
    Limonun Zararları,Limonun Zararaları Nelerdir, Limonun Zararları Varmı,Limonun Zararı, Limon,Limonun Faydaları,Limonun Yararları,Limonun Faydaları Nelerdir, Limonun Faydaları ve Zararları

    LİMONUN FAYDALARI VE ZARARLARI

    Konu Saati  22:00  |  in  Limonun Zararları Varmı  |  Devamı»

    Limonun Faydaları, Limonun Yararları
    Limonun Faydaları ve Zararları
    Limonun Faydaları ve Zararları
    Limonun Zararları,Limonun Zararaları Nelerdir, Limonun Zararları Varmı,Limonun Zararı, Limon,Limonun Faydaları, Limonun Yararları,Limonun Faydaları Nelerdir, Limonun Faydaları ve Zararları
    Sofralarımızın ve mutfaklarımızın vazgeçilmezi limon, sağlık açısından hem çok faydalı, hem de bazı zararları bulunan bir besin. Pek çoğumuzun faydasını bilerek veya bilmeyerek tükettiği limonun faydalarını anlatalım, ardından da, limonun zararları hakkında sizleri bilgilendirelim.

    Limonun Zararları,Limonun Zararaları Nelerdir, Limonun Zararları Varmı,Limonun Zararı, Limon,Limonun Faydaları,Limonun Yararları,Limonun Faydaları Nelerdir, Limonun Faydaları ve Zararları
    * Dozunda tüketildiği taktirde, epk çok hastalıktan korunmamıza yardımcı olur limon.
    * Yüksek oranda C Vitamini içerir.
    * Çok iyi bir antioksidandır:  C vitamini içeriği yüksek olan limonun en önemli özelliği antioksidan etki göstermesidir. Gün içerisinde yaşadığımız stres, sigara, yanlış pişirme teknikleri ile hazırlanmış yemekleri tüketmek, vücuttaki serbest radikal seviyesinin yükselmesine neden oluyor. Antioksidan özellikli C vitamini kaynağı olan limon, bu seviyenin yükselmesini engelleyen ve vücuttan serbest radikalleri uzaklaştıran başlıca besinlerden biridir.
    Kansere Karşı Koruyucudur : Antioksidan özellikli besinler kansere karşı koruyucu etki gösteriyor. Son 30 yılda yapılan birçok çalışma ve araştırma limonun başta; kolon, prostat, göğüs, akciğer ve pankreas kanseri olmak üzere 12 kanser türüne karşı koruyucu etkisi olduğu saptanmıştır. Ayrıca limon tümör gelişimini engelleyen başlıca besinlerden biridir.
    Yüksek tansiyon ve enfeksiyona karşı oldukça faydalıdır : Yüksek tansiyon sıkıntısı olan kişiler limon tüketmeye özen göstermelidir. Limonun diğer bir özelliği ise anti-mikrobiyal özelliği olması ve enfeksiyonlara karşı koruyucu olmasıdır.
    Limonun kendisi kadar kabuğuda oldukça faydalıdır :  Limon kabuğunun en önemli özelliği, cildinize iyi gelmesidir. Cilt kanseri riskini azaltmak için limon kabuğunun günlük beslenme programında bulunması önemlidir. Aynı zamanda karaciğer, kalp ve safra kesesi için en sağlıklı besinlerden biridir. Özellikle stresli bir yaşamı olan, alkol veya sigara kullanan bireylerin çaylarının ve yemeklerinin içerisine limon kabuğu eklemesi gereklidir.
    Limonun Zararları,Limonun Zararaları Nelerdir,Limonun Zararları Varmı,Limonun Zararı
    * Fazla yenirse; diş etlerinde kanama yapabilir.
    * Tansiyonu düşürür.
    * Limonun çok sık yenmesi (asit içerdiğinden) midede ülser,gastrit gibi hastalıkların çıkmasına sebep olabilir.
    * Fazla ekşi yemek çabuk ihtiyarlatır.
    * Gözün görme gücünü azaltır.
    * Sinir sistemine zarar verir.
    Limonun Zararları,Limonun Zararaları Nelerdir, Limonun Zararları Varmı,Limonun Zararı, Limon,Limonun Faydaları,Limonun Yararları,Limonun Faydaları Nelerdir, Limonun Faydaları ve Zararları

    0 yorum:

    Kahvenin Zararları ve Faydaları,Kahvenin Faydaları ve Zararları
    Kahvenin Zararları ve Faydaları
    Kahvenin Zararları ve Faydaları
    Kahvenin Faydaları 2013, Kahvenin Zararları,Kahvenin Zararları Nelerdir,Kahvenin Faydaları, Kahvenin Yararları, Kahvenin Zararları ve Faydaları,Kahvenin Faydaları ve Zararları
    Kahve zararlı bir alışkanlık olarak bilinmesine rağmen, dozunda içilirse, sağlık açısından oldukça faydalı bir içecek. Bu makalemizi, kahvenin faydaları ve zararları konusuna ayırdık. Gelin önce, kahvenin faydaları nelermiş görelim. Ardından da kahvenin zararları konusunda sizleri bilgilendirelim.

    Kahvenin Faydaları 2012, Kahvenin Zararları,Kahvenin Zararları Nelerdir,Kahvenin Faydaları, Kahvenin Yararları,Kahvenin Zararları ve Faydaları,Kahvenin Faydaları ve Zararları
    Kahvenin Faydaları,Kahvenin Yararları,Kahvenin Faydaları 2013
    * Kahve, bol miktarda antioksidan içeriyor. Bu da kansere yol açan hücrelerin çoğalmasını engelliyor.
    * Kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi bulunmakta.
    * Kahve, konsantrasyona yardımcı olur.
    * İçerdiği kafein nedeni ile hafızayı canlı tutuyor ve iyi bir hafizaya sahip olmanızı sağlıyor.
    * Karaciğer için faydalı.. Sirozo önlemeye yardımcı.
    * Günlük baş ağrıları geçirmede fayda sağlıyor.
    * Kan dolaşımını hızlandırıyor.
    * Astım nöbetlerini engelliyor.
    Kahvenin Zararları,Kahvenin Zararları Nelerdir ?
    * Aşırı kahve tüketimi kalbin ritmini olumsuz yönde etkiler. Kahvenin içerdiği kafein fazla tüketildiğinde, kalpte ritim bozuklukları meydana gelebilir. Düzensiz kalp atışlarına, kalp çarpıntısına ya da taşikardi gibi rahatsızlıklara neden olabilir.
    * Yapılan çalışmalarda, yüksek miktarda kahve tüketiminin tansiyonu hızla yükselttiği görüldü.
    * Kahve, ülser gibi mide rahatsızlıklarına neden olmasa da bu hastalıkların varlığında kötüleşmesini tetikliyor.
    * Kahve, midenin asit salgılamasını uyarıyor. Bu yüzden kahve tüketimini günde 2-3 fincanla sınırlamalıyız.
    * Tip 2 Şeker hastalığında, yemek zamanlarında yükselen kan şekeriyle birlikte tüketilen kahvenin şeker hastalığını olumsuz yönde etkiliyor.
    * vücutta az miktarda da olsa sıvı kaybına neden oluyor. Bu sebeple kahve içildikten sonra, mutlaka 1-2 bardak su içmek gerekli.
    * Kahvenin bileşenlerinin beyinde bulunan kan hücrelerini tetikleyerek migrene neden oluyor ve migreni tetikleyen etkenlerin başında geliyor.
    * Günde 3 Fincandan fazla kahve içmek doğurganlığı olumsuz yönde etkliyor. Üstelik hamilelikte tüketilmesi içierdiği kafein nedeni ile bebeğe zararlı olarak biliniyor.
    * Fazla miktaralarda içilen kahve vücutta vitamin ve mineral kabına neden oluyor.
    Kahvenin Faydaları 2013, Kahvenin Zararları,Kahvenin Zararları Nelerdir,Kahvenin Faydaları, Kahvenin Yararları,Kahvenin Zararları ve Faydaları,Kahvenin Faydaları ve Zararları

    KAHVENİN ZARARLARI VE FAYDALARI

    Konu Saati  05:30  |  in  Kahvenin Zararları ve Faydaları  |  Devamı»

    Kahvenin Zararları ve Faydaları,Kahvenin Faydaları ve Zararları
    Kahvenin Zararları ve Faydaları
    Kahvenin Zararları ve Faydaları
    Kahvenin Faydaları 2013, Kahvenin Zararları,Kahvenin Zararları Nelerdir,Kahvenin Faydaları, Kahvenin Yararları, Kahvenin Zararları ve Faydaları,Kahvenin Faydaları ve Zararları
    Kahve zararlı bir alışkanlık olarak bilinmesine rağmen, dozunda içilirse, sağlık açısından oldukça faydalı bir içecek. Bu makalemizi, kahvenin faydaları ve zararları konusuna ayırdık. Gelin önce, kahvenin faydaları nelermiş görelim. Ardından da kahvenin zararları konusunda sizleri bilgilendirelim.

    Kahvenin Faydaları 2012, Kahvenin Zararları,Kahvenin Zararları Nelerdir,Kahvenin Faydaları, Kahvenin Yararları,Kahvenin Zararları ve Faydaları,Kahvenin Faydaları ve Zararları
    Kahvenin Faydaları,Kahvenin Yararları,Kahvenin Faydaları 2013
    * Kahve, bol miktarda antioksidan içeriyor. Bu da kansere yol açan hücrelerin çoğalmasını engelliyor.
    * Kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi bulunmakta.
    * Kahve, konsantrasyona yardımcı olur.
    * İçerdiği kafein nedeni ile hafızayı canlı tutuyor ve iyi bir hafizaya sahip olmanızı sağlıyor.
    * Karaciğer için faydalı.. Sirozo önlemeye yardımcı.
    * Günlük baş ağrıları geçirmede fayda sağlıyor.
    * Kan dolaşımını hızlandırıyor.
    * Astım nöbetlerini engelliyor.
    Kahvenin Zararları,Kahvenin Zararları Nelerdir ?
    * Aşırı kahve tüketimi kalbin ritmini olumsuz yönde etkiler. Kahvenin içerdiği kafein fazla tüketildiğinde, kalpte ritim bozuklukları meydana gelebilir. Düzensiz kalp atışlarına, kalp çarpıntısına ya da taşikardi gibi rahatsızlıklara neden olabilir.
    * Yapılan çalışmalarda, yüksek miktarda kahve tüketiminin tansiyonu hızla yükselttiği görüldü.
    * Kahve, ülser gibi mide rahatsızlıklarına neden olmasa da bu hastalıkların varlığında kötüleşmesini tetikliyor.
    * Kahve, midenin asit salgılamasını uyarıyor. Bu yüzden kahve tüketimini günde 2-3 fincanla sınırlamalıyız.
    * Tip 2 Şeker hastalığında, yemek zamanlarında yükselen kan şekeriyle birlikte tüketilen kahvenin şeker hastalığını olumsuz yönde etkiliyor.
    * vücutta az miktarda da olsa sıvı kaybına neden oluyor. Bu sebeple kahve içildikten sonra, mutlaka 1-2 bardak su içmek gerekli.
    * Kahvenin bileşenlerinin beyinde bulunan kan hücrelerini tetikleyerek migrene neden oluyor ve migreni tetikleyen etkenlerin başında geliyor.
    * Günde 3 Fincandan fazla kahve içmek doğurganlığı olumsuz yönde etkliyor. Üstelik hamilelikte tüketilmesi içierdiği kafein nedeni ile bebeğe zararlı olarak biliniyor.
    * Fazla miktaralarda içilen kahve vücutta vitamin ve mineral kabına neden oluyor.
    Kahvenin Faydaları 2013, Kahvenin Zararları,Kahvenin Zararları Nelerdir,Kahvenin Faydaları, Kahvenin Yararları,Kahvenin Zararları ve Faydaları,Kahvenin Faydaları ve Zararları

    0 yorum:

    21 Nisan 2013 Pazar

    Anne sütü, bebeği enfeksiyon hastalıkları, alerjik rahatsızlıklar, obezite ve diyabet gibi bir çok hastalıktan koruyor. Yapılan araştırmalar anne sütünün aynı zamanda kız bebekleri meme kanseri riskinden de koruduğunu ortaya koyuyor. 

    Anne sütü bir bebek için vazgeçilmez bir besin kaynağı. Bebeğe sağladığı sayısız yarar var. Anne sütünün bebeklerin sağlığı üzerindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalarsa her geçen gün yeni bir faydasını ortaya çıkartıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Ülkü Tıraş, yapılan son araştırmaların sonuçlarına bakıldığında anne sütünün, bebeği meme kanserinden lösemiye kadar birçok hastalıktan koruyucu etkisi bulunduğunu belirtiyor.

    Anne Sütü Bebeği Hastalıklara Karşı Koruyor

    Anne sütü alan bebeklerde alerjik hastalıklar, çocukluk çağı şeker hastalığı, ishal, orta kulak enfeksiyonları ve tüm diğer enfeksiyon hastalıkları daha az görülüyor. Hatta yapılan araştırmalar, anne sütünün bağışıklık sistemini güçlendiren özelliği nedeniyle kız bebeklerin ileride meme kanserine yakalanma risklerinin çok daha az olduğunu gösteriyor. Ayrıca anne sütü ile beslenen bebeklerde lösemi yüzde 9, Hodgin lenfoma yüzde 24, çocukluk çağı kanserlerinden biri olan nöroblastomun ise yüzde 41 oranında daha az görülüyor.
    Emzirmenin sonunda gelen yağlı süt bebeği obeziteden koruyor

    Anne sütü bebeğin ihtiyaçlarına özel olarak üretiliyor. Bu yüzden her annenin sütü kendi bebeğine özel. Hatta emzirmenin başlangıcındaki sütle son kısmı bile birbirinden farklı oluyor. Emzirmenin sonuna geldikçe anne sütünün yağ oranı da artıyor. Bu da bebeğin doymasını sağlıyor. Böylece bebeği obeziteden de koruyor.

    İlk Süt, Bebeği Enfeksiyonlardan Korur

    Anneden doğum yapar yapmaz gelen ve kolostrum denilen ilk süt bebekler için yaşamsal önem taşıyor. Bebeğin bu dünyadaki ilk besininin mutlaka anne sütü olması gerekiyor. İlk süt enfeksiyonlara karşı koruyucu madde içeriyor. Bu da enfeksiyonlara karşı direnci düşük olan yeni doğan için çok önemli. Bu nedenle bebeklere doğumdan sonra şekerli su gibi başka besinlerin kesinlikle verilmemesi gerekiyor.

    Formül Mama Anne Sütünün Yerini Asla Tutmaz

    Bebeği hastalıklardan korumak adına anne sütünün, ilk 6 ay tek başına, daha sonra ise ek gıdalarla birlikte 2 yıl boyunca bebeğe mutlaka verilmesi gerekiyor. Özellikle doğumdan sonraki bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığı açısından bebeğin kilosu ölçülerek takip edilmeli. Belirli zaman dilimlerinde aldığı kilo, bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığını gösteriyor. Pek çok anne bebeğinin yeterli kilo almadığını düşünerek, daha tombul olsun diye formül mama verme ihtiyacı duyuyor. Ancak sütleri varken, bebeklerine formül mamaların verilmesi doğru değil. Çünkü bu mamalar anneye ve bebeğe özel olarak üretilmiyor.

    Dereotu, Maydanoz ve Nane Suyu Sütü Artırıyor

    Anne sütünü artırmak için mümkün olduğu kadar sık aralıklarla bebeği emzirmek ve memeye masaj uygulamak gerekiyor. Bunun yanı sıra anneler mutlaka beslenmelerine özen göstermeli ve bol su tüketmeliler. Dereotu, maydanoz ve naneden elde edilen bitki çayları anne sütünü artırıyor.

    Çalışan Anneler de Anne Sütü Verebilir!

    Bebeğini belirli bir dönemin sonunda evde bırakıp çalışmaya başlayan anneler emzirme dönemlerinin biteceğini düşünüp, kaygıya kapılıyor. Oysa bu yanlış bir  düşünce. Anneler iş yerlerinde belirli aralıklarla sütlerini sağmaya devam ederlerse, bebeklerini istedikleri kadar anne sütüyle besleyebilirler. Süt sağılmaya devam ettikçe, beyinden salgılanan hormonlar da çocuğun süte ihtiyacının sürdüğünü düşünüyor ve bol miktarda salgılanmaya devam ediyor. İş yerinde sağılan anne sütü, özel kaplara konularak buzdolabının kapağında 24 saat, derin dondurucuda ise 6 aya kadar saklanabiliyor. Ancak anne sağma işlemine ara verirse beyin, hormon salgılanmasını azaltıyor, bunun sonucunda da süt yapımı giderek azalıyor.

    Anne Sütü Alan Bebeklerde Meme Kanseri Riski Azalıyor!

    Konu Saati  07:36  |  in  Anne- bebek  |  Devamı»

    Anne sütü, bebeği enfeksiyon hastalıkları, alerjik rahatsızlıklar, obezite ve diyabet gibi bir çok hastalıktan koruyor. Yapılan araştırmalar anne sütünün aynı zamanda kız bebekleri meme kanseri riskinden de koruduğunu ortaya koyuyor. 

    Anne sütü bir bebek için vazgeçilmez bir besin kaynağı. Bebeğe sağladığı sayısız yarar var. Anne sütünün bebeklerin sağlığı üzerindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalarsa her geçen gün yeni bir faydasını ortaya çıkartıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Ülkü Tıraş, yapılan son araştırmaların sonuçlarına bakıldığında anne sütünün, bebeği meme kanserinden lösemiye kadar birçok hastalıktan koruyucu etkisi bulunduğunu belirtiyor.

    Anne Sütü Bebeği Hastalıklara Karşı Koruyor

    Anne sütü alan bebeklerde alerjik hastalıklar, çocukluk çağı şeker hastalığı, ishal, orta kulak enfeksiyonları ve tüm diğer enfeksiyon hastalıkları daha az görülüyor. Hatta yapılan araştırmalar, anne sütünün bağışıklık sistemini güçlendiren özelliği nedeniyle kız bebeklerin ileride meme kanserine yakalanma risklerinin çok daha az olduğunu gösteriyor. Ayrıca anne sütü ile beslenen bebeklerde lösemi yüzde 9, Hodgin lenfoma yüzde 24, çocukluk çağı kanserlerinden biri olan nöroblastomun ise yüzde 41 oranında daha az görülüyor.
    Emzirmenin sonunda gelen yağlı süt bebeği obeziteden koruyor

    Anne sütü bebeğin ihtiyaçlarına özel olarak üretiliyor. Bu yüzden her annenin sütü kendi bebeğine özel. Hatta emzirmenin başlangıcındaki sütle son kısmı bile birbirinden farklı oluyor. Emzirmenin sonuna geldikçe anne sütünün yağ oranı da artıyor. Bu da bebeğin doymasını sağlıyor. Böylece bebeği obeziteden de koruyor.

    İlk Süt, Bebeği Enfeksiyonlardan Korur

    Anneden doğum yapar yapmaz gelen ve kolostrum denilen ilk süt bebekler için yaşamsal önem taşıyor. Bebeğin bu dünyadaki ilk besininin mutlaka anne sütü olması gerekiyor. İlk süt enfeksiyonlara karşı koruyucu madde içeriyor. Bu da enfeksiyonlara karşı direnci düşük olan yeni doğan için çok önemli. Bu nedenle bebeklere doğumdan sonra şekerli su gibi başka besinlerin kesinlikle verilmemesi gerekiyor.

    Formül Mama Anne Sütünün Yerini Asla Tutmaz

    Bebeği hastalıklardan korumak adına anne sütünün, ilk 6 ay tek başına, daha sonra ise ek gıdalarla birlikte 2 yıl boyunca bebeğe mutlaka verilmesi gerekiyor. Özellikle doğumdan sonraki bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığı açısından bebeğin kilosu ölçülerek takip edilmeli. Belirli zaman dilimlerinde aldığı kilo, bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığını gösteriyor. Pek çok anne bebeğinin yeterli kilo almadığını düşünerek, daha tombul olsun diye formül mama verme ihtiyacı duyuyor. Ancak sütleri varken, bebeklerine formül mamaların verilmesi doğru değil. Çünkü bu mamalar anneye ve bebeğe özel olarak üretilmiyor.

    Dereotu, Maydanoz ve Nane Suyu Sütü Artırıyor

    Anne sütünü artırmak için mümkün olduğu kadar sık aralıklarla bebeği emzirmek ve memeye masaj uygulamak gerekiyor. Bunun yanı sıra anneler mutlaka beslenmelerine özen göstermeli ve bol su tüketmeliler. Dereotu, maydanoz ve naneden elde edilen bitki çayları anne sütünü artırıyor.

    Çalışan Anneler de Anne Sütü Verebilir!

    Bebeğini belirli bir dönemin sonunda evde bırakıp çalışmaya başlayan anneler emzirme dönemlerinin biteceğini düşünüp, kaygıya kapılıyor. Oysa bu yanlış bir  düşünce. Anneler iş yerlerinde belirli aralıklarla sütlerini sağmaya devam ederlerse, bebeklerini istedikleri kadar anne sütüyle besleyebilirler. Süt sağılmaya devam ettikçe, beyinden salgılanan hormonlar da çocuğun süte ihtiyacının sürdüğünü düşünüyor ve bol miktarda salgılanmaya devam ediyor. İş yerinde sağılan anne sütü, özel kaplara konularak buzdolabının kapağında 24 saat, derin dondurucuda ise 6 aya kadar saklanabiliyor. Ancak anne sağma işlemine ara verirse beyin, hormon salgılanmasını azaltıyor, bunun sonucunda da süt yapımı giderek azalıyor.

    0 yorum:

    20 Nisan 2013 Cumartesi

    Evde Dağınık Topuz Yapımı
    Dağınık Topuz Nasıl Yapılır
    Dağınık Topuz Nasıl Yapılır ?
    Evde Dağınık Topuz Yapmak,Dağınık Topuz Modeli,Dağınık Topuz Yapımı,Evde Dağınık Topuz Yapımı,Dağınık Topuz Nasıl Yapılır
    Kadınlar i,çin en önemli güzellik unsuru saçlarıdır. Bu sebeple de saçlarına çeşitli şekiller vererek güzelliklerine güzellik katmak isterler. Haksız da sayılmazlar. Çünkü, saçlar hem kıyafet, hem de makyajın tamamlayıcısıdırlar.. Bu makalemizde, dağınık topuz nasıl yapılır konusunu anlatacağız. Siz de evde dağınık topuz yapımı ile son derece şık ve göz alıcı bir görünümü yakalayabilirsiniz. 

    Evde Dağınık Topuz Yapmak,Dağınık Topuz Modeli,Dağınık Topuz Yapımı,Evde Dağınık Topuz Yapımı,Dağınık Topuz Nasıl Yapılır
    Dağınık topuz modeli yapmakiçin dilerseniz düz saçı, dilerseniz dalgalı saçaı tercih edebilirsiniz. Eğer dalgalı saça dağınık topuz yapacaksanız, öncelikle saçlarınızı maşa ile sarmanız gerekecek.
    Düz saça dağınık topuz yapmak için de saçlarınızı düzleştirmeniz yeterli olacaktır.
    Düz saçlarla dağınık topuz modeli istiyorsanız saçlarınızı ilk önce özellikle uçlarını muntazam şekilde düz fön çekerek dağınık topuz modeline ön hazırlık yapmalısınız.
    Dalgalı saç ile dağınık topuz yapacağınız zaman hemen saçlarınıza bir saç maşası ile bukleler oluşturun ve saçlarınızın kulaklarınız hizasından olan ön bölümünü ayırıp, arka taraftaki saçarlı mutlaka elinizle yukarı doğru toplayın.
    Kesinlikle tarak kullanmayın, ve saçlarınızı elle toplayın. Çünkü dalgalı saçlarda tarak, saçın dalgasını açacağından, yaptığınız dağınık topuz kötü olacaktır. Ardından ense kısmından birkaç tane saç tutamı aşağıya bırakın ki dağınık topuzunuzda ensenizde dalgalı saçlar kalsın.
    Yukarda topladığınız saçı kendi etrafından dolayarak aşağıya doğru saçı şişirip 4-5 tane siyah tel toka ile tutturun.
    Önlere ve yanlara kulak hizasından ayırdığınız saçları yanlardan çekerek yukarda topladığınız topuzun üzerine karışık şekilde tokalayın.
    Alın kısmına saçlarınızdan iki tane sağlı sollu birer tutam saç indirin. Hemen ardından bolca saç spreyi sıkın çünkü dağınık topuz modeli çabuk akabilen bir topuz modelidir.
    Böylece sadece birkaç dakikada oldukça şık bir dağınık topuz modeline kavuşmuş olursun.
    Evde Dağınık Topuz Yapmak,Dağınık Topuz Modeli,Dağınık Topuz Yapımı,Evde Dağınık Topuz Yapımı,Dağınık Topuz Nasıl Yapılır

    DAĞINIK TOPUZ NASIL YAPILIR ?

    Konu Saati  22:00  |  in  Evde Dağınık Topuz Yapmak  |  Devamı»

    Evde Dağınık Topuz Yapımı
    Dağınık Topuz Nasıl Yapılır
    Dağınık Topuz Nasıl Yapılır ?
    Evde Dağınık Topuz Yapmak,Dağınık Topuz Modeli,Dağınık Topuz Yapımı,Evde Dağınık Topuz Yapımı,Dağınık Topuz Nasıl Yapılır
    Kadınlar i,çin en önemli güzellik unsuru saçlarıdır. Bu sebeple de saçlarına çeşitli şekiller vererek güzelliklerine güzellik katmak isterler. Haksız da sayılmazlar. Çünkü, saçlar hem kıyafet, hem de makyajın tamamlayıcısıdırlar.. Bu makalemizde, dağınık topuz nasıl yapılır konusunu anlatacağız. Siz de evde dağınık topuz yapımı ile son derece şık ve göz alıcı bir görünümü yakalayabilirsiniz. 

    Evde Dağınık Topuz Yapmak,Dağınık Topuz Modeli,Dağınık Topuz Yapımı,Evde Dağınık Topuz Yapımı,Dağınık Topuz Nasıl Yapılır
    Dağınık topuz modeli yapmakiçin dilerseniz düz saçı, dilerseniz dalgalı saçaı tercih edebilirsiniz. Eğer dalgalı saça dağınık topuz yapacaksanız, öncelikle saçlarınızı maşa ile sarmanız gerekecek.
    Düz saça dağınık topuz yapmak için de saçlarınızı düzleştirmeniz yeterli olacaktır.
    Düz saçlarla dağınık topuz modeli istiyorsanız saçlarınızı ilk önce özellikle uçlarını muntazam şekilde düz fön çekerek dağınık topuz modeline ön hazırlık yapmalısınız.
    Dalgalı saç ile dağınık topuz yapacağınız zaman hemen saçlarınıza bir saç maşası ile bukleler oluşturun ve saçlarınızın kulaklarınız hizasından olan ön bölümünü ayırıp, arka taraftaki saçarlı mutlaka elinizle yukarı doğru toplayın.
    Kesinlikle tarak kullanmayın, ve saçlarınızı elle toplayın. Çünkü dalgalı saçlarda tarak, saçın dalgasını açacağından, yaptığınız dağınık topuz kötü olacaktır. Ardından ense kısmından birkaç tane saç tutamı aşağıya bırakın ki dağınık topuzunuzda ensenizde dalgalı saçlar kalsın.
    Yukarda topladığınız saçı kendi etrafından dolayarak aşağıya doğru saçı şişirip 4-5 tane siyah tel toka ile tutturun.
    Önlere ve yanlara kulak hizasından ayırdığınız saçları yanlardan çekerek yukarda topladığınız topuzun üzerine karışık şekilde tokalayın.
    Alın kısmına saçlarınızdan iki tane sağlı sollu birer tutam saç indirin. Hemen ardından bolca saç spreyi sıkın çünkü dağınık topuz modeli çabuk akabilen bir topuz modelidir.
    Böylece sadece birkaç dakikada oldukça şık bir dağınık topuz modeline kavuşmuş olursun.
    Evde Dağınık Topuz Yapmak,Dağınık Topuz Modeli,Dağınık Topuz Yapımı,Evde Dağınık Topuz Yapımı,Dağınık Topuz Nasıl Yapılır

    0 yorum:

    Uzmanlar, günlük kullanımlar için çok sıkı olmayan göğüslere tam oturan pamuklu kumaştan üretilmiş doğal boyalarla boyanmış sutyen kullanılmasını tavsiye ediyor.

    Sutyen seçerken dikkat etmeniz gerekenler kısaca şu şekilde açıklanabilir…

    Spor yaparken de tabii ki zıplama hoplamalara karşı koruyucu sıkı spor için üretilmiş özel sutyenler kullanılmalı. Sutyen alırken birkaç noktaya dikkat etmek şıklığınız ve rahatınız için çok yaralı olacaktır.

    Sutyeninizi yeni aldığınızda en uç agrafta (klipste) rahatsanız sorun yok demektir. Sutyenler kullandıkça gevşerler. İlerde sutyeniniz gevşedikçe daha yakın agraflara takabilirsiniz. Sutyen almadan mutlaka doğru beden ölçünüzü bildiğinizden emin olun.

    Göğüsleriniz sutyen kabından taşıyorsa beden ölçünüzde bir hata var demektir. Göğüslerin sutyenin üst kısmından kontrolsüz olarak dışarıya doğru bombe yapacak şekilde taşması hoş bir görünüm oluşturmaz. Sutyeninizin arka bantı yere paralel olarak sırtından geçmelidir. Eğer bu bant yukarıda kalıyorsa askılar olması gerektiğinden daha kısa ayarlanmış ya da sutyen üzerinize göre değil demektir.

    Regl öncesi dönemde normal dönemlerde giyeceğiniz sutyenleri almayın. Memelerinizin bu dönemde büyümesi, normal dönemlerde giyemeyeceğiniz sutyenlere sahip olmanıza yol açabilir. Aslında doğrusu kadınların bu iki farklı dönem için ayrı ayrı sutyenlere sahip olmasıdır.

    Kendinize regl dönemleri için normal bedeninizden farklı bedende bir ya da iki sutyen almanızı öneririz. Göğüslerinizin dolgun görünmesi için ‘push-up’ denilen içten dolgulu sutyenleri tercih edebilirsiniz. Bu tip sutyenlerin dolguları günümüzde sıvı, hava ve pamuk gibi çeşitli malzemelerle oluşturulmaktadır.

    Beğendiğiniz birini seçmekte serbestsiniz; hepsi hemen hemen aynı rahatlıktadır. Ancak sıvı dolgulu push-up’ların göğsün kendi dokusuna daha yakın olduğunu söyleyebiliriz.

    Eğer sutyeninizin agraflarının arkada olması sizi zorluyorsa ya da biraz değişiklik ve pratiklik arayışındaysanız önden agraflı yani önden açılan sutyenleri deneyebilirsiniz. Genel olarak şöyle de bir saptama yapabiliriz; aldığınız sutyen rahatsa ve sizce güzel gözüküyorsa sorun yok demektir.

    Sağlıklı sutyen seçimi nasıl yapılır?

    Konu Saati  07:35  |  in  Kadın Sağlığı  |  Devamı»

    Uzmanlar, günlük kullanımlar için çok sıkı olmayan göğüslere tam oturan pamuklu kumaştan üretilmiş doğal boyalarla boyanmış sutyen kullanılmasını tavsiye ediyor.

    Sutyen seçerken dikkat etmeniz gerekenler kısaca şu şekilde açıklanabilir…

    Spor yaparken de tabii ki zıplama hoplamalara karşı koruyucu sıkı spor için üretilmiş özel sutyenler kullanılmalı. Sutyen alırken birkaç noktaya dikkat etmek şıklığınız ve rahatınız için çok yaralı olacaktır.

    Sutyeninizi yeni aldığınızda en uç agrafta (klipste) rahatsanız sorun yok demektir. Sutyenler kullandıkça gevşerler. İlerde sutyeniniz gevşedikçe daha yakın agraflara takabilirsiniz. Sutyen almadan mutlaka doğru beden ölçünüzü bildiğinizden emin olun.

    Göğüsleriniz sutyen kabından taşıyorsa beden ölçünüzde bir hata var demektir. Göğüslerin sutyenin üst kısmından kontrolsüz olarak dışarıya doğru bombe yapacak şekilde taşması hoş bir görünüm oluşturmaz. Sutyeninizin arka bantı yere paralel olarak sırtından geçmelidir. Eğer bu bant yukarıda kalıyorsa askılar olması gerektiğinden daha kısa ayarlanmış ya da sutyen üzerinize göre değil demektir.

    Regl öncesi dönemde normal dönemlerde giyeceğiniz sutyenleri almayın. Memelerinizin bu dönemde büyümesi, normal dönemlerde giyemeyeceğiniz sutyenlere sahip olmanıza yol açabilir. Aslında doğrusu kadınların bu iki farklı dönem için ayrı ayrı sutyenlere sahip olmasıdır.

    Kendinize regl dönemleri için normal bedeninizden farklı bedende bir ya da iki sutyen almanızı öneririz. Göğüslerinizin dolgun görünmesi için ‘push-up’ denilen içten dolgulu sutyenleri tercih edebilirsiniz. Bu tip sutyenlerin dolguları günümüzde sıvı, hava ve pamuk gibi çeşitli malzemelerle oluşturulmaktadır.

    Beğendiğiniz birini seçmekte serbestsiniz; hepsi hemen hemen aynı rahatlıktadır. Ancak sıvı dolgulu push-up’ların göğsün kendi dokusuna daha yakın olduğunu söyleyebiliriz.

    Eğer sutyeninizin agraflarının arkada olması sizi zorluyorsa ya da biraz değişiklik ve pratiklik arayışındaysanız önden agraflı yani önden açılan sutyenleri deneyebilirsiniz. Genel olarak şöyle de bir saptama yapabiliriz; aldığınız sutyen rahatsa ve sizce güzel gözüküyorsa sorun yok demektir.

    0 yorum:

    Şık Masa Sunumları
    Davet Sofrası Nasıl Hazırlanı
    Davet Sofrası Nasıl Hazırlanır ?
    Şık Masa Düzeni,Davet Sofrası Nasıl Hazırlanır,Şık Masa Sunumları,Davet Sofrası Nasıl Olmalı,Davet Sofrası Hazırlama, Güzel Davet Sofrası Hazırlama,Misafir Davet Sofrası Hazırlama
    Verdiğiniz davette, ikram ettiğiniz yemek kadar, Davet sofrası hazırlama da önemli bir konudur. Bu sebeple, şık masa düzeni konusunda sizleri bilgilendirmek istedik.. Hangi masa örtüsünü seçelimden tutun da, öncelikle hangi yemek servis edilmeli konusuna kadar pek çok merak ettiğiniz sorunun cevabını burada bulabilirsiniz..

    Şık Masa Düzeni,Davet Sofrası Nasıl Hazırlanır,Şık Masa Sunumları,Davet Sofrası Nasıl Olmalı,Davet Sofrası Hazırlama,Güzel Davet Sofrası Hazırlama,Misafir Davet Sofrası Hazırlama
    Davet hazırlığı öncelikle konunun ne olduğunun (doğum günü, evlilik yıldönümü vs.) belirlenmesiyle başlar. Daha sonra davet edilecek kişiler belirlenir ve en az 1 hafta önceden davet edilir. Tabii nişan, nikah gibi davetlerde bu süre en az 2-3 hafta olmalıdır.
    Şimdi sıra sofra hazırlığına geldi. Hepimiz evimizdeki objelerle hazırlarız soframızı ama bazı dikkat edilmesi gereken püf noktaları var:
    Bunlardan ilki masa örtüsü seçimi; masadaki uyum masa örtüsü ile başlar. Masa örtüsü ve peçeteler birbirine uyumlu olmalıdır, peçeteler özenle katlanarak hazırlanmalıdır. Keten, işlemeli keten ya da dantelli örtüler sofranızı daha şık gösterir. Masa örtüsünün boyutları masa ile orantılı olmalıdır, yani ne çok kısa ne de ayağa dolanacak kadar uzun olmalıdır.
    Zıtlıklarla da güzel bir masa hazırlanabilir ama resmi ya da yarı resmi bir davet verecekseniz sofranızdaki her şeyin ahenk içinde olmasına özen gösterin.Tek tek tabak, bardak ya da çatal, bıçak değil birbiriyle uyumlu takımları tercih etmelisiniz. Taze çiçeklerden yapılmış bir aranjman ya da farklı süslemeler kullanılacaksa, masadaki armonin bozulmamasına dikkat etmek gerekir.
    Masaya yerleştireceğiniz tabaklar davette servis edeceğiniz yemekler hakkında ipucu verir. Örneğin çorba ikram edilecekse mutlaka çorba kasesi, eğer menüde çorba yoksa masaya ordövr tabağı konulmalıdır.
    Çatal-kaşık-bıçak
    Kullanış amaçlarına göre, dıştan başlayıp içe doğru gelecek şekilde yerleştirilir.
    Tabaklar
    Servis tabağı, yemek tabağı, salata tabağı ve ekmek tabağı kullanılmalıdır. Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi yemek mönüsünde yer alan yiyeceklere göre uygun tabaklar ilave edilebilir.
    Masada düzen nasıl olmalı?
    *Yemek çatalı tabağın soluna;
    *Yemek bıçağı tabağın sağına;
    *Yemek kaşığı tabağın sağına, bıçağın dışına;
    *Balık çatalı tabağın soluna, çatalın dışına;
    *Balık bıçağı tabağın sağına, yemek bıçağı dışına;
    *Meze çatalı tabağın soluna, diğer çatalların dışına;
    *Meze kaşığı tabağın ön kısmına;
    *Çerez ve pasta çatalı tabağın ön kısmına, sapı sola doğru;
    *Çerez ve pasta bıçağı tabağın ön kısmına, keskin tarafı tabağa, sapı sağa doğru, çatalın yanına;
    *Su bardağı tabağın sağ ön kısmına;
    *Şarap bardağı su bardağının sağına;
    *Rakı bardağı su bardağının yanına;
    *Tuzluk ve biberlik iki servis tabağı arasına;
    *Yağ ve sirke sofranın ortasına yakın;
    *Hardal ve diğer soslar yağ ile sirkeye yakın;
    *Yağ tabağı servis tabağının sol ilerisine;
    *Salata tabağı servis tabağının sol ilerisine;
    *Meyve tabağı ortaya;
    *Ekmek tabağı ortaya;
    *Çiçek aranjmanları masanın ortasına;
    *Peçete servis tabağının soluna konulmalıdır.
    Şık Masa Düzeni,Davet Sofrası Nasıl Hazırlanır,Şık Masa Sunumları,Davet Sofrası Nasıl Olmalı,Davet Sofrası Hazırlama,Güzel Davet Sofrası Hazırlama,Misafir Davet Sofrası Hazırlama

    DAVET SOFRASI NASIL HAZIRLANIR ?

    Konu Saati  02:30  |  in  Şık Masa Sunumları  |  Devamı»

    Şık Masa Sunumları
    Davet Sofrası Nasıl Hazırlanı
    Davet Sofrası Nasıl Hazırlanır ?
    Şık Masa Düzeni,Davet Sofrası Nasıl Hazırlanır,Şık Masa Sunumları,Davet Sofrası Nasıl Olmalı,Davet Sofrası Hazırlama, Güzel Davet Sofrası Hazırlama,Misafir Davet Sofrası Hazırlama
    Verdiğiniz davette, ikram ettiğiniz yemek kadar, Davet sofrası hazırlama da önemli bir konudur. Bu sebeple, şık masa düzeni konusunda sizleri bilgilendirmek istedik.. Hangi masa örtüsünü seçelimden tutun da, öncelikle hangi yemek servis edilmeli konusuna kadar pek çok merak ettiğiniz sorunun cevabını burada bulabilirsiniz..

    Şık Masa Düzeni,Davet Sofrası Nasıl Hazırlanır,Şık Masa Sunumları,Davet Sofrası Nasıl Olmalı,Davet Sofrası Hazırlama,Güzel Davet Sofrası Hazırlama,Misafir Davet Sofrası Hazırlama
    Davet hazırlığı öncelikle konunun ne olduğunun (doğum günü, evlilik yıldönümü vs.) belirlenmesiyle başlar. Daha sonra davet edilecek kişiler belirlenir ve en az 1 hafta önceden davet edilir. Tabii nişan, nikah gibi davetlerde bu süre en az 2-3 hafta olmalıdır.
    Şimdi sıra sofra hazırlığına geldi. Hepimiz evimizdeki objelerle hazırlarız soframızı ama bazı dikkat edilmesi gereken püf noktaları var:
    Bunlardan ilki masa örtüsü seçimi; masadaki uyum masa örtüsü ile başlar. Masa örtüsü ve peçeteler birbirine uyumlu olmalıdır, peçeteler özenle katlanarak hazırlanmalıdır. Keten, işlemeli keten ya da dantelli örtüler sofranızı daha şık gösterir. Masa örtüsünün boyutları masa ile orantılı olmalıdır, yani ne çok kısa ne de ayağa dolanacak kadar uzun olmalıdır.
    Zıtlıklarla da güzel bir masa hazırlanabilir ama resmi ya da yarı resmi bir davet verecekseniz sofranızdaki her şeyin ahenk içinde olmasına özen gösterin.Tek tek tabak, bardak ya da çatal, bıçak değil birbiriyle uyumlu takımları tercih etmelisiniz. Taze çiçeklerden yapılmış bir aranjman ya da farklı süslemeler kullanılacaksa, masadaki armonin bozulmamasına dikkat etmek gerekir.
    Masaya yerleştireceğiniz tabaklar davette servis edeceğiniz yemekler hakkında ipucu verir. Örneğin çorba ikram edilecekse mutlaka çorba kasesi, eğer menüde çorba yoksa masaya ordövr tabağı konulmalıdır.
    Çatal-kaşık-bıçak
    Kullanış amaçlarına göre, dıştan başlayıp içe doğru gelecek şekilde yerleştirilir.
    Tabaklar
    Servis tabağı, yemek tabağı, salata tabağı ve ekmek tabağı kullanılmalıdır. Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi yemek mönüsünde yer alan yiyeceklere göre uygun tabaklar ilave edilebilir.
    Masada düzen nasıl olmalı?
    *Yemek çatalı tabağın soluna;
    *Yemek bıçağı tabağın sağına;
    *Yemek kaşığı tabağın sağına, bıçağın dışına;
    *Balık çatalı tabağın soluna, çatalın dışına;
    *Balık bıçağı tabağın sağına, yemek bıçağı dışına;
    *Meze çatalı tabağın soluna, diğer çatalların dışına;
    *Meze kaşığı tabağın ön kısmına;
    *Çerez ve pasta çatalı tabağın ön kısmına, sapı sola doğru;
    *Çerez ve pasta bıçağı tabağın ön kısmına, keskin tarafı tabağa, sapı sağa doğru, çatalın yanına;
    *Su bardağı tabağın sağ ön kısmına;
    *Şarap bardağı su bardağının sağına;
    *Rakı bardağı su bardağının yanına;
    *Tuzluk ve biberlik iki servis tabağı arasına;
    *Yağ ve sirke sofranın ortasına yakın;
    *Hardal ve diğer soslar yağ ile sirkeye yakın;
    *Yağ tabağı servis tabağının sol ilerisine;
    *Salata tabağı servis tabağının sol ilerisine;
    *Meyve tabağı ortaya;
    *Ekmek tabağı ortaya;
    *Çiçek aranjmanları masanın ortasına;
    *Peçete servis tabağının soluna konulmalıdır.
    Şık Masa Düzeni,Davet Sofrası Nasıl Hazırlanır,Şık Masa Sunumları,Davet Sofrası Nasıl Olmalı,Davet Sofrası Hazırlama,Güzel Davet Sofrası Hazırlama,Misafir Davet Sofrası Hazırlama

    0 yorum:

    19 Nisan 2013 Cuma

    Düzgün duruş; bel, sırt ve boyun ağrılarından korunmanın en önemli yolu. Bunun yanı sıra olumlu bir ilk izlenim ve etkili bir iletişim için de düzgün duruşun rolü büyük. 

    Dik duran kişi, karşısındakinde kendinden emin, yaşam enerjisi yüksek, başarılı bir insan etkisi bırakıyor. Kambur duruş ise içe kapanık ve kendine güveni olmayan bir kişiliğin göstergesi olarak kabul ediliyor. Acıbadem Sağlık Grubu International Hospital Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Demet Parlar, günde 10 dakikalık mola egzersiziyle kötü duruş sorunundan kurtulabileceğimizi belirtiyor.

    Genelde 20’li yaşlardan itibaren kadınlarda boyun-sırt, erkeklerde bel ağrılarının önemli nedenlerinden biri duruş bozukluğu. Bu ağrılar, ofiste ya da evde düzenli olarak yapılan basit egzersizlerle duruş bozukluğu düzeltilerek önlenebiliyor.

    Kasların En Ekonomik Olarak Kullanıldığı Duruş

    Halk dilinde dik ya da sağlıklı duruş olarak tabir edilen düzgün duruş, kasların en ekonomik olarak çalıştığı durumdur. Bu duruşta baş önde durmamalı, omuzlar öne doğru dönmemeli, karın çok öne gelmemeli. Bu nedenle fizik tedavi sırasında düzgün duruş eğitiminin yanı sıra boyun, sırt, bel, karın ile bacak kaslarını güçlendirmeye ve esnetmeye yönelik bir egzersiz programı verilmesi önemli. Egzersiz programlarında hastaların bu egzersizleri yaşam boyu düzenli olarak yapmalarını sağlayarak boyun, sırt ve bel ağrısına neden olan omurga sorunlarından korunmalarına yardımcı olmak amaçlanıyor.

    Duruş Bozukluğunun Sebebi Tespit Edilmeli

    Duruş bozuklukları bazı kas-iskelet ve sinir sistemi hastalıklarına bağlı olabildiği gibi, genelde çocuklukta başlayan yanlış duruş alışkanlığına, ileri yaşlarda ergonomik olmayan ortamlarda çalışmaya bağlı olarak da görülebiliyor. Bu nedenle duruş bozukluklarında öncelikle altta yatan nedenin tespit edilmesi gerekiyor.

    Kreşlerde Doğru Duruş Eğitimi Verilmeli

    Çocuklara doğru duruşu öğretebilmek için onların oyun alanlarını, omurgayı dik tutacak biçimde planlamak gerekiyor. Örneğin çalışma masalarının ergonomik olması, sandalyenin destekli olması, masa ile iskemle yüksekliğinin uygun olması omurga sağlığı için önemli. Özellikle hem çocukların hem de gençlerin yatakta veya koltuğa oturarak, bağdaş kurarak laptop kullanması kötü duruş alışkanlığını yerleştiren önemli yanlışlardan biri. Masada veya koltukta mutlaka sırt dik durmalı, bel ve sırt desteği olmalı.

    Ergenlik Döneminde Çocuklar Dik Durmaya Teşvik Edilmeli

    Ergenlik döneminde göğüsleri büyümeye başlayan genç kızlar bu durumdan utandıkları için, uzun boylular ise “kendini beğenmiş” bir etki bırakma endişesiyle bir anlamda vücutlarını saklamaya, ufaltmaya çalışıyor; omuzlar önde kambur durma alışkanlığı ediniyorlar. Bu duruş, ilerleyen yıllarda da kalıcı hale geliyor. Bu nedenle özellikle ergenlik döneminde anne babaların ve öğretmenlerin çocukları dik durmaya teşvik etmesi gerekiyor. Onları cinsel gelişimlerinden rahatsızlık duymamaları gerektiği, bunun güzel bir olay olduğu konusunda ikna etmeliler.

    Küçük Yaşta Spor Alışkanlığı Kazandırılmalı

    Düzenli olarak yapılan spor, omurgayı destekleyen kasların kuvvetli ve esnek olmasını sağlıyor. Bu nedenle çok küçük yaştan itibaren çocuklara spor alışkanlığının kazandırılması gerekiyor. Yüzmek, bisiklete binmek, tenis ya da jimnastik, omurga sağlığı üzerinde olumlu etkiye sahip sporların başında geliyor.
    Yanlış bir duruş, birçok rahatsızlığa da zemin hazırlıyor. Kaslarda oluşan zayıflıklar, gerginlik ve kısalıklar yumuşak dokularda ve eklemlerde incinmeleri, zorlanmaları kolaylaştırıyor. Bu nedenle hem sporla hem de özel egzersizlerle omurgayı destekleyen kasların yanı sıra, kol ve bacak kaslarını da güçlü ve esnek tutmak gerekiyor.

    Fazla Kilo Duruşu Bozuyor

    Karın bölgesinde toplanan yağ, hareketsiz yaşama, karın kaslarının zayıflamasına ve bel çukurunun artmasına yol açıyor. Bu da omurganın sağlıklı duruşunu bozuyor ve sırtta kamburlaşmaya neden oluyor.

    Fizik Tedaviyle Ağaç Her Yaşta Eğilir

    Yanlış duruş, ilerleyen yaşla birlikte yalnızca boyun, sırt ve bel ağrılarına neden olmuyor; omuz ve çene eklemlerinde de incinmeleri kolaylaştıran önemli bir risk faktörü haline geliyor. Bu nedenle bel, boyun, sırt, omuz ve çene eklemi ağrısı olan hastaların tedavisinde duruş egzersizleri ve eğitimi, tedavinin ayrılmaz bir parçası olmak zorunda. Bel, boyun, sırt, omuz ve çene ekleminde sorunu olan hastaların tümüne ağrıları geçtikten sonra, tedavi sırasında veya sonrasında duruş eğitimi ve egzersiz programı verilmeli. Eğer kemik, sinir ve eklem kökenli bir sorun, başka bir deyişle altta yatan nörolojik, romatolojik bir hastalık ya da omurgada yapısal bir bozukluk yoksa yanlış duruş, egzersiz ve eğitimle her yaşta düzeltilebiliyor.

    İşe Verilen Kısa Bir Mola Yeterli

    Temel egzersizler için en az 10-15, en fazla ise 30 dakika yeterli. Ayrıca her meslek grubundan ve her yaştan hastanın yapabileceği mola egzersizleri 2-3 dakikalık bir zaman diliminde bile uygulanabiliyor. Tabii ki yapılan işe bağlı olarak saat başı veya 2 saatte bir verilen kısa molalar da olmak üzere.

    Molalarda Yapılabilen Günlük Yaşam Egzersizleri

    Bu egzersizleri sabit pozisyonda, özellikle başı öne eğik olarak çalışan herkes; örneğin başta bilgisayarı yoğun kullanan ofis çalışanları olmak üzere, uzun süre araç kullananlar, yemek ve temizlik yapan ev hanımları, dikiş diken terziler, öğrenciler mutlaka yapmalı.

    Sağlıklı Duruş Modeli

    • Ayakta; çene ve omuzlar geride, karın içeride olmalı. Böylece vücut için yerçekimi ekseninin kulak, omuz, kalça, ayak bileğinin aynı çizgi üzerinde olması sağlanıyor. Bu da eklemler ve kaslar için en uygun ve sağlıklı duruşu oluşturuyor.
    • Bilgisayar karşısında otururken bilgisayar monitörü göz seviyesinde; kulak, omuz ve kalçanın aynı hizada, sırt ve belin ise destekli olması gerekiyor.

    Mola Egzersizleri

    • Gözler karşıda, çene yere paralel durumdayken omuzlarınızı geriye alın; karnınızı içeri çekin, çenenizi geriye doğru hareket ettirin ve 5 sn. bekleyin.
    • Çalışmaya kısa bir mola verip boynunuzu önce sağa sonra sola yatırın, her hareketin son noktasında 5 sn. bekleyin. Daha sonra boynunuzu önce sağa sonra sola çevirin. Aynı şekilde her hareketin sonunda kasınızın iyice esnemesi için 5 sn. bekleyin.
    • Sandalyede otururken iki elinizi önde birleştirin. Önce öne doğru, arkasından da aynı hareketle arkaya doğru esneyin. Bu hareketi ayak uçlarınıza eğilerek ve yukarı uzanarak da tekrarlayın. Yine her hareketin sonunda 5 sn. kadar bekleyin.
    • Ellerinizle dizlerinizi tutup oturur pozisyondayken kendinize doğru çekip bırakın.
    • Belinizi geriye doğru esnetin. Aynı hareketi arada ayağa kalkarak da tekrarlayın.
    • Her molada 3-4 dakikalık egzersiz yapın. Gün içerisinde yaptığınız işin yoğunluğuna göre 3-5 kez tekrar edin. Egzersizler sırasında rahat nefes alıp verin, nefesinizi tutmayın. Ağrınız olduğu takdirde hareketi bırakın ve doktorunuza danışın.

    Duruşunuza 10 Dakika Ayırın!

    Konu Saati  07:36  |  in  sağlıklı yaşam  |  Devamı»

    Düzgün duruş; bel, sırt ve boyun ağrılarından korunmanın en önemli yolu. Bunun yanı sıra olumlu bir ilk izlenim ve etkili bir iletişim için de düzgün duruşun rolü büyük. 

    Dik duran kişi, karşısındakinde kendinden emin, yaşam enerjisi yüksek, başarılı bir insan etkisi bırakıyor. Kambur duruş ise içe kapanık ve kendine güveni olmayan bir kişiliğin göstergesi olarak kabul ediliyor. Acıbadem Sağlık Grubu International Hospital Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Demet Parlar, günde 10 dakikalık mola egzersiziyle kötü duruş sorunundan kurtulabileceğimizi belirtiyor.

    Genelde 20’li yaşlardan itibaren kadınlarda boyun-sırt, erkeklerde bel ağrılarının önemli nedenlerinden biri duruş bozukluğu. Bu ağrılar, ofiste ya da evde düzenli olarak yapılan basit egzersizlerle duruş bozukluğu düzeltilerek önlenebiliyor.

    Kasların En Ekonomik Olarak Kullanıldığı Duruş

    Halk dilinde dik ya da sağlıklı duruş olarak tabir edilen düzgün duruş, kasların en ekonomik olarak çalıştığı durumdur. Bu duruşta baş önde durmamalı, omuzlar öne doğru dönmemeli, karın çok öne gelmemeli. Bu nedenle fizik tedavi sırasında düzgün duruş eğitiminin yanı sıra boyun, sırt, bel, karın ile bacak kaslarını güçlendirmeye ve esnetmeye yönelik bir egzersiz programı verilmesi önemli. Egzersiz programlarında hastaların bu egzersizleri yaşam boyu düzenli olarak yapmalarını sağlayarak boyun, sırt ve bel ağrısına neden olan omurga sorunlarından korunmalarına yardımcı olmak amaçlanıyor.

    Duruş Bozukluğunun Sebebi Tespit Edilmeli

    Duruş bozuklukları bazı kas-iskelet ve sinir sistemi hastalıklarına bağlı olabildiği gibi, genelde çocuklukta başlayan yanlış duruş alışkanlığına, ileri yaşlarda ergonomik olmayan ortamlarda çalışmaya bağlı olarak da görülebiliyor. Bu nedenle duruş bozukluklarında öncelikle altta yatan nedenin tespit edilmesi gerekiyor.

    Kreşlerde Doğru Duruş Eğitimi Verilmeli

    Çocuklara doğru duruşu öğretebilmek için onların oyun alanlarını, omurgayı dik tutacak biçimde planlamak gerekiyor. Örneğin çalışma masalarının ergonomik olması, sandalyenin destekli olması, masa ile iskemle yüksekliğinin uygun olması omurga sağlığı için önemli. Özellikle hem çocukların hem de gençlerin yatakta veya koltuğa oturarak, bağdaş kurarak laptop kullanması kötü duruş alışkanlığını yerleştiren önemli yanlışlardan biri. Masada veya koltukta mutlaka sırt dik durmalı, bel ve sırt desteği olmalı.

    Ergenlik Döneminde Çocuklar Dik Durmaya Teşvik Edilmeli

    Ergenlik döneminde göğüsleri büyümeye başlayan genç kızlar bu durumdan utandıkları için, uzun boylular ise “kendini beğenmiş” bir etki bırakma endişesiyle bir anlamda vücutlarını saklamaya, ufaltmaya çalışıyor; omuzlar önde kambur durma alışkanlığı ediniyorlar. Bu duruş, ilerleyen yıllarda da kalıcı hale geliyor. Bu nedenle özellikle ergenlik döneminde anne babaların ve öğretmenlerin çocukları dik durmaya teşvik etmesi gerekiyor. Onları cinsel gelişimlerinden rahatsızlık duymamaları gerektiği, bunun güzel bir olay olduğu konusunda ikna etmeliler.

    Küçük Yaşta Spor Alışkanlığı Kazandırılmalı

    Düzenli olarak yapılan spor, omurgayı destekleyen kasların kuvvetli ve esnek olmasını sağlıyor. Bu nedenle çok küçük yaştan itibaren çocuklara spor alışkanlığının kazandırılması gerekiyor. Yüzmek, bisiklete binmek, tenis ya da jimnastik, omurga sağlığı üzerinde olumlu etkiye sahip sporların başında geliyor.
    Yanlış bir duruş, birçok rahatsızlığa da zemin hazırlıyor. Kaslarda oluşan zayıflıklar, gerginlik ve kısalıklar yumuşak dokularda ve eklemlerde incinmeleri, zorlanmaları kolaylaştırıyor. Bu nedenle hem sporla hem de özel egzersizlerle omurgayı destekleyen kasların yanı sıra, kol ve bacak kaslarını da güçlü ve esnek tutmak gerekiyor.

    Fazla Kilo Duruşu Bozuyor

    Karın bölgesinde toplanan yağ, hareketsiz yaşama, karın kaslarının zayıflamasına ve bel çukurunun artmasına yol açıyor. Bu da omurganın sağlıklı duruşunu bozuyor ve sırtta kamburlaşmaya neden oluyor.

    Fizik Tedaviyle Ağaç Her Yaşta Eğilir

    Yanlış duruş, ilerleyen yaşla birlikte yalnızca boyun, sırt ve bel ağrılarına neden olmuyor; omuz ve çene eklemlerinde de incinmeleri kolaylaştıran önemli bir risk faktörü haline geliyor. Bu nedenle bel, boyun, sırt, omuz ve çene eklemi ağrısı olan hastaların tedavisinde duruş egzersizleri ve eğitimi, tedavinin ayrılmaz bir parçası olmak zorunda. Bel, boyun, sırt, omuz ve çene ekleminde sorunu olan hastaların tümüne ağrıları geçtikten sonra, tedavi sırasında veya sonrasında duruş eğitimi ve egzersiz programı verilmeli. Eğer kemik, sinir ve eklem kökenli bir sorun, başka bir deyişle altta yatan nörolojik, romatolojik bir hastalık ya da omurgada yapısal bir bozukluk yoksa yanlış duruş, egzersiz ve eğitimle her yaşta düzeltilebiliyor.

    İşe Verilen Kısa Bir Mola Yeterli

    Temel egzersizler için en az 10-15, en fazla ise 30 dakika yeterli. Ayrıca her meslek grubundan ve her yaştan hastanın yapabileceği mola egzersizleri 2-3 dakikalık bir zaman diliminde bile uygulanabiliyor. Tabii ki yapılan işe bağlı olarak saat başı veya 2 saatte bir verilen kısa molalar da olmak üzere.

    Molalarda Yapılabilen Günlük Yaşam Egzersizleri

    Bu egzersizleri sabit pozisyonda, özellikle başı öne eğik olarak çalışan herkes; örneğin başta bilgisayarı yoğun kullanan ofis çalışanları olmak üzere, uzun süre araç kullananlar, yemek ve temizlik yapan ev hanımları, dikiş diken terziler, öğrenciler mutlaka yapmalı.

    Sağlıklı Duruş Modeli

    • Ayakta; çene ve omuzlar geride, karın içeride olmalı. Böylece vücut için yerçekimi ekseninin kulak, omuz, kalça, ayak bileğinin aynı çizgi üzerinde olması sağlanıyor. Bu da eklemler ve kaslar için en uygun ve sağlıklı duruşu oluşturuyor.
    • Bilgisayar karşısında otururken bilgisayar monitörü göz seviyesinde; kulak, omuz ve kalçanın aynı hizada, sırt ve belin ise destekli olması gerekiyor.

    Mola Egzersizleri

    • Gözler karşıda, çene yere paralel durumdayken omuzlarınızı geriye alın; karnınızı içeri çekin, çenenizi geriye doğru hareket ettirin ve 5 sn. bekleyin.
    • Çalışmaya kısa bir mola verip boynunuzu önce sağa sonra sola yatırın, her hareketin son noktasında 5 sn. bekleyin. Daha sonra boynunuzu önce sağa sonra sola çevirin. Aynı şekilde her hareketin sonunda kasınızın iyice esnemesi için 5 sn. bekleyin.
    • Sandalyede otururken iki elinizi önde birleştirin. Önce öne doğru, arkasından da aynı hareketle arkaya doğru esneyin. Bu hareketi ayak uçlarınıza eğilerek ve yukarı uzanarak da tekrarlayın. Yine her hareketin sonunda 5 sn. kadar bekleyin.
    • Ellerinizle dizlerinizi tutup oturur pozisyondayken kendinize doğru çekip bırakın.
    • Belinizi geriye doğru esnetin. Aynı hareketi arada ayağa kalkarak da tekrarlayın.
    • Her molada 3-4 dakikalık egzersiz yapın. Gün içerisinde yaptığınız işin yoğunluğuna göre 3-5 kez tekrar edin. Egzersizler sırasında rahat nefes alıp verin, nefesinizi tutmayın. Ağrınız olduğu takdirde hareketi bırakın ve doktorunuza danışın.

    0 yorum:




    Cut The Rop: Time Travel 

    Oyuncuların mobil ortamda gözdelerinden olan Cut The Rop'un son  versiyonu Time Travel iOS ve Android platformları için yayınlandı.

    Bir tür seri haline gelen Cut The Rop bu son oyunla üçüncü sürüme ulaşmış bulunuyor. Bu sürümde 6 farklı paketiniz oluyor ve 90 bölüm oynama şansına ulaşıyorsunuz. Oldukça keyifli olan Time Travel maalesef cüzi de olsa belirli bir fiyat

    Cut The Rop: Time Travel Mobil Oyun

    Konu Saati  05:30  |  in  Android Oyunları  |  Devamı»




    Cut The Rop: Time Travel 

    Oyuncuların mobil ortamda gözdelerinden olan Cut The Rop'un son  versiyonu Time Travel iOS ve Android platformları için yayınlandı.

    Bir tür seri haline gelen Cut The Rop bu son oyunla üçüncü sürüme ulaşmış bulunuyor. Bu sürümde 6 farklı paketiniz oluyor ve 90 bölüm oynama şansına ulaşıyorsunuz. Oldukça keyifli olan Time Travel maalesef cüzi de olsa belirli bir fiyat

    0 yorum:

    17 Nisan 2013 Çarşamba

    Burnu tıkalı çocuklar rahat nefes alamıyor, rahat uyuyamıyor, baş ağrısı ile uyanıyor, gün içinde derslerine konsantre olamıyor, ders başarısı düşüyor. Etrafına karşı davranış bozuklukları sergiliyor ve hiperaktiftir oluyor. 

    Bu durum birçok kez hiperaktivite ve dikkat eksikliği tanısıyla tedavi ediliyor. Acaba çocuğunuz hiperaktif mi yoksa burnu mu tıkalı?

    Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, doğru ve burundan nefes almanın yaşam ve sağlık kalitesi açısından büyük önem taşıdığına değiniyor ve çocuklarda burun tıkanıklığının en önde gelen nedeninin alerjik nezle olduğunu belirtiyor. Nuhoğlu burnun, ısıtıcı, nemlendirici ve partikülleri temizleyici rolünün bulunduğunu, solunum yolu enfeksiyonlarına daha az yakalanmayı sağlayan özelliğine dikkat çekiyor. Özellikle mikroplarla ilk kez temas etmeye başlayan okul ve yuva çağındaki çocuklar için çok daha önemli olduğunu belirtiyor.

    Burun tıkanıklığının ileri boyutta olmadıkça üzerinde durulmadığını fakat nefes alamamak gibi çok önemli bir şikâyetin oluştuğunu, belirtilerinin ise horlamak, ağızdan nefes almak ve uyku apnesi olarak kendini gösterdiğini vurguluyor.

    Vücut Oksijensiz Kalıyor!

    Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, uykusunda huzursuz, horlayan, iç çeken çocuğun zaman zaman nefes almaya ara verdiğini ve bu nefes alamama süreçlerinin ardından vücudun oksijensiz kaldığını belirtiyor. Anne babaların en büyük şikâyetlerinin, gece aşırı terleyen çocuklar olduğunu, bu terlemenin nedeninin vücudun oksijensiz kalmasından kaynaklandığını söylüyor. Çocuklarda alerjik nezlenin, yutma sorunlarına dolayısıyla iştahsızlığa neden olduğuna, gece artan idrarın yatağı ıslatmaya varan boyutuna dikkat çekiyor. Bu durum karşısında kendini kötü hisseden çocukların davranış bozukluklarının psikolojik takibe alınarak tedavi edilmeye çalışıldığını, oysa ana sorunun burun tıkanıklığı olduğunu vurguluyor.

    Attta Yatan Alerjik Neden Bulunmalı

    Nuhoğlu; alerjik nezlede tekrar eden enfeksiyonların, çoğu kez geniz eti ve bademcik büyümesi ile sonuçlandığına değiniyor ve cerrahi operasyonlarla geçici çözümler üretildiğine dikkat çekiyor. Alta yatan alerjik neden tedavi edilmediği müddetçe 4 çocuktan birinde şikâyetlerin tekrarlamasının mümkün olduğunun altını çiziyor.

    Çocuklarda alerjik hastalıkların bütüncül olduğunu, alerjik nezlesi olan çocukların çoğunda alerjik bronşit ve astımın da bir süre sonra başladığının gözlendiğini sözlerine ekliyor. Alerji tedavisinin bir bütün olarak yapılmasını önemle tavsiye ediyor ve sorumlu alerjinin saptanmasının ardından kökten çözümün ise dilaltı aşı tedavisi ile mümkün olduğunun altını çiziyor. Tedavi sonucu burnu açılan çocuğun uyku kalitesinin düzeleceğini, uyku kalitesi düzelen çocuğun okul başarısının yükseleceğini, gece uykuda büyüme hormonu salgısı artacağından büyümesinin hızlanacağını sözlerine ekliyor.

    Hiperaktif mi, Yoksa Burnu mu Tıkalı?

    Konu Saati  07:36  |  in  Anne- bebek  |  Devamı»

    Burnu tıkalı çocuklar rahat nefes alamıyor, rahat uyuyamıyor, baş ağrısı ile uyanıyor, gün içinde derslerine konsantre olamıyor, ders başarısı düşüyor. Etrafına karşı davranış bozuklukları sergiliyor ve hiperaktiftir oluyor. 

    Bu durum birçok kez hiperaktivite ve dikkat eksikliği tanısıyla tedavi ediliyor. Acaba çocuğunuz hiperaktif mi yoksa burnu mu tıkalı?

    Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, doğru ve burundan nefes almanın yaşam ve sağlık kalitesi açısından büyük önem taşıdığına değiniyor ve çocuklarda burun tıkanıklığının en önde gelen nedeninin alerjik nezle olduğunu belirtiyor. Nuhoğlu burnun, ısıtıcı, nemlendirici ve partikülleri temizleyici rolünün bulunduğunu, solunum yolu enfeksiyonlarına daha az yakalanmayı sağlayan özelliğine dikkat çekiyor. Özellikle mikroplarla ilk kez temas etmeye başlayan okul ve yuva çağındaki çocuklar için çok daha önemli olduğunu belirtiyor.

    Burun tıkanıklığının ileri boyutta olmadıkça üzerinde durulmadığını fakat nefes alamamak gibi çok önemli bir şikâyetin oluştuğunu, belirtilerinin ise horlamak, ağızdan nefes almak ve uyku apnesi olarak kendini gösterdiğini vurguluyor.

    Vücut Oksijensiz Kalıyor!

    Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, uykusunda huzursuz, horlayan, iç çeken çocuğun zaman zaman nefes almaya ara verdiğini ve bu nefes alamama süreçlerinin ardından vücudun oksijensiz kaldığını belirtiyor. Anne babaların en büyük şikâyetlerinin, gece aşırı terleyen çocuklar olduğunu, bu terlemenin nedeninin vücudun oksijensiz kalmasından kaynaklandığını söylüyor. Çocuklarda alerjik nezlenin, yutma sorunlarına dolayısıyla iştahsızlığa neden olduğuna, gece artan idrarın yatağı ıslatmaya varan boyutuna dikkat çekiyor. Bu durum karşısında kendini kötü hisseden çocukların davranış bozukluklarının psikolojik takibe alınarak tedavi edilmeye çalışıldığını, oysa ana sorunun burun tıkanıklığı olduğunu vurguluyor.

    Attta Yatan Alerjik Neden Bulunmalı

    Nuhoğlu; alerjik nezlede tekrar eden enfeksiyonların, çoğu kez geniz eti ve bademcik büyümesi ile sonuçlandığına değiniyor ve cerrahi operasyonlarla geçici çözümler üretildiğine dikkat çekiyor. Alta yatan alerjik neden tedavi edilmediği müddetçe 4 çocuktan birinde şikâyetlerin tekrarlamasının mümkün olduğunun altını çiziyor.

    Çocuklarda alerjik hastalıkların bütüncül olduğunu, alerjik nezlesi olan çocukların çoğunda alerjik bronşit ve astımın da bir süre sonra başladığının gözlendiğini sözlerine ekliyor. Alerji tedavisinin bir bütün olarak yapılmasını önemle tavsiye ediyor ve sorumlu alerjinin saptanmasının ardından kökten çözümün ise dilaltı aşı tedavisi ile mümkün olduğunun altını çiziyor. Tedavi sonucu burnu açılan çocuğun uyku kalitesinin düzeleceğini, uyku kalitesi düzelen çocuğun okul başarısının yükseleceğini, gece uykuda büyüme hormonu salgısı artacağından büyümesinin hızlanacağını sözlerine ekliyor.

    0 yorum:

    Aşk, belki de insanoğlunun en çok peşinde koştuğu duygu. Ama aşktan aşka da fark var; kimi kısa zamanda başlayıp saman alevi gibi yaşanıp bitiyor, kimi uzun yıllar sürüp gidiyor. Peki sizin aşkınız hangisi? 

    Acıbadem Eskişehir Hastanesi’nden psikolog Orhan Öztürk aşkın 7 tipi olduğunu söylüyor.

    Tarih boyunca romancılar, şairler, düşünürler, sanatçılar aşk konusundan ilham almış, aşk hakkında sayısız eser yarattılar ve yaratmaya devam ediyorlar. Ama aşk yalnızca sanatçıların konusu değil. bilim insanları da son 50 yıldır sistematik şekilde inceliyorlar. Psikologlar aşık olmanın insan duygu, düşünce ve davranışındaki etkilerini daha iyi anlamak için modeller geliştirirken; sinirbilimciler aşkın psikobiyolojik kökenini keşfetmek adına önemli deneyler yapıyor ve karşılaştırmalı metodlarla insanlarla hayvanları kıyaslayarak hangi organik süreçler aşkın doğasını idare ediyor sorusuna yanıtlar vermeye çalışıyorlar. Artık günümüzde aşk bilimi üzerine kitaplar yazıyor, sempozyumlar düzenliyor hale geldik. “Aşkın 7 hali” ise yüzlerce aşk kuramından yalnızca biri...

    Platonik aşklar, patolojik (hastalıklı) aşklar, karasevda gibi durumlar haricinde aşk, iki kişi arasında yaşanan ortak bir süreç. Aynı aşıklar gibi aşklar da doğuyor, büyüyor, şekil değiştiriyor ve ölüyor. Bu aşklarda üç farklı özellik ve bu özelliklerin birbiriyle ilişkisi 7 aşk tipini ortaya çıkarıyor. Bu üç özellik şöyle sıralanıyor: “Yakınlık, Tutku ve Bağlılık”. 7 aşk tipini daha iyi anlayabilmek için bu üç temel özelliğin daha detaylı bilinmesi gerekiyor.

    Yakınlık: Taraflar arasında kurulan karşılıklı duygusal bağ olarak ifade edilebiliyor. Yakınlık özelliği sayesinde ilişkide sıcaklık, samimiyet, duygusal destek, iletişim, anlayış, huzur, beraber geçirilen zamandan keyif alma durumları gelişiyor.

    Tutku: Tutku aşkın psikofizyolojik boyutu olarak tarif ediliyor. Heyecanlanma, sevgilinin yanında olunca soluğun kesilmesi, kalp çarpıntısı, genel bir uyarılmışlık hali, enerji artışı, erotizm, fiziksel çekicilik, dikkatin sevgiliye odaklanması ve takıntılı şekilde sevgiliyi düşünme gibi özelliklerle kendini belli ediyor.

    Bağlılık: Çiftler arasındaki karşılıklı bağımlılık, her şeye rağmen birlikte olmayı isteme, ortak bir hayat hedefi oluşturma ve sürdürme özelliği olarak açıklanıyor.

    Bu üç temel özellikten her birinin tek başına veya diğer özelliklerle birlikte bulunması durumlarında 7 farklı aşk tipi oluşuyor:

    1) Sadece “bağlılık” (Boş aşk): Tutku ve yakınlığın olmadığı, sadece hayat birlikteliğinin olduğu birliktelikler. Bu durum özellikle görücü usulü ile evlenme ve beşik kertmeliğinin yaygın oluğu toplumlarda (ve tabii ki ülkemizde) sıklıkla görülüyor. Bu tip boş aşk´lar ilerleyen dönemlerde diğer özelliklerin etkilenmesiyle şekil değiştirebiliyor; aynı şekil dolu aşklar da zamanla tutku ve yakınlık boyutunu yitirip boş aşk’a dönüşebiliyor.

    2) Sadece “tutku” (deli dolu aşk): Genelde çoğu aşığın ilk planda ve en heyecanlı hissettiği, cicim aylarının deli dolu yaşandığı, desteğini erotizm ve cinsellikten alan aşk. Yakınlık özelliği de geliştiğinde bu deli dolu aşklar romantik aşklara evrimleşiyor; aksi taktirde yakınlığın ve bağlılığın olmadığı durumlarda genellikle kısa sürüyor. Bu kişiler birkaç gün veya hafta evli kalıp hemen boşanma davası açabiliyor ya da 40´lı yaşlarında beşinci eşinden de ayrılabiliyorlar.

    3) Sadece “yakınlık” (arkadaşça aşk): Yakınlık ve hoşlanma dışında tutku içermeyen, uzun süreli olmayan aşklar. Bu tip aşkta taraflar genellikle partnerlerine ilişkin cinsel çekim hissetmezler. Arkadaşça aşklarda kısa süreli iyi anlaşma, “kardeş gibi sevme”, geçici heves, bittiğinde hemen unutma ama hatırlandığında saygı duyma gibi hallere sıklıkla rastlanıyor.

    4) “Yakınlık” ve “tutku” (romantik aşk): Hem fiziksel çekimin hem de ruhani çekimin yoğun hissedildiği aşklar. Romantik aşklarda duygu yoğunluğu ve sevilen kişinin arzulanması ilişkinin dolu dolu hissedilmesine sebep oluyor. Geçmişteki unutulmayan aşk deneyimleri genellikle bu tip aşklardan kaynaklanıyor. Ancak ne fiziksel çekicilik ne de yakınlık hissi, ilişkinin kalıcı olması açısından tek başına yeterli olmuyor.

    5) “Yakınlık” ve “bağlılık” (dostluğun paylaşıldığı aşk): Çiftlerin birbirine yoğun yakınlık hissettiği, saygı ve sevgi çerçevesi içinde her türlü duygusal ve düşünsel paylaşımın engellenmeden yaşandığı, ancak fiziksel çekimin olmadığı aşklar. Uzun yıllar evli kalıp hiç münakaşa etmeyen, dışardan bakıldığında resmiyet görünümünün belirleyici olduğu, dengeli ve tutarlı birliktelikler sıklıkla bu tip birlikteliklerde görülüyor. Zamanla arzu ve fiziksel çekimin azaldığını hisseden çiftler de dostluğun paylaşıldığı aşk evrenine geçiş yapabiliyor. Bu tip durumlarda sadakatsizliklere de sıklıkla rastlanıyor. “Eşimi çok seviyorum ama artık bir şey hissetmiyorum” veya “30 sene beraberlikten sonra artık çekim hissedemiyorum” tarzı ifadelerin bulunduğu bu aşklar kimi zaman aşırı kıskançlıklara da gebedir.

    6) “Bağlılık” ve “tutku” (arzu dolu aşk): Beraberliği ve evliliği uzun süre devam ettirmenin altındaki temel dürtünün arzu olduğu aşklar. Yakınlık faktörünün olmaması bu tip ilişkilerde ihtilafların ve tartışmaların belirgin olmasına yol açıyor, çünkü taraflar genellikle anlayışsız, bencil, yapıcı iletişim becerilerinden yoksun ve sabırsız oluyorlar.

    7) “Tutku”, “yakınlık” ve “bağlılık” (eksiksiz aşk): Her üç boyutun da tamam olduğu, ideal aşklar. “Mükemmel çift, ruh ikizi, hayatımın aşkı” ve benzeri tanımlamaların yapılabilmesi için tutku, yakınlık ve bağlılık boyutlarının eksiksiz şekilde beraber bulunması zorunlu sayılıyor. Eksiksiz aşk, aşıklara müthiş bir ilişki deneyimi sunuyor. Eksiksiz aşkı elde etmenin zor, ancak devam ettirmen daha da zor olduğu biliniyor. İlişkiyi canlı tutmak için çaba sarfetmek, özverili olmak, etkili ve empatik iletişim sağlamak, sürprizlere açık olmak, cinsel açıdan aktif olmak, saygı ve anlayışı her şeyden üstün tutmak gerekiyor.

    Aşkın 7 Farklı Hali!...

    Konu Saati  07:35  |  in  Yaşam  |  Devamı»

    Aşk, belki de insanoğlunun en çok peşinde koştuğu duygu. Ama aşktan aşka da fark var; kimi kısa zamanda başlayıp saman alevi gibi yaşanıp bitiyor, kimi uzun yıllar sürüp gidiyor. Peki sizin aşkınız hangisi? 

    Acıbadem Eskişehir Hastanesi’nden psikolog Orhan Öztürk aşkın 7 tipi olduğunu söylüyor.

    Tarih boyunca romancılar, şairler, düşünürler, sanatçılar aşk konusundan ilham almış, aşk hakkında sayısız eser yarattılar ve yaratmaya devam ediyorlar. Ama aşk yalnızca sanatçıların konusu değil. bilim insanları da son 50 yıldır sistematik şekilde inceliyorlar. Psikologlar aşık olmanın insan duygu, düşünce ve davranışındaki etkilerini daha iyi anlamak için modeller geliştirirken; sinirbilimciler aşkın psikobiyolojik kökenini keşfetmek adına önemli deneyler yapıyor ve karşılaştırmalı metodlarla insanlarla hayvanları kıyaslayarak hangi organik süreçler aşkın doğasını idare ediyor sorusuna yanıtlar vermeye çalışıyorlar. Artık günümüzde aşk bilimi üzerine kitaplar yazıyor, sempozyumlar düzenliyor hale geldik. “Aşkın 7 hali” ise yüzlerce aşk kuramından yalnızca biri...

    Platonik aşklar, patolojik (hastalıklı) aşklar, karasevda gibi durumlar haricinde aşk, iki kişi arasında yaşanan ortak bir süreç. Aynı aşıklar gibi aşklar da doğuyor, büyüyor, şekil değiştiriyor ve ölüyor. Bu aşklarda üç farklı özellik ve bu özelliklerin birbiriyle ilişkisi 7 aşk tipini ortaya çıkarıyor. Bu üç özellik şöyle sıralanıyor: “Yakınlık, Tutku ve Bağlılık”. 7 aşk tipini daha iyi anlayabilmek için bu üç temel özelliğin daha detaylı bilinmesi gerekiyor.

    Yakınlık: Taraflar arasında kurulan karşılıklı duygusal bağ olarak ifade edilebiliyor. Yakınlık özelliği sayesinde ilişkide sıcaklık, samimiyet, duygusal destek, iletişim, anlayış, huzur, beraber geçirilen zamandan keyif alma durumları gelişiyor.

    Tutku: Tutku aşkın psikofizyolojik boyutu olarak tarif ediliyor. Heyecanlanma, sevgilinin yanında olunca soluğun kesilmesi, kalp çarpıntısı, genel bir uyarılmışlık hali, enerji artışı, erotizm, fiziksel çekicilik, dikkatin sevgiliye odaklanması ve takıntılı şekilde sevgiliyi düşünme gibi özelliklerle kendini belli ediyor.

    Bağlılık: Çiftler arasındaki karşılıklı bağımlılık, her şeye rağmen birlikte olmayı isteme, ortak bir hayat hedefi oluşturma ve sürdürme özelliği olarak açıklanıyor.

    Bu üç temel özellikten her birinin tek başına veya diğer özelliklerle birlikte bulunması durumlarında 7 farklı aşk tipi oluşuyor:

    1) Sadece “bağlılık” (Boş aşk): Tutku ve yakınlığın olmadığı, sadece hayat birlikteliğinin olduğu birliktelikler. Bu durum özellikle görücü usulü ile evlenme ve beşik kertmeliğinin yaygın oluğu toplumlarda (ve tabii ki ülkemizde) sıklıkla görülüyor. Bu tip boş aşk´lar ilerleyen dönemlerde diğer özelliklerin etkilenmesiyle şekil değiştirebiliyor; aynı şekil dolu aşklar da zamanla tutku ve yakınlık boyutunu yitirip boş aşk’a dönüşebiliyor.

    2) Sadece “tutku” (deli dolu aşk): Genelde çoğu aşığın ilk planda ve en heyecanlı hissettiği, cicim aylarının deli dolu yaşandığı, desteğini erotizm ve cinsellikten alan aşk. Yakınlık özelliği de geliştiğinde bu deli dolu aşklar romantik aşklara evrimleşiyor; aksi taktirde yakınlığın ve bağlılığın olmadığı durumlarda genellikle kısa sürüyor. Bu kişiler birkaç gün veya hafta evli kalıp hemen boşanma davası açabiliyor ya da 40´lı yaşlarında beşinci eşinden de ayrılabiliyorlar.

    3) Sadece “yakınlık” (arkadaşça aşk): Yakınlık ve hoşlanma dışında tutku içermeyen, uzun süreli olmayan aşklar. Bu tip aşkta taraflar genellikle partnerlerine ilişkin cinsel çekim hissetmezler. Arkadaşça aşklarda kısa süreli iyi anlaşma, “kardeş gibi sevme”, geçici heves, bittiğinde hemen unutma ama hatırlandığında saygı duyma gibi hallere sıklıkla rastlanıyor.

    4) “Yakınlık” ve “tutku” (romantik aşk): Hem fiziksel çekimin hem de ruhani çekimin yoğun hissedildiği aşklar. Romantik aşklarda duygu yoğunluğu ve sevilen kişinin arzulanması ilişkinin dolu dolu hissedilmesine sebep oluyor. Geçmişteki unutulmayan aşk deneyimleri genellikle bu tip aşklardan kaynaklanıyor. Ancak ne fiziksel çekicilik ne de yakınlık hissi, ilişkinin kalıcı olması açısından tek başına yeterli olmuyor.

    5) “Yakınlık” ve “bağlılık” (dostluğun paylaşıldığı aşk): Çiftlerin birbirine yoğun yakınlık hissettiği, saygı ve sevgi çerçevesi içinde her türlü duygusal ve düşünsel paylaşımın engellenmeden yaşandığı, ancak fiziksel çekimin olmadığı aşklar. Uzun yıllar evli kalıp hiç münakaşa etmeyen, dışardan bakıldığında resmiyet görünümünün belirleyici olduğu, dengeli ve tutarlı birliktelikler sıklıkla bu tip birlikteliklerde görülüyor. Zamanla arzu ve fiziksel çekimin azaldığını hisseden çiftler de dostluğun paylaşıldığı aşk evrenine geçiş yapabiliyor. Bu tip durumlarda sadakatsizliklere de sıklıkla rastlanıyor. “Eşimi çok seviyorum ama artık bir şey hissetmiyorum” veya “30 sene beraberlikten sonra artık çekim hissedemiyorum” tarzı ifadelerin bulunduğu bu aşklar kimi zaman aşırı kıskançlıklara da gebedir.

    6) “Bağlılık” ve “tutku” (arzu dolu aşk): Beraberliği ve evliliği uzun süre devam ettirmenin altındaki temel dürtünün arzu olduğu aşklar. Yakınlık faktörünün olmaması bu tip ilişkilerde ihtilafların ve tartışmaların belirgin olmasına yol açıyor, çünkü taraflar genellikle anlayışsız, bencil, yapıcı iletişim becerilerinden yoksun ve sabırsız oluyorlar.

    7) “Tutku”, “yakınlık” ve “bağlılık” (eksiksiz aşk): Her üç boyutun da tamam olduğu, ideal aşklar. “Mükemmel çift, ruh ikizi, hayatımın aşkı” ve benzeri tanımlamaların yapılabilmesi için tutku, yakınlık ve bağlılık boyutlarının eksiksiz şekilde beraber bulunması zorunlu sayılıyor. Eksiksiz aşk, aşıklara müthiş bir ilişki deneyimi sunuyor. Eksiksiz aşkı elde etmenin zor, ancak devam ettirmen daha da zor olduğu biliniyor. İlişkiyi canlı tutmak için çaba sarfetmek, özverili olmak, etkili ve empatik iletişim sağlamak, sürprizlere açık olmak, cinsel açıdan aktif olmak, saygı ve anlayışı her şeyden üstün tutmak gerekiyor.

    0 yorum:

    16 Nisan 2013 Salı

    Uzmanlara göre, en faydalı cinsellik; stresten, baskıdan ve 'kurallardan' uzak olan cinsellik.

    “Cinsellik bir ihtiyaç”

    Bugüne kadar toplam 32 kitap çıkarmış, Frankfurt Üniversitesi Öğretim Üyesi Seksolog Volkmar Sigusch, ‘beyaz’ ve ‘siyah’ bir cinsel yaşamdan söz etmenin mümkün olduğunu söylüyor. Focus dergisinde yayımlanan bir yazısına göre ‘beyaz seks’, sanılanın aksine saf, temiz ya da masum bir seks anlamına gelmiyor. ‘Beyaz’ derken Sigusch burada aslında ‘beyazlamış’, rengi açılmış, belli bir renge, kalıba sokulmamış, özgür seksten söz ediyor. Yani cinsellikleri ‘beyaz’ olan kişiler, cinselliği belli kalıplara göre değil; istedikleri gibi yaşıyorlar. Sigusch’un söylediklerine göre, burada ‘beyaz’ aslında ‘renksiz’ anlamına da geliyor. Ancak ‘renksiz’ derken, monoton bir cinsel yaşamdan söz edilmiyor. Seksi ‘beyaz’ yaşayan insanlar, cinsellikte çeşitliliğe çok önem veriyorlar. Sigusch’a göre bunlar, kendine çok güvenen, cinsel tercihini istediği gibi yapmış, ne istediği konusunda kararlı insanlar. Ancak bu insanlar, bir yandan duygusal ve sosyal açıdan partnerlerine bağlı kalmayı tercih ederken, öte yandan cinsellik konusunda daha özgür ve bağımsız olmak da istiyorlar. Seksologlar, çağımızın cinsellik anlayışının bu yönde olduğuna dikkat çekiyor.

    ‘Beyaz seks’ anlayışındaki çiftler, birbirlerine yakınken, aynı zamanda da aslında uzaklar. Yani insanlar birbirlerine ‘körü körüne’ bağlı değil. Bu anlayışta rahatlık ön planda; üreme ve çocuk bakma gibi ‘zahmetler’ ise geri planda. İnsan ilişkilerinin gittikçe daha bencil bir hal aldığını söyleyen Sigusch, cinsel yaşamın da gittikçe daha bencilce yaşanmaya başlandığına dikkat çekiyor: “İnsanlar artık samimi olmayan, yalancı duygularla vakit kaybetmek istemiyorlar. Hissettiklerini açıkça yaşamak istiyorlar. İnsanlar, seksin aslında sadece bir ihtiyaç olduğunu fark ediyorlar. İşin içine çok fazla duygu katmamayı tercih ediyor pek çok çift...”

    Pek çok insanın ‘anormal’ ya da ‘hastalıklı’ olarak anılmadığı cinsellik anlayışına da Sigusch, ‘beyaz seks’ gözüyle bakıyor. Seksolog Sigusch’a göre eşcinsel insanların yaşadıkları cinsellik, aslında ‘beyaz seks’e iyi bir örnek. Çünkü bu insanlar; kendine güvenen, cinsellikte kalıplara karşı çıkan, bunu kendi istedikleri gibi yaşayan insanlar...

    “Cinsellik gittikçe siyahlaşacak”

    Uzmanlara göre; insanların, gittikçe seksi sadece bir ihtiyaç olarak görmeleri, işin içine çok fazla duygu katmamaları, ‘internette seks’ ya da ‘sanal seks’ gibi kavramları gündeme getirdi. Seksolog Volkmar Sigusch’a göre, bu da pek çok insanı seksten tamamen uzaklaştırırken, pek çok insanın da seksi ‘sapkın’ yaşamasına yol açtı. Çağımızda artık çeşit çeşit cinsellik anlayışı hâkim.

    Beyaz seks olur da, ‘siyah seks’ olmaz mı? Sigusch’un tespitlerine göre var. Bu da gerilmiş sinirler, hayal kırıklığı, bitmek tükenmek bilmeyen bir yalnızlık hissi anlamına geliyor. Sigusch, “Bence cinsellik, önümüzdeki yıllarda gittikçe siyahlaşacak. Çünkü insanlar gittikçe bencilleşecekler. Yalnız yaşayan insan sayısı artacak ve onlar, ‘Bu bizim yaşam tarzımız’ diyerek kendilerini kandıracaklar. Üremek, gittikçe daha ‘matematiksel’ bir hale gelecek ve etrafta genleri düzeltilmiş çocuklar dolaşacak” diyor.

    Seksologlara göre, cinsel anlayış zamanla birlikte değişime uğruyor. Uzmanlar, cinsellik de dahil olmak üzere pek çok şeyin ticarete dönüşebileceğini de vurguluyorlar. Alıp satılamayacak tek değerin ‘aşk’ olduğuna da dikkat çekiliyor. Ancak Seksolog Sigusch, ‘aşkın’ da temelinde ‘sapkınlık’ duygularının var olduğuna değiniyor. Hatta ona göre aşkta hafif bir ‘sapkınlık’ olması gerekiyor. Aksi takdirde âşık olmak çok sıkıcı olur. Sigusch, “Aslında çiftleri birbirlerine çeken ve onları birbirlerine bağlayan bu sapıklıklar” diyor.

    Peki, geleceğimizi nasıl görüyor Sigusch? Ona göre gelecek kuşak gizli bir sadakat, aynı zamanda da bağımsızlık duygularıyla yaşayacak. Gerçek aşk ve sanal aşk arasında gidip gelecekler. Ünlü Seksolog Sigusch’a göre, bu insanların hem gerçekçi hem de ‘renkli’ bir cinsel yaşamları olacak...

    Beyaz seks mi? siyah seks mi?

    Konu Saati  02:40  |  in  Cinsel Sağlık  |  Devamı»

    Uzmanlara göre, en faydalı cinsellik; stresten, baskıdan ve 'kurallardan' uzak olan cinsellik.

    “Cinsellik bir ihtiyaç”

    Bugüne kadar toplam 32 kitap çıkarmış, Frankfurt Üniversitesi Öğretim Üyesi Seksolog Volkmar Sigusch, ‘beyaz’ ve ‘siyah’ bir cinsel yaşamdan söz etmenin mümkün olduğunu söylüyor. Focus dergisinde yayımlanan bir yazısına göre ‘beyaz seks’, sanılanın aksine saf, temiz ya da masum bir seks anlamına gelmiyor. ‘Beyaz’ derken Sigusch burada aslında ‘beyazlamış’, rengi açılmış, belli bir renge, kalıba sokulmamış, özgür seksten söz ediyor. Yani cinsellikleri ‘beyaz’ olan kişiler, cinselliği belli kalıplara göre değil; istedikleri gibi yaşıyorlar. Sigusch’un söylediklerine göre, burada ‘beyaz’ aslında ‘renksiz’ anlamına da geliyor. Ancak ‘renksiz’ derken, monoton bir cinsel yaşamdan söz edilmiyor. Seksi ‘beyaz’ yaşayan insanlar, cinsellikte çeşitliliğe çok önem veriyorlar. Sigusch’a göre bunlar, kendine çok güvenen, cinsel tercihini istediği gibi yapmış, ne istediği konusunda kararlı insanlar. Ancak bu insanlar, bir yandan duygusal ve sosyal açıdan partnerlerine bağlı kalmayı tercih ederken, öte yandan cinsellik konusunda daha özgür ve bağımsız olmak da istiyorlar. Seksologlar, çağımızın cinsellik anlayışının bu yönde olduğuna dikkat çekiyor.

    ‘Beyaz seks’ anlayışındaki çiftler, birbirlerine yakınken, aynı zamanda da aslında uzaklar. Yani insanlar birbirlerine ‘körü körüne’ bağlı değil. Bu anlayışta rahatlık ön planda; üreme ve çocuk bakma gibi ‘zahmetler’ ise geri planda. İnsan ilişkilerinin gittikçe daha bencil bir hal aldığını söyleyen Sigusch, cinsel yaşamın da gittikçe daha bencilce yaşanmaya başlandığına dikkat çekiyor: “İnsanlar artık samimi olmayan, yalancı duygularla vakit kaybetmek istemiyorlar. Hissettiklerini açıkça yaşamak istiyorlar. İnsanlar, seksin aslında sadece bir ihtiyaç olduğunu fark ediyorlar. İşin içine çok fazla duygu katmamayı tercih ediyor pek çok çift...”

    Pek çok insanın ‘anormal’ ya da ‘hastalıklı’ olarak anılmadığı cinsellik anlayışına da Sigusch, ‘beyaz seks’ gözüyle bakıyor. Seksolog Sigusch’a göre eşcinsel insanların yaşadıkları cinsellik, aslında ‘beyaz seks’e iyi bir örnek. Çünkü bu insanlar; kendine güvenen, cinsellikte kalıplara karşı çıkan, bunu kendi istedikleri gibi yaşayan insanlar...

    “Cinsellik gittikçe siyahlaşacak”

    Uzmanlara göre; insanların, gittikçe seksi sadece bir ihtiyaç olarak görmeleri, işin içine çok fazla duygu katmamaları, ‘internette seks’ ya da ‘sanal seks’ gibi kavramları gündeme getirdi. Seksolog Volkmar Sigusch’a göre, bu da pek çok insanı seksten tamamen uzaklaştırırken, pek çok insanın da seksi ‘sapkın’ yaşamasına yol açtı. Çağımızda artık çeşit çeşit cinsellik anlayışı hâkim.

    Beyaz seks olur da, ‘siyah seks’ olmaz mı? Sigusch’un tespitlerine göre var. Bu da gerilmiş sinirler, hayal kırıklığı, bitmek tükenmek bilmeyen bir yalnızlık hissi anlamına geliyor. Sigusch, “Bence cinsellik, önümüzdeki yıllarda gittikçe siyahlaşacak. Çünkü insanlar gittikçe bencilleşecekler. Yalnız yaşayan insan sayısı artacak ve onlar, ‘Bu bizim yaşam tarzımız’ diyerek kendilerini kandıracaklar. Üremek, gittikçe daha ‘matematiksel’ bir hale gelecek ve etrafta genleri düzeltilmiş çocuklar dolaşacak” diyor.

    Seksologlara göre, cinsel anlayış zamanla birlikte değişime uğruyor. Uzmanlar, cinsellik de dahil olmak üzere pek çok şeyin ticarete dönüşebileceğini de vurguluyorlar. Alıp satılamayacak tek değerin ‘aşk’ olduğuna da dikkat çekiliyor. Ancak Seksolog Sigusch, ‘aşkın’ da temelinde ‘sapkınlık’ duygularının var olduğuna değiniyor. Hatta ona göre aşkta hafif bir ‘sapkınlık’ olması gerekiyor. Aksi takdirde âşık olmak çok sıkıcı olur. Sigusch, “Aslında çiftleri birbirlerine çeken ve onları birbirlerine bağlayan bu sapıklıklar” diyor.

    Peki, geleceğimizi nasıl görüyor Sigusch? Ona göre gelecek kuşak gizli bir sadakat, aynı zamanda da bağımsızlık duygularıyla yaşayacak. Gerçek aşk ve sanal aşk arasında gidip gelecekler. Ünlü Seksolog Sigusch’a göre, bu insanların hem gerçekçi hem de ‘renkli’ bir cinsel yaşamları olacak...

    0 yorum:

    Mutsuz olduğunuzda sadece elinizde ne olduğunu, mutlu olduğunuzda ise gelecekle ilgili fırsatları görürsünüz. 

    Bu bir mantra değil. Chicago Üniversitesi Psikiyatristi Aparna A. Labroo ve Georgia Üniversitesi Psikiyatristi Vanessa M. Patricky, yaptıkları bir araştırmada insanların içinde bulundukları durumun onların kararlarını nasıl etkilediğini belirledi.

    Ruh hali deneyimleri
    Psikiyatrist Labroo ve Patrick, kolej öğrencileri üzerinde iyi ve kötü ruh halinin onların kararlarını nasıl etkilediğini ve bakış açılarının ne olduğunu araştırdı. İlk adımda kolek öğrencilerine 10 tane iş listesi verildi. Listedeki işlerin yanına gülümseme ve asık surat işaretleri koymaları istendi. Belirtilen işaretlere göre kişiler gruplandırıldı. Onları mutlu ve mutsuz eden işler verildi. Bu sırada sınavın neden gerekli olduğu ve yaşamlarını nasıl etkilediği soruldu. Mutlu olanlar gelecekteki akademik kariyerleri için sınavın önemli olduğunu belirtirken, mutsuz olanlar neden sınav yapıldığını sorguladı.

    Mutsuzken karar vermeye çalışmayın
    Araştırma sonucunda insanların mutlu ya da mutsuz olmalarına göre olaylara olumlu ya da olumsuz yaklaştığı, mutsuz olanların o ana göre değerlendirme yaptıkları, mutlu olanların geleceği düşünerek değerlendirme yaptıkları görüldü.

    Psikiyatrist Labroo ve Patrick, “insanlar içinde bulundukları durumu daha iyi değerlendirmek için anın dışına çıkıp resmin bütününü görerek olaylara pozitif bakmalılar. Negatif ruh hali ise gelecekle ilgili fırsatları görmeyi engelliyor, olumsuz kararlar alınmasına neden olabiliyor. Gelecekle ilgili kararlar alırken mutlu olduğunuz zamanları tercih edin” diye belirtti.

    Önemli kararlarınızı mutluyken alın

    Konu Saati  02:38  |  in  sağlıklı yaşam  |  Devamı»

    Mutsuz olduğunuzda sadece elinizde ne olduğunu, mutlu olduğunuzda ise gelecekle ilgili fırsatları görürsünüz. 

    Bu bir mantra değil. Chicago Üniversitesi Psikiyatristi Aparna A. Labroo ve Georgia Üniversitesi Psikiyatristi Vanessa M. Patricky, yaptıkları bir araştırmada insanların içinde bulundukları durumun onların kararlarını nasıl etkilediğini belirledi.

    Ruh hali deneyimleri
    Psikiyatrist Labroo ve Patrick, kolej öğrencileri üzerinde iyi ve kötü ruh halinin onların kararlarını nasıl etkilediğini ve bakış açılarının ne olduğunu araştırdı. İlk adımda kolek öğrencilerine 10 tane iş listesi verildi. Listedeki işlerin yanına gülümseme ve asık surat işaretleri koymaları istendi. Belirtilen işaretlere göre kişiler gruplandırıldı. Onları mutlu ve mutsuz eden işler verildi. Bu sırada sınavın neden gerekli olduğu ve yaşamlarını nasıl etkilediği soruldu. Mutlu olanlar gelecekteki akademik kariyerleri için sınavın önemli olduğunu belirtirken, mutsuz olanlar neden sınav yapıldığını sorguladı.

    Mutsuzken karar vermeye çalışmayın
    Araştırma sonucunda insanların mutlu ya da mutsuz olmalarına göre olaylara olumlu ya da olumsuz yaklaştığı, mutsuz olanların o ana göre değerlendirme yaptıkları, mutlu olanların geleceği düşünerek değerlendirme yaptıkları görüldü.

    Psikiyatrist Labroo ve Patrick, “insanlar içinde bulundukları durumu daha iyi değerlendirmek için anın dışına çıkıp resmin bütününü görerek olaylara pozitif bakmalılar. Negatif ruh hali ise gelecekle ilgili fırsatları görmeyi engelliyor, olumsuz kararlar alınmasına neden olabiliyor. Gelecekle ilgili kararlar alırken mutlu olduğunuz zamanları tercih edin” diye belirtti.

    0 yorum:

    Halk arasında diş kamaşması olarak bilinen diş hassasiyeti ağız ve diş sağlığı için önemli bir konu. Birçok insan soğuk ya da sıcak bir şeyler içtiğinde ya da yediğinde dişlerinde bir ağrı hisseder. Fakat bu konuyu önemsemez. 

    Dikkate alınmayan diş hassasiyeti yeme ve içme keyfini kâbusa çevirebiliyor. Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu toplum arasında diş kamaşması olarak adlandırılan diş hassasiyetini nedenlerini ve alınabilecek önlemleri anlatıyor.

    Diş hassasiyeti dişleri kaplayan dentin tabakasının zarar görmesi sonucu ortaya çıkar. Dişlerin kökleri diş eti ile kaplıdır. Fakat diş etlerinin çekilmesi ile birlikte diş tamamen ortaya çıkar. Bu şekilde de sıcak, soğuk, tatlı ve ekşi besinler tüketildiğinde dişlerde ani bir tepki ve sinir uyarılmalarına neden olur. Bu durum özellikle sıcak gıdanın ardından soğuk bir şey yenmesi ya da içilmesinden sonra daha fazla hissedilir.

    Diş Hassasiyetini Sebep Olan Faktörler

    Diş Eti Çekilmesi: Diş etlerinin çekilmesi dişlerin dentin tabakasının ortaya çıkmasına sebep olur. Bu şekilde koruyucu tabakanın zarar görmesi diş hassasiyetini artırır.

    Dişlerin Sert Fırçalanması: Dişlerin sert ve hızlı fırçalanması ile diş etleri zarar görür. Dişlerin dentin ve enamel adlı tabakaların aşınmasına neden olur.

    Diş Gıcırdatma: Dişlerin bir birbirine sürtünmesi ile birlikte dişin enamel tabaksı zarar görür ve dişler hassaslaşır. Buna bağlı olarak ta sinir uçları daha fazla acı hisseder.

    Diş iltihapları: Dişler üzerinde kalan tartar ve bakterilerden oluşan iltihaplar diş etine zarar verir.  Şiş olan diş etleri zarar görerek diş kökünü destekleme ve koruma özelliğini kaybeder.

    Diş plakları: Diş köklerine yakın bölgelerde birken plak ve tartarlar diş hassasiyetine neden olur.

    Diş Beyazlatma Ürünleri: Piyasada satılan peroksitli ve sodalı malzemelerden yapılmış olan diş beyazlatıcılar da diş hassasiyetine sebep verir.

    Kırık ve çürük dişler: Ağız içerisinde oluşan kırık ve dişlerdeki çürükler de diş ve diş etlerinde hassasiyete neden olur. Bu sebeple diş sağlığı için mutlaka rutin kontrollere gidilmelidir.

    Asitli yiyecek ve içerecekler: İçerisinde asit bulunan asitli yiyecek ve içecekler dişlerin enamel tabakasını eriterek zarar verir. Bu nedenle limon, narenciye veya meşrubat gibi ürünler kişilerde diş hassasiyetine neden olur.

    Ağız çalkalama solüsyonları: Piyasada satılan asit içerikli solüsyonlar diş hassasiyetine sebep olabilir.

    Dişler Hassasiyete Karşı Nasıl Korunabilir?

    - Dişlerinize yumuşak diş fırçalarını kullanın ve sert değil daha yumuşak hareketlerle dişlerinizi fırçalayın
    - Ağız içi ve diş temizliğinize dikkat edin
    - Hassas dişler için üretilmiş diş macunlarını kullanın
    - Florlu diş bakım ürünlerini kullanın
    - Yediğiniz ve içtiğiniz gıdalara dikkat edin.
    - Sıcak ve soğuk gıdaları birlikte tüketmeyin.
    - Rutin olarak diş kontrollerinizi yaptırın.

    Diş Hassasiyeti İçin Hangi İşlemler Uygulanabilir?

    - Dişlerin açığa çıkan yüzeyleri düzeltilebilir.
    - Diş etlerine müdahaleler yapılabilir.
    - Dişlerde tartar ve plaklar varsa temizlenebilir.
    - Dişlerin eksilen tabakalarına dolgu malzemeleriyle yenileme işlemi yapılabilir.
    - Diş gıcırdamasına sebep olan sorunlar giderilebilir.

    Yemek Keyfiniz Kâbusa Dönmesin

    Konu Saati  02:36  |  in  sağlık  |  Devamı»

    Halk arasında diş kamaşması olarak bilinen diş hassasiyeti ağız ve diş sağlığı için önemli bir konu. Birçok insan soğuk ya da sıcak bir şeyler içtiğinde ya da yediğinde dişlerinde bir ağrı hisseder. Fakat bu konuyu önemsemez. 

    Dikkate alınmayan diş hassasiyeti yeme ve içme keyfini kâbusa çevirebiliyor. Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu toplum arasında diş kamaşması olarak adlandırılan diş hassasiyetini nedenlerini ve alınabilecek önlemleri anlatıyor.

    Diş hassasiyeti dişleri kaplayan dentin tabakasının zarar görmesi sonucu ortaya çıkar. Dişlerin kökleri diş eti ile kaplıdır. Fakat diş etlerinin çekilmesi ile birlikte diş tamamen ortaya çıkar. Bu şekilde de sıcak, soğuk, tatlı ve ekşi besinler tüketildiğinde dişlerde ani bir tepki ve sinir uyarılmalarına neden olur. Bu durum özellikle sıcak gıdanın ardından soğuk bir şey yenmesi ya da içilmesinden sonra daha fazla hissedilir.

    Diş Hassasiyetini Sebep Olan Faktörler

    Diş Eti Çekilmesi: Diş etlerinin çekilmesi dişlerin dentin tabakasının ortaya çıkmasına sebep olur. Bu şekilde koruyucu tabakanın zarar görmesi diş hassasiyetini artırır.

    Dişlerin Sert Fırçalanması: Dişlerin sert ve hızlı fırçalanması ile diş etleri zarar görür. Dişlerin dentin ve enamel adlı tabakaların aşınmasına neden olur.

    Diş Gıcırdatma: Dişlerin bir birbirine sürtünmesi ile birlikte dişin enamel tabaksı zarar görür ve dişler hassaslaşır. Buna bağlı olarak ta sinir uçları daha fazla acı hisseder.

    Diş iltihapları: Dişler üzerinde kalan tartar ve bakterilerden oluşan iltihaplar diş etine zarar verir.  Şiş olan diş etleri zarar görerek diş kökünü destekleme ve koruma özelliğini kaybeder.

    Diş plakları: Diş köklerine yakın bölgelerde birken plak ve tartarlar diş hassasiyetine neden olur.

    Diş Beyazlatma Ürünleri: Piyasada satılan peroksitli ve sodalı malzemelerden yapılmış olan diş beyazlatıcılar da diş hassasiyetine sebep verir.

    Kırık ve çürük dişler: Ağız içerisinde oluşan kırık ve dişlerdeki çürükler de diş ve diş etlerinde hassasiyete neden olur. Bu sebeple diş sağlığı için mutlaka rutin kontrollere gidilmelidir.

    Asitli yiyecek ve içerecekler: İçerisinde asit bulunan asitli yiyecek ve içecekler dişlerin enamel tabakasını eriterek zarar verir. Bu nedenle limon, narenciye veya meşrubat gibi ürünler kişilerde diş hassasiyetine neden olur.

    Ağız çalkalama solüsyonları: Piyasada satılan asit içerikli solüsyonlar diş hassasiyetine sebep olabilir.

    Dişler Hassasiyete Karşı Nasıl Korunabilir?

    - Dişlerinize yumuşak diş fırçalarını kullanın ve sert değil daha yumuşak hareketlerle dişlerinizi fırçalayın
    - Ağız içi ve diş temizliğinize dikkat edin
    - Hassas dişler için üretilmiş diş macunlarını kullanın
    - Florlu diş bakım ürünlerini kullanın
    - Yediğiniz ve içtiğiniz gıdalara dikkat edin.
    - Sıcak ve soğuk gıdaları birlikte tüketmeyin.
    - Rutin olarak diş kontrollerinizi yaptırın.

    Diş Hassasiyeti İçin Hangi İşlemler Uygulanabilir?

    - Dişlerin açığa çıkan yüzeyleri düzeltilebilir.
    - Diş etlerine müdahaleler yapılabilir.
    - Dişlerde tartar ve plaklar varsa temizlenebilir.
    - Dişlerin eksilen tabakalarına dolgu malzemeleriyle yenileme işlemi yapılabilir.
    - Diş gıcırdamasına sebep olan sorunlar giderilebilir.

    0 yorum:

    Cinsellikte, erken boşalma kadar geç boşalma da ciddi bir sorun...

    Gecikmiş Ejakulasyon hakkında bilinmesi gereken fiziksel faktörler...

    Bu problemi olan erkeklerin genellikle ereksiyon kusuru veya cinsel isteksizlik problemleri yoktur. Dolayısıyla problemleri direkt olarak sertleşme sorunu ile alakalı değildir. Boşalma birikme ve atılma olarak iki bölümde gerçekleşir. Birikme döneminde penisin kök kısmında meni birikir ve orgazmın yaklaştığı hisleri duyulur.

    Atılma döneminde penisin kökünde yer alan çizgili ve bulber kasları kasılır ve büyük zevk veren orgazmdan sorumludur. Maalesef, bu ikinci (atılma) dönemi istemli (kontrolümüzde olan) sinir sisteminin kontrolündedir. Böylece bir erkek ejakulasyonu engelleyebilir. Bilinçli ve bilinç altı düşünceler bu olayı etkiler. Bu durumun oluşmasında fazla stresin de rolü gözardı edilmemelidir. Adalelerini kasılmış olarak tutmak için sürekli gergin hisseden bir erkek aynı zamanda penis kökündeki adaleleri de kontrol etmek için çok gayret etmektedir ve genel olarak rahatlamak, gevşemek için uygun bir yol bulunması gerekmektedir.

    Fiziksel sebepler arasında şeker hastalığı, sinir hasarı, prostat hastalığı, idrar yolu daralması, boşalma zorlukları olabilir ve bu durum tıbbi tedavi gerektirir. Bazı ilaçlar da boşalmaya engel olabilir.

    Bilinmesi gereken psikolojik faktörler...
    İki tür erkekte geç boşalma problemi sıklıkla görülebilir:
    * Suçluluk duygusu içinde veya başka güçlü duygularla cinsel ilişkiye başlayanlarda olabilir.
    * Daha çok yaşlılarda görülen kendiliğinden seks yapma isteğinin azaldığı ve sertleşme için daha çok fiziksel uyarılma gereken durumlar olabilir.

    Geç boşalmanın tedavisi...
    Boşalma sorunu yaşayan çoğu erkekte biyolojik olarak sorun yoktur. Ancak kadınla birlikteyken boşalamayan erkekte cinsel teknik ve davranış problemleri birlikte bulunabilir. Örneğin çoğu erkek seks yapmayı masturbasyon ile öğrenir. Masturbasyon ile orgazm olmak için harcanan süre iki kişinin cinsel ilişki için harcadığı süreden çok çok kısadır.

    Ayrıca penise gelen uyarı daha hızlı ve yoğundur. Dolayısıyla bu erkekler seks yapmaya başladıklarında hisler yeterince uyarıcı veya yoğun olarak algılanmayabilir. Böyle bir problemin çözümü ön sevişme döneminde erotizmi arttırmakla mümkündür. Bu yardımcı olmazsa ve karşı cinsle ilişkileri zayıfsa (anne veya sevgili) içinde olduğu gerginlik boşalma refleksini engelliyor olabilir. Bu durumda partnerinizi rahatlatmaya yönelik bir oyun havasında uygulayacağınız bir fiziksel terapi yardımcı olacaktır: Partnerinizden sizin yanınızda mastürbasyon yapmasını isteyin, ve bunu bir oyun gibi eğlenceli olmasını sağlayın. Bir sonraki sefer mastürbasyon sırasında sizden biraz yardım almasını isteyin. Daha sonra, vajinanın içine boşalmasını deneyin. Bu durum başarılı bir şekilde sonuçlanırsa, partnerinize bunun normal gidişatta bir cinsel ilişki olduğunu ve Sizin istediğiniz şekilde boşalmanın gerçekleştiğini hatırlatın.

    Bazen erkeğe fantazilerinden bahsettirmek veya güçlü erotik cümleler veya görüntüler yardımcı olabilir. Bu uygulamaların sırasında partnerin seks, kadınlar hakkında düşündüklerini anlattırmak tedaviye yardımcı olur. Dini kökenli baskılar var mı? Kadının adet kanamaları, vücut kokusu kendisini etkiliyor mu? Gibi faktörlerin geç boşalmaya sebep olması mümkündür.

    Geç boşalan erkeklerin derin kaygıları olabilir. Kendilerini rahat bırakmaktan, kontrolü kaybetmekten korkuyor olabilirler.Bu durumda erkeğin kendini gevşetme ve rahat bırakma egzersizlerini denemesi de yardımcı olabilir. Bu yöntemlerle çözülemeyen geç boşalma sorunları için çiftlerin birkaç hafta birlikte katıldıkları terapi seansları faydalı olabilir.

    Geç boşalma da ayrı bir sorun

    Konu Saati  02:34  |  in  Cinsel Sağlık  |  Devamı»

    Cinsellikte, erken boşalma kadar geç boşalma da ciddi bir sorun...

    Gecikmiş Ejakulasyon hakkında bilinmesi gereken fiziksel faktörler...

    Bu problemi olan erkeklerin genellikle ereksiyon kusuru veya cinsel isteksizlik problemleri yoktur. Dolayısıyla problemleri direkt olarak sertleşme sorunu ile alakalı değildir. Boşalma birikme ve atılma olarak iki bölümde gerçekleşir. Birikme döneminde penisin kök kısmında meni birikir ve orgazmın yaklaştığı hisleri duyulur.

    Atılma döneminde penisin kökünde yer alan çizgili ve bulber kasları kasılır ve büyük zevk veren orgazmdan sorumludur. Maalesef, bu ikinci (atılma) dönemi istemli (kontrolümüzde olan) sinir sisteminin kontrolündedir. Böylece bir erkek ejakulasyonu engelleyebilir. Bilinçli ve bilinç altı düşünceler bu olayı etkiler. Bu durumun oluşmasında fazla stresin de rolü gözardı edilmemelidir. Adalelerini kasılmış olarak tutmak için sürekli gergin hisseden bir erkek aynı zamanda penis kökündeki adaleleri de kontrol etmek için çok gayret etmektedir ve genel olarak rahatlamak, gevşemek için uygun bir yol bulunması gerekmektedir.

    Fiziksel sebepler arasında şeker hastalığı, sinir hasarı, prostat hastalığı, idrar yolu daralması, boşalma zorlukları olabilir ve bu durum tıbbi tedavi gerektirir. Bazı ilaçlar da boşalmaya engel olabilir.

    Bilinmesi gereken psikolojik faktörler...
    İki tür erkekte geç boşalma problemi sıklıkla görülebilir:
    * Suçluluk duygusu içinde veya başka güçlü duygularla cinsel ilişkiye başlayanlarda olabilir.
    * Daha çok yaşlılarda görülen kendiliğinden seks yapma isteğinin azaldığı ve sertleşme için daha çok fiziksel uyarılma gereken durumlar olabilir.

    Geç boşalmanın tedavisi...
    Boşalma sorunu yaşayan çoğu erkekte biyolojik olarak sorun yoktur. Ancak kadınla birlikteyken boşalamayan erkekte cinsel teknik ve davranış problemleri birlikte bulunabilir. Örneğin çoğu erkek seks yapmayı masturbasyon ile öğrenir. Masturbasyon ile orgazm olmak için harcanan süre iki kişinin cinsel ilişki için harcadığı süreden çok çok kısadır.

    Ayrıca penise gelen uyarı daha hızlı ve yoğundur. Dolayısıyla bu erkekler seks yapmaya başladıklarında hisler yeterince uyarıcı veya yoğun olarak algılanmayabilir. Böyle bir problemin çözümü ön sevişme döneminde erotizmi arttırmakla mümkündür. Bu yardımcı olmazsa ve karşı cinsle ilişkileri zayıfsa (anne veya sevgili) içinde olduğu gerginlik boşalma refleksini engelliyor olabilir. Bu durumda partnerinizi rahatlatmaya yönelik bir oyun havasında uygulayacağınız bir fiziksel terapi yardımcı olacaktır: Partnerinizden sizin yanınızda mastürbasyon yapmasını isteyin, ve bunu bir oyun gibi eğlenceli olmasını sağlayın. Bir sonraki sefer mastürbasyon sırasında sizden biraz yardım almasını isteyin. Daha sonra, vajinanın içine boşalmasını deneyin. Bu durum başarılı bir şekilde sonuçlanırsa, partnerinize bunun normal gidişatta bir cinsel ilişki olduğunu ve Sizin istediğiniz şekilde boşalmanın gerçekleştiğini hatırlatın.

    Bazen erkeğe fantazilerinden bahsettirmek veya güçlü erotik cümleler veya görüntüler yardımcı olabilir. Bu uygulamaların sırasında partnerin seks, kadınlar hakkında düşündüklerini anlattırmak tedaviye yardımcı olur. Dini kökenli baskılar var mı? Kadının adet kanamaları, vücut kokusu kendisini etkiliyor mu? Gibi faktörlerin geç boşalmaya sebep olması mümkündür.

    Geç boşalan erkeklerin derin kaygıları olabilir. Kendilerini rahat bırakmaktan, kontrolü kaybetmekten korkuyor olabilirler.Bu durumda erkeğin kendini gevşetme ve rahat bırakma egzersizlerini denemesi de yardımcı olabilir. Bu yöntemlerle çözülemeyen geç boşalma sorunları için çiftlerin birkaç hafta birlikte katıldıkları terapi seansları faydalı olabilir.

    0 yorum:

    Uzmanlar, dünya genelinde çok sayıda kadını ilgilendiren ve yaygın görülen bir hastalık olan rahim ağzı kanserinin, bilinçli yaklaşım ve erken teşhisle önlenebildiğini belirtiyor.

    Rahim ağzı kanserinden korunmada düzenli kontrol ve bu hastalığa karşı geliştirilen HPV aşısı önemli…

    Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Klinik Şefi Doç. Dr. M. Faruk Köse, kanser gelişmeden önce kontrollerini düzenli olarak yaptıran kadınlarda, bu hastalığa doğru zamanda müdahale edilebildiğini ve bunun çoğu kez hayat kurtarıcı olduğunu söylüyor.

    HPV aşısı yüksek koruma sağlıyor

    Rahim ağzı kanserinin erken teşhisinde yüzde 85 oranında en az 5 yıllık yaşam beklentisi söz konusuyken, ileri evrelerde bu oran azalıyor ve yüzde 30’lara kadar düşüyor. Bu erken teşhis edilen 10 kadından 9’u hayatını hiç kanser olmamış gibi sürdürürken, erken teşhis edilemeyen 10 kadından 7’sinin ise bu hastalık nedeniyle hayatını kaybedeceği anlamına geliyor.

    Rahim ağzı kanserinden korunmada 2 yol çok önemli görülüyor. Bunlardan ilki hastalık gelişmeden HPV aşısı yaptırmak, diğeri ise düzenli jinekolojik muayene ve Pap Smear testi yaptırılması. Bu test sayesinde kadınlar, rahim ağzı kanserine yol açabilecek anormal hücreleri olup olmadığını öğrenebiliyor.

    Uygulama kola yapılıyor

    Doç. Dr. Köse, rahim ağzı kanseri aşısı olarak bilinen HPV aşılarının, HPV ile ilgili hastalıkların önemli bir bölümüne karşı, daha bu hastalıklar oluşmadan yüksek oranlı koruma sağladığını söylüyor. Her aşıda olduğu gibi, HPV aşılarının da hastalığa yakalanmadan önce yapılması gerekiyor.

    Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de 2 çeşit HPV aşısı olduğuna dikkat çeken Köse, bu aşılardan birinin HPV’nin 2 tipine, diğerinin ise 4 tipine karşı koruma sağladığını dile getiriyor. Her 2 aşı da, rahim ağzı kanserine neden olan tiplerin yüzde 70-80’lik bölümüne karşı yüzde 100 koruma sağlıyor. Ancak söz konusu aşılar, HPV 16 ve 18 dışında kanser yapan diğer tiplere karşı koruma sağlayamadıkları için, aşılandıktan sonra da düzenli olarak Pap Smear testi yaptırmak etkin korunma açısından son derece önemli görülüyor.

    Kadınların çoğu, rahim ağzı kanseri aşısının rahim ağzına yapıldığını düşünüyor ve bu düşünce nedeniyle aşıdan korkuyor. Oysa aşı sanıldığı gibi rahim ağzına değil, kola yapılıyor.

    Bu aşının 6 ay içinde 3 doz olarak uygulandığını dile getiren Doç. Dr. Köse, “Bunlar koruyucu aşılardır ve tedavi edici özellikleri bulunmamaktadır. Bu nedenle, hastalık oluşmadan önce yapılmaları çok önemlidir” diye konuşuyor.

    Başlıca hedef kitle 11-12 yaşındaki kızlar

    Aşıların kullanımında en etkin hedef kitlenin seksüel ilişkide bulunmayan 11-12 yaş grubundaki kız çocukları olduğu belirtiliyor. 26 yaşına kadar programa uymamış kişiler için ise telafi aşılaması öneriliyor. Bu aşılar tiplerine göre 45-55 yaşa kadar önemli koruyuculuğa sahip. Bu nedenle, Avrupa Birliği ülkelerinde aşının 9-45 yaş arasında uygulanmasına onay veriliyor.

    HPV’nin oluşturduğu hastalıkların tedavisi ile aşılama kararının birbirinden bağımsız olduğu belirtiliyor. Aşılanmadan doğal enfeksiyon geçirilmişse, aşı o tipe karşı koruma sağlamıyor. Buna karşın, aşının içerdiği tiplerin tümüne karşı doğal enfeksiyon geçirme olasılığının sadece yüzde 1 olduğunun unutulmaması gerekiyor.

    Gelişmiş ülkeler vatandaşlarını aşılıyor

    HPV aşılarının dünyada 35 ülkenin aşılama programına girdiği ve bugüne kadar yaklaşık 30 milyon kadının bu virüse karşı aşılandığı belirtiliyor. Aşıyı programlarına alan ülkelere bakıldığında, başı çekenlerin sorunu en az yaşayan gelişmiş ülkeler olduğu ve bunların vatandaşlarını tereddütsüz aşıladıkları görülüyor. Doç. Dr. M. Faruk Köse, “Türkiye’deki aşı karşıtlarının, Hepatit B aşısının kullanımına 17 yıl geç başlanmasına neden olmalarının, engellenebilecek bazı vakaların kaybedilmesiyle sonuçlandığını unutmamak gerekiyor” diyor.

    Evrelere göre tedavi

    Rahim ağzı kanserine çok erken dönemde yakalanıldığında uygulanacak en etkin tedavinin ameliyat olduğu belirtiliyor. Erken evrelerde ameliyat ile rahim ağzı veya rahim alınarak yüksek oranda başarı sağlanırken, ileri evrelerde radyoterapi ve kemoterapi tedavileri birlikte kullanılıyor. Ancak son evrelerdeki tedavinin başarı oranı çok düşük. HPV’ye bağlı genital siğiller ise yakılarak, dondurularak veya özel ilaçlar sürülerek tedavi edilmeye çalışılıyor. Ancak bu tedaviler çok başarılı olamıyor ve genellikle tekrarlanıyor.

    Rahim ağzı kanserinin erken teşhisi önemli

    Konu Saati  02:29  |  in  Kadın Sağlığı  |  Devamı»

    Uzmanlar, dünya genelinde çok sayıda kadını ilgilendiren ve yaygın görülen bir hastalık olan rahim ağzı kanserinin, bilinçli yaklaşım ve erken teşhisle önlenebildiğini belirtiyor.

    Rahim ağzı kanserinden korunmada düzenli kontrol ve bu hastalığa karşı geliştirilen HPV aşısı önemli…

    Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Klinik Şefi Doç. Dr. M. Faruk Köse, kanser gelişmeden önce kontrollerini düzenli olarak yaptıran kadınlarda, bu hastalığa doğru zamanda müdahale edilebildiğini ve bunun çoğu kez hayat kurtarıcı olduğunu söylüyor.

    HPV aşısı yüksek koruma sağlıyor

    Rahim ağzı kanserinin erken teşhisinde yüzde 85 oranında en az 5 yıllık yaşam beklentisi söz konusuyken, ileri evrelerde bu oran azalıyor ve yüzde 30’lara kadar düşüyor. Bu erken teşhis edilen 10 kadından 9’u hayatını hiç kanser olmamış gibi sürdürürken, erken teşhis edilemeyen 10 kadından 7’sinin ise bu hastalık nedeniyle hayatını kaybedeceği anlamına geliyor.

    Rahim ağzı kanserinden korunmada 2 yol çok önemli görülüyor. Bunlardan ilki hastalık gelişmeden HPV aşısı yaptırmak, diğeri ise düzenli jinekolojik muayene ve Pap Smear testi yaptırılması. Bu test sayesinde kadınlar, rahim ağzı kanserine yol açabilecek anormal hücreleri olup olmadığını öğrenebiliyor.

    Uygulama kola yapılıyor

    Doç. Dr. Köse, rahim ağzı kanseri aşısı olarak bilinen HPV aşılarının, HPV ile ilgili hastalıkların önemli bir bölümüne karşı, daha bu hastalıklar oluşmadan yüksek oranlı koruma sağladığını söylüyor. Her aşıda olduğu gibi, HPV aşılarının da hastalığa yakalanmadan önce yapılması gerekiyor.

    Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de 2 çeşit HPV aşısı olduğuna dikkat çeken Köse, bu aşılardan birinin HPV’nin 2 tipine, diğerinin ise 4 tipine karşı koruma sağladığını dile getiriyor. Her 2 aşı da, rahim ağzı kanserine neden olan tiplerin yüzde 70-80’lik bölümüne karşı yüzde 100 koruma sağlıyor. Ancak söz konusu aşılar, HPV 16 ve 18 dışında kanser yapan diğer tiplere karşı koruma sağlayamadıkları için, aşılandıktan sonra da düzenli olarak Pap Smear testi yaptırmak etkin korunma açısından son derece önemli görülüyor.

    Kadınların çoğu, rahim ağzı kanseri aşısının rahim ağzına yapıldığını düşünüyor ve bu düşünce nedeniyle aşıdan korkuyor. Oysa aşı sanıldığı gibi rahim ağzına değil, kola yapılıyor.

    Bu aşının 6 ay içinde 3 doz olarak uygulandığını dile getiren Doç. Dr. Köse, “Bunlar koruyucu aşılardır ve tedavi edici özellikleri bulunmamaktadır. Bu nedenle, hastalık oluşmadan önce yapılmaları çok önemlidir” diye konuşuyor.

    Başlıca hedef kitle 11-12 yaşındaki kızlar

    Aşıların kullanımında en etkin hedef kitlenin seksüel ilişkide bulunmayan 11-12 yaş grubundaki kız çocukları olduğu belirtiliyor. 26 yaşına kadar programa uymamış kişiler için ise telafi aşılaması öneriliyor. Bu aşılar tiplerine göre 45-55 yaşa kadar önemli koruyuculuğa sahip. Bu nedenle, Avrupa Birliği ülkelerinde aşının 9-45 yaş arasında uygulanmasına onay veriliyor.

    HPV’nin oluşturduğu hastalıkların tedavisi ile aşılama kararının birbirinden bağımsız olduğu belirtiliyor. Aşılanmadan doğal enfeksiyon geçirilmişse, aşı o tipe karşı koruma sağlamıyor. Buna karşın, aşının içerdiği tiplerin tümüne karşı doğal enfeksiyon geçirme olasılığının sadece yüzde 1 olduğunun unutulmaması gerekiyor.

    Gelişmiş ülkeler vatandaşlarını aşılıyor

    HPV aşılarının dünyada 35 ülkenin aşılama programına girdiği ve bugüne kadar yaklaşık 30 milyon kadının bu virüse karşı aşılandığı belirtiliyor. Aşıyı programlarına alan ülkelere bakıldığında, başı çekenlerin sorunu en az yaşayan gelişmiş ülkeler olduğu ve bunların vatandaşlarını tereddütsüz aşıladıkları görülüyor. Doç. Dr. M. Faruk Köse, “Türkiye’deki aşı karşıtlarının, Hepatit B aşısının kullanımına 17 yıl geç başlanmasına neden olmalarının, engellenebilecek bazı vakaların kaybedilmesiyle sonuçlandığını unutmamak gerekiyor” diyor.

    Evrelere göre tedavi

    Rahim ağzı kanserine çok erken dönemde yakalanıldığında uygulanacak en etkin tedavinin ameliyat olduğu belirtiliyor. Erken evrelerde ameliyat ile rahim ağzı veya rahim alınarak yüksek oranda başarı sağlanırken, ileri evrelerde radyoterapi ve kemoterapi tedavileri birlikte kullanılıyor. Ancak son evrelerdeki tedavinin başarı oranı çok düşük. HPV’ye bağlı genital siğiller ise yakılarak, dondurularak veya özel ilaçlar sürülerek tedavi edilmeye çalışılıyor. Ancak bu tedaviler çok başarılı olamıyor ve genellikle tekrarlanıyor.

    0 yorum:

    15 Nisan 2013 Pazartesi


    Xperia Z İstanbul’da, iki kıtanın birleştiği sularda başlıklı filmleriyle Türkiye’ye geldiği duyurulan telefon. Filmlerini tamamen telefonun kamerasıyla çekmişler ve suyun altında geçiyor. İstanbul’un birçok tarihi turistik yerini suyun altından görüyoruz. Teknolojinin geldiği son nokta sanırım, denizin içinden İstanbul filmi çekecek kadar güveniyorlar telefonlarına. Üstündeki tuzları temizlemek

    Sony Xperia Z

    Konu Saati  06:38  |  in  Sponsor  |  Devamı»


    Xperia Z İstanbul’da, iki kıtanın birleştiği sularda başlıklı filmleriyle Türkiye’ye geldiği duyurulan telefon. Filmlerini tamamen telefonun kamerasıyla çekmişler ve suyun altında geçiyor. İstanbul’un birçok tarihi turistik yerini suyun altından görüyoruz. Teknolojinin geldiği son nokta sanırım, denizin içinden İstanbul filmi çekecek kadar güveniyorlar telefonlarına. Üstündeki tuzları temizlemek

    0 yorum:

    Etiketler

    Hakkımızda-Gizlilik-İletişim
    Copyright © 2013 Develi Kayseri. by Her Telden
    By Seven Blogcu.
    back to top