• Haberi Oku..

    Kaju aslında meyvesinin sapıdır...

  • Haberi Oku..

    Ananas aslında meyve değildir.

  • Makale

    Çekilen fotolar

  • Makale

    Yıldız sayısı..

  • 28 Şubat 2013 Perşembe

    Koşmak Kaç Kalori Harcatır
    Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırır
    Hangi Hareket Kaç Kalori Yaktırır ?
    Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırır,Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırıyor,Ev İşi Yapmak Kaç Kalori,Yürüyüş Yapmak Kaç Kalori Yakar, Koşmak Kaç Kalori Harcatır
    Formda kalmak ve aldığımız kalorileri yakmak için hareket etmeye ihtiyaç vardır... Bu ister spor yapmak olsun, ister evi yapmak olsun, pek çok şekilde yapılabilir... Hatta uyumak ve bilgisayar kullanmak bile, kalori yakmamızı sağlar.. Gelin hangi hareket kaç kalori yaktırır hep birlikte görelim...

    Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırır,Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırıyor,Ev İşi Yapmak Kaç Kalori,Yürüyüş Yapmak Kaç Kalori Yakar, Koşmak Kaç Kalori Harcatır
    Yürüyüş yapmak - 20 dak - 72 kalori
    Koşu yapmak (105 km/saat) - 30 dak - 390 kalori - Koşu yapmak (12 km/saat) - 30 dak - 420 kalori - Koşu yapmak (14 km/saat) - 30 dak - 510 kalori - Koşu yapmak (16 km/saat) - 30 dak - 570 kalori - Koşu yapmak (8 km/saat) - 30 dak - 270 kalori - Koşu yapmak (85 km/saat) - 30 dak - 300 kalori - Koşu yapmak (95 km/saat) - 30 dak - 330 kalori
    Koşu yapmak (maraton) - 30 dak - 270 kalori
    Merdiven çıkmak - 15 dak - 18 kalori
    Kürek çekmek (kuvvetli) - 30 dak - 300 kalori - Kürek çekmek (yavaş) - 30 dak - 240 kalori
    Aerobik (düşük tempoda) - 30 dak - 180 kalori - Aerobik (yüksek tempoda) - 30 dak - 240 kalori
    Aerobik (suda) - 30 dak - 150 kalori
    Ağaç dikmek - 30 dak - 150 kalori
    Ağırlık çalışmak - 30 dak - 135 kalori
    Alışveriş yapmak - 30 dak - 120 kalori
    Araba kullanmak - 15 dak - 37.5 kalori
    At biniciliği - 30 dak - 150 kalori
    Ayakta yapılan işler - 30 dak - 105 kalori
    Badminton oynamak - 30 dak - 150 kalori
    Hokey (çim & buz) - 30 dak - 270 kalori
    Bahçe işleri - 30 dak - 150 kalori
    Hentbol - 30 dak - 420 kalori
    Basketbol oynamak - 30 dak - 261 kalori
    Futbol oynamak - 45 dak - 360 kalori
    Voleybol oynamak - 1 saat - 186 kalori
    Tenis oynamak - 30 dak - 117 kalori
    Bilardo oynamak - 30 dak - 90 kalori
    Bilgisayar kullanmak - 30 dak - 45 kalori
    Binicilik - 1 saat - 360 kalori
    Bisiklete binmek - 30 dak - 315 kalori
    Boks yapmak - 1 saat - 600 kalori
    Golf oynamak - 1 saat - 318 kalori
    Bowling oynamak - 20 dak - 117 kalori
    İp atlamak - 15 dak - 26 kalori
    Bulaşık yıkamak - 15 dak - 6 kalori
    Buz pateni - 30 dak - 240 kalori
    Çim biçmek - 30 dak - 180 kalori
    Çimleri tırmıklamak - 30 dak - 150 kalori
    Dağcılık (çıkış) - 30 dak - 390 kalori - Dağcılık (iniş) - 30 dak - 240 kalori
    Dalış yapmak - 30 dak - 240 kalori
    Dans etmek (disko) - 30 dak - 180 kalori - Dans etmek (seri bale tvist) - 30 dak - 210 kalori - Dans etmek (slow vals) - 30 dak - 90 kalori
    Duş almak - 15 dak - 37.5 kalori
    Eskrim - 30 dak - 210 kalori
    Eşya taşımak - 15 dak - 120 kalori
    Ev boyamak - 30 dak - 150 kalori
    Frisbee - 30 dak - 90 kalori
    İp atlamak - 15 dak - 26 kalori
    Jimnastik yapmak (düşük tempoda) - 30 dak - 150 kalori - Jimnastik yapmak (yüksek tempoda) - 30 dak - 270 kalori
    Judo, karate, kickboks - 30 dak - 330 kalori
    Jumping - 30 dak - 330 kalori
    Kayak yapmak (iniş) - 30 dak - 210 kalori - Kayak yapmak (kros) - 30 dak - 270 kalori
    Kazı yapmak - 30 dak - 180 kalori
    Mutfak işleri - 30 dak - 75 kalori
    Yemek yapmak - 1 saat - 180 kalori 
    Odun kırmak - 30 dak - 210 kalori
    Okçuluk (avlanma dışı) - 30 dak - 120 kalori
    Uyumak - 15 dak - 21 kalori
    Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırır,Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırıyor,Ev İşi Yapmak Kaç Kalori,Yürüyüş Yapmak Kaç Kalori Yakar, Koşmak Kaç Kalori Harcatır

    HANGİ HAREKET KAÇ KALORİ YAKTIRIR ?

    Konu Saati  22:00  |  in  Yürüyüş Yapmak Kaç Kalori Yakar  |  Devamı»

    Koşmak Kaç Kalori Harcatır
    Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırır
    Hangi Hareket Kaç Kalori Yaktırır ?
    Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırır,Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırıyor,Ev İşi Yapmak Kaç Kalori,Yürüyüş Yapmak Kaç Kalori Yakar, Koşmak Kaç Kalori Harcatır
    Formda kalmak ve aldığımız kalorileri yakmak için hareket etmeye ihtiyaç vardır... Bu ister spor yapmak olsun, ister evi yapmak olsun, pek çok şekilde yapılabilir... Hatta uyumak ve bilgisayar kullanmak bile, kalori yakmamızı sağlar.. Gelin hangi hareket kaç kalori yaktırır hep birlikte görelim...

    Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırır,Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırıyor,Ev İşi Yapmak Kaç Kalori,Yürüyüş Yapmak Kaç Kalori Yakar, Koşmak Kaç Kalori Harcatır
    Yürüyüş yapmak - 20 dak - 72 kalori
    Koşu yapmak (105 km/saat) - 30 dak - 390 kalori - Koşu yapmak (12 km/saat) - 30 dak - 420 kalori - Koşu yapmak (14 km/saat) - 30 dak - 510 kalori - Koşu yapmak (16 km/saat) - 30 dak - 570 kalori - Koşu yapmak (8 km/saat) - 30 dak - 270 kalori - Koşu yapmak (85 km/saat) - 30 dak - 300 kalori - Koşu yapmak (95 km/saat) - 30 dak - 330 kalori
    Koşu yapmak (maraton) - 30 dak - 270 kalori
    Merdiven çıkmak - 15 dak - 18 kalori
    Kürek çekmek (kuvvetli) - 30 dak - 300 kalori - Kürek çekmek (yavaş) - 30 dak - 240 kalori
    Aerobik (düşük tempoda) - 30 dak - 180 kalori - Aerobik (yüksek tempoda) - 30 dak - 240 kalori
    Aerobik (suda) - 30 dak - 150 kalori
    Ağaç dikmek - 30 dak - 150 kalori
    Ağırlık çalışmak - 30 dak - 135 kalori
    Alışveriş yapmak - 30 dak - 120 kalori
    Araba kullanmak - 15 dak - 37.5 kalori
    At biniciliği - 30 dak - 150 kalori
    Ayakta yapılan işler - 30 dak - 105 kalori
    Badminton oynamak - 30 dak - 150 kalori
    Hokey (çim & buz) - 30 dak - 270 kalori
    Bahçe işleri - 30 dak - 150 kalori
    Hentbol - 30 dak - 420 kalori
    Basketbol oynamak - 30 dak - 261 kalori
    Futbol oynamak - 45 dak - 360 kalori
    Voleybol oynamak - 1 saat - 186 kalori
    Tenis oynamak - 30 dak - 117 kalori
    Bilardo oynamak - 30 dak - 90 kalori
    Bilgisayar kullanmak - 30 dak - 45 kalori
    Binicilik - 1 saat - 360 kalori
    Bisiklete binmek - 30 dak - 315 kalori
    Boks yapmak - 1 saat - 600 kalori
    Golf oynamak - 1 saat - 318 kalori
    Bowling oynamak - 20 dak - 117 kalori
    İp atlamak - 15 dak - 26 kalori
    Bulaşık yıkamak - 15 dak - 6 kalori
    Buz pateni - 30 dak - 240 kalori
    Çim biçmek - 30 dak - 180 kalori
    Çimleri tırmıklamak - 30 dak - 150 kalori
    Dağcılık (çıkış) - 30 dak - 390 kalori - Dağcılık (iniş) - 30 dak - 240 kalori
    Dalış yapmak - 30 dak - 240 kalori
    Dans etmek (disko) - 30 dak - 180 kalori - Dans etmek (seri bale tvist) - 30 dak - 210 kalori - Dans etmek (slow vals) - 30 dak - 90 kalori
    Duş almak - 15 dak - 37.5 kalori
    Eskrim - 30 dak - 210 kalori
    Eşya taşımak - 15 dak - 120 kalori
    Ev boyamak - 30 dak - 150 kalori
    Frisbee - 30 dak - 90 kalori
    İp atlamak - 15 dak - 26 kalori
    Jimnastik yapmak (düşük tempoda) - 30 dak - 150 kalori - Jimnastik yapmak (yüksek tempoda) - 30 dak - 270 kalori
    Judo, karate, kickboks - 30 dak - 330 kalori
    Jumping - 30 dak - 330 kalori
    Kayak yapmak (iniş) - 30 dak - 210 kalori - Kayak yapmak (kros) - 30 dak - 270 kalori
    Kazı yapmak - 30 dak - 180 kalori
    Mutfak işleri - 30 dak - 75 kalori
    Yemek yapmak - 1 saat - 180 kalori 
    Odun kırmak - 30 dak - 210 kalori
    Okçuluk (avlanma dışı) - 30 dak - 120 kalori
    Uyumak - 15 dak - 21 kalori
    Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırır,Hangi Spor Kaç Kalori Yaktırıyor,Ev İşi Yapmak Kaç Kalori,Yürüyüş Yapmak Kaç Kalori Yakar, Koşmak Kaç Kalori Harcatır

    0 yorum:

    27 Şubat 2013 Çarşamba

    Kolay Baklava Yapılışı,
    Kolay Baklava Tarifi
    Kolay Baklava Tarifi
    Baklava Tarifleri,Pratik Baklava Tarifi,Pratik Baklava Tarifleri,Kolay Baklava Tatlısı,Kolay Baklava Yapılışı,Kolay Baklava Hamuru,Kolay Baklava Şerbetli Tatlı Tarifleri
    Baklava genellikle Bayramlarda akla gelen bir tatlıdır. Çünkü yapımı oldukça zahmetlidir. Bu sebeple , bayram dışında pek tercih edilmez. Peki ben size kolay baklava tarifi vereceğim desem... Özel günlerinizde baklava yapımı tercihiniz olmazmıydı ? Pratik Baklava Tarifi için ;

    Kolay Baklava Yapımı İçin Gerekli Malzemeler (Kolay Baklava Hamuru)
    *2 yumurta(1 tanesinin beyazı cevize katılacak),
    *1 su bardağı yoğurt,
    *Yarım su bardağı sıvı yağ,
    *Alabildiğince un,
    *Üzeri için margarin,
    İç malzemesi:
    *Ceviz,
    *Yumurta beyazı,
    Şerbeti için:
    *Şeker,
    *Su,
    *Limon,
    Baklava Tarifleri,Pratik Baklava Tarifi,Pratik Baklava Tarifleri,Kolay Baklava Tatlısı,Koılay Baklava Yapılışı,Kolay Baklava Hamuru,Kolay Baklava Şerbetli Tatlı Tarifleri
    Hamuru tarife göre yoğurun. 22 tane beze olacak şekilde parçalara ayırın. Normal boyutta  hepsini nişastayla açıp aralarına nişasta dökerek, üst üste dizin. Sonra hepsini birlikte olabildiğince ince olacak şekilde açın. Açtığınız hamurun 1 tarafına hazırladığınız içi dökün(cevizle yumurta beyazı karışacak) diğer tarafını ise üzerine kapatın yarım ay şeklinde olacak. 1 çay bardaği yardımıyla kesme işlemine başlayın(aşağıdan yukarı kesilecek). Ay şeklinde olacak. Tepsiye diz ve kızgın margarini üzerine dökün. Fırına sürüp pişirin. Sıcak baklavaya soğuk şerbeti dökün.
    Baklava Tarifleri,Pratik Baklava Tarifi,Pratik Baklava Tarifleri,Kolay Baklava Tatlısı,Koılay Baklava Yapılışı,Kolay Baklava Hamuru,Kolay Baklava Şerbetli Tatlı Tarifleri

    KOLAY BAKLAVA TARİFİ

    Konu Saati  22:00  |  in  Pratik Baklava Tarifleri  |  Devamı»

    Kolay Baklava Yapılışı,
    Kolay Baklava Tarifi
    Kolay Baklava Tarifi
    Baklava Tarifleri,Pratik Baklava Tarifi,Pratik Baklava Tarifleri,Kolay Baklava Tatlısı,Kolay Baklava Yapılışı,Kolay Baklava Hamuru,Kolay Baklava Şerbetli Tatlı Tarifleri
    Baklava genellikle Bayramlarda akla gelen bir tatlıdır. Çünkü yapımı oldukça zahmetlidir. Bu sebeple , bayram dışında pek tercih edilmez. Peki ben size kolay baklava tarifi vereceğim desem... Özel günlerinizde baklava yapımı tercihiniz olmazmıydı ? Pratik Baklava Tarifi için ;

    Kolay Baklava Yapımı İçin Gerekli Malzemeler (Kolay Baklava Hamuru)
    *2 yumurta(1 tanesinin beyazı cevize katılacak),
    *1 su bardağı yoğurt,
    *Yarım su bardağı sıvı yağ,
    *Alabildiğince un,
    *Üzeri için margarin,
    İç malzemesi:
    *Ceviz,
    *Yumurta beyazı,
    Şerbeti için:
    *Şeker,
    *Su,
    *Limon,
    Baklava Tarifleri,Pratik Baklava Tarifi,Pratik Baklava Tarifleri,Kolay Baklava Tatlısı,Koılay Baklava Yapılışı,Kolay Baklava Hamuru,Kolay Baklava Şerbetli Tatlı Tarifleri
    Hamuru tarife göre yoğurun. 22 tane beze olacak şekilde parçalara ayırın. Normal boyutta  hepsini nişastayla açıp aralarına nişasta dökerek, üst üste dizin. Sonra hepsini birlikte olabildiğince ince olacak şekilde açın. Açtığınız hamurun 1 tarafına hazırladığınız içi dökün(cevizle yumurta beyazı karışacak) diğer tarafını ise üzerine kapatın yarım ay şeklinde olacak. 1 çay bardaği yardımıyla kesme işlemine başlayın(aşağıdan yukarı kesilecek). Ay şeklinde olacak. Tepsiye diz ve kızgın margarini üzerine dökün. Fırına sürüp pişirin. Sıcak baklavaya soğuk şerbeti dökün.
    Baklava Tarifleri,Pratik Baklava Tarifi,Pratik Baklava Tarifleri,Kolay Baklava Tatlısı,Koılay Baklava Yapılışı,Kolay Baklava Hamuru,Kolay Baklava Şerbetli Tatlı Tarifleri

    0 yorum:

    Anneler emzirme sırasında yapılan hatalar bebeklerin canına mal olabiliyor.

    Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ercan Kırımi, özellikle ilk annelik dönemini yaşayan kişilerin bilgi eksikliği ve emzirme sırasında yaptıkları hatalar yüzünden bebeklerin hayatını kaybettiğini söyledi.

    Prof. Dr. Kırımi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yılda, yanlış emzirildiği için servise getirilen ve hayatını kaybeden yaklaşık 10 bebek vakası ile karşılaştıklarını söyledi.

    Özellikle bölgede annnelerin bebeklerini yatırarak emzirmesinin yaygın olan hatalı bir uygulama olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Kırımi, şunları kaydetti:

    ''Bazı anneler, geceleri bebeği yatağına alarak yatar pozisyonda emzirmeye çalışmaktadır. Bir müddet sonra anne yorgunluk ve uykusuzluktan dolayı kendinden geçmekte ve uyumaktadır. Anne uyurken bebeğin ağzında göğsü kalmaktadır. Uyku esnasında bebeğe doğru döndüğünde ya da bebeği göğsü ile sıkıştırdığında bebek nefes alamamakta ve hayatını kaybetmektedir.''

    Özellikle bazı genç anneler ile eğitimsiz olan ya da ilk annelik dönemini yaşayan kadınların, bebekleri hatalı emzirdiğini anlatan Prof. Dr. Kırımi, şöyle devam etti:

    ''Bebeği belli bir pozisyonda beslemek gerekmektedir. Eğer bebeğin nefes alma borusunu, nefes alma yollarını kapatırsanız bebek aniden nefes almaya çalışır. Bu arada ağzındaki süt, yemek borusu yerine nefes borusuna kaçar. Fazla miktarda süt kaçtığında da akciğerler sütle dolar ve bebek havasızlıktan ölür. Özellikle ilk annelik dönemini yaşayan kişilerin bilgi eksikliği ve emzirme sırasında yaptıkları hatalar yüzünden bebekler hayatını kaybetmektedir.''

    Prof. Dr. Ercan Kırımi, Sağlık Müdürlüğü, sağlık ocakları ve hastanelerde, doğru emzirme yöntemleri konusunda eğitim verildiğine işaret ederek, ''Gebe annelerimiz en azından sağlık ocaklarında emzirme teknikleri konusunda hazırlanan broşürleri ücretsiz alarak bu konuda doğru bilgi sahibi olabilirler'' diye konuştu.

    Kaynak:Leyditurk.com

    Anneler emzirirken dikkat edin

    Konu Saati  12:38  |  in  Anne- bebek  |  Devamı»

    Anneler emzirme sırasında yapılan hatalar bebeklerin canına mal olabiliyor.

    Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ercan Kırımi, özellikle ilk annelik dönemini yaşayan kişilerin bilgi eksikliği ve emzirme sırasında yaptıkları hatalar yüzünden bebeklerin hayatını kaybettiğini söyledi.

    Prof. Dr. Kırımi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yılda, yanlış emzirildiği için servise getirilen ve hayatını kaybeden yaklaşık 10 bebek vakası ile karşılaştıklarını söyledi.

    Özellikle bölgede annnelerin bebeklerini yatırarak emzirmesinin yaygın olan hatalı bir uygulama olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Kırımi, şunları kaydetti:

    ''Bazı anneler, geceleri bebeği yatağına alarak yatar pozisyonda emzirmeye çalışmaktadır. Bir müddet sonra anne yorgunluk ve uykusuzluktan dolayı kendinden geçmekte ve uyumaktadır. Anne uyurken bebeğin ağzında göğsü kalmaktadır. Uyku esnasında bebeğe doğru döndüğünde ya da bebeği göğsü ile sıkıştırdığında bebek nefes alamamakta ve hayatını kaybetmektedir.''

    Özellikle bazı genç anneler ile eğitimsiz olan ya da ilk annelik dönemini yaşayan kadınların, bebekleri hatalı emzirdiğini anlatan Prof. Dr. Kırımi, şöyle devam etti:

    ''Bebeği belli bir pozisyonda beslemek gerekmektedir. Eğer bebeğin nefes alma borusunu, nefes alma yollarını kapatırsanız bebek aniden nefes almaya çalışır. Bu arada ağzındaki süt, yemek borusu yerine nefes borusuna kaçar. Fazla miktarda süt kaçtığında da akciğerler sütle dolar ve bebek havasızlıktan ölür. Özellikle ilk annelik dönemini yaşayan kişilerin bilgi eksikliği ve emzirme sırasında yaptıkları hatalar yüzünden bebekler hayatını kaybetmektedir.''

    Prof. Dr. Ercan Kırımi, Sağlık Müdürlüğü, sağlık ocakları ve hastanelerde, doğru emzirme yöntemleri konusunda eğitim verildiğine işaret ederek, ''Gebe annelerimiz en azından sağlık ocaklarında emzirme teknikleri konusunda hazırlanan broşürleri ücretsiz alarak bu konuda doğru bilgi sahibi olabilirler'' diye konuştu.

    Kaynak:Leyditurk.com

    0 yorum:

    Burnunun şeklinden memnun olmayan ve bununla birlikte nefes alıp verme problemi olan hastalar estetik operasyona başvuruyor. Araştırmalar burun ameliyatlarının sadece estetik ve sağlık sorunlarını gidermekle kalmayıp, uykuları da etkilediğini gösteriyor.

    Burun ameliyatı olan hastalarıyla gerçekleştirdikleri araştırmanın çok önemli sonuçları gözler önüne serdiğini belirten Amerikan Hastanesi Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Bölümü'nden Prof. Dr. Reha Yavuzer, "Bu sonuçları bu sene Washington'da gerçeklestirilen Amerikan Estetik Cerrahi Derneği’nin toplantısında uluslararası platformda meslektaşlarımızla paylaştık. Yaptığımız bu çalışmada estetik amaçlı yapılan ameliyatlarda septum deviasyonunu düzelttiğimizde hastalarımızın uyku kalitesinde belirgin düzelme olduğunu tespit ettik. Bu beklenen bir bulguydu ancak bu çalışma hiç beklenmedik bir sonuç daha ortaya çıkardı. Sadece estetik girişimde bulunduğumuz burun ameliyatlarından sonra da objektif kriterlere bakılarak hastalarımızın uyku kalitesinde istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme tespit ettik. Bu özellik burun açılarında yaptığımız değişikliklere ve kişinin özgüveninin yükselmesiyle ilişkili olabilir. Nedeni ne olursa olsun bilimsel veriler estetik burun ameliyatlarının kişinin uyku kalitesinde bir artışa neden olduğunu ortaya çıkarttı" dedi.

    En Sık Yapılan Estetik Ameliyat

    Prof. Dr. Reha Yavuzer'in verdiği bilgilere göre, burun estetiğinin amacı, burnun şekli, büyüklüğü ve genel görüntüsünde değişiklikler yaparak burnu yüz ile uyumlu bir hale getirmektir. Burun estetiği ile burun uzaltabilir veya kısaltabilir, küçültebilir veya büyütebilir, şekli değiştirilebilir, kontüründe değişiklikler yapılabilir, burun deliklerini küçültülebilir, “kemer” olarak ifade ettiğimiz üst kısmındaki kemik yapı küçültülüp daha oyuk bir görüntü kazandırılabilir, kalkıklığı artırılabilir, ucu sivriltilebilir veya yuvarlaklaştırılabilir. Burnun kemik veya kıkırdak yapıları ile ilgili değişiklikler yapılabilir. Bütün bunların ne kadar ve ne şekilde gerçekleşeceği ancak kemik kıkırdak ve yumuşak dokuların doktor tarafından muayene edilmesinden sonra anlaşılabilir.
    Her insanın burun kemiğinin gözle görülür veya görülmez derecede eğri olması oldukça normaldir ve bu duruma sıkça rastlanır. Deviasyonu olan bir septum, eğer hava yollarını kapatacak derecede eğriyse nefes alma zorluğuna yol açabilir. Böyle bir durumda bu eğrilik burun estetiği operasyonu kapsamında düzeltilmektedir ki bu işleme septoplasti adı verilir. Ancak ne alerji ne de burun akmaları septoplasti ya da rinoplasti ile çözümlenemez.

    Kimler Burun Estetiği Yaptırıyor?

    Burun estetiği için uygun bir adayda aşağıdaki özelliklerden en az bir tanesi bulunur:

    • Burun yüze göre geniş veya uzundur.
    • Burun kemiği kırık ya da eğridir.
    • Kaza veya darbe gibi bir nedenden dolayı burnun şekli değişmiştir.
    • Burnun iki tarafında gözle görülür bir asimetri bulunmaktadır.
    • Yan profilden bakıldığında burun ucu düşüktür.
    • Burun delikleri burnun genel şekline uygun değildir.
    • Burun ile dudak arasındaki açı çok dar veya çok geniştir.
    • Burun sırtında kemer yapısı mevcuttur.

    Sık Sorulan Sorular

    - Burun estetiği ile kusursuz bir buruna kavuşmak mümkün mü?
    Unutulmamalıdır ki burun yapımız başlangıçta da mükemmel değildir. Hasta çoğunlukla kafasında bir burun şekli hayal eder; ancak burnun yeni şekli ancak eski şeklinde yapılan değişikliklere göre belirlenir, yani tıbbi yöntemlerle kişinin istediği bir burna milimetrik ölçümlerle ulaşması mümkün değildir.
    Bu nedenle ameliyattan en memnun kalan hastalar, burnunda yapılacak değişiklikler konusunda aşırı beklentileri olmayan, yüzüne yakışacak bir burun ile tatmin olma eğilimindeki hastalardır. Ayrıca burnun yeni şekliyle yüzün ifadesinde güzel bir değişiklik elde etmek mümkün olsa bile, yepyeni bir görüntüye kavuşmak mümkün değildir. Bütün bunları ameliyatı gerçekleştirecek olan hekim ile görüşmek, ameliyat sonrası hayal kırıklıklarını en aza indirmek açısından çok önemlidir.

    - Hasta adayının bir resimde beğendiği burunu elde etme şansı var mıdır?
    Burun estetiğinde elde edilmesi planlanan sonuç yüzün diğer organlarına yani çeneye, gözlere ve yanaklara uyumlu bir burundur. Bu nedenle bir başka kişide beğenilen burnun hasta adayında da aynı sonucu verme olasılığı çok düşüktür. Burun operasyonlarından en çok memnun olan hastalar, burnuyla ilgili spesifik olarak ne istediğini bilen ve operasyonun limitleri olduğunu kabullenen hastalardır. Aynı zamanda ameliyat sonrasında hayal ettikleri burna kavuşamama ihtimalini de göz önünde bulundurmaları gerekir. Bu nedenle ne istediğinden emin olmak ve hekimle iyi bir diyaloğa girmek çok önemlidir. Bunun yanı sıra hastanın kendi fotoğrafı üzerinde oynamak da yanıltıcı olabilmektedir; çünkü fotoğraf üzerinde yapılan değişiklikler elektronik ortamda, bilgisayar araç ve gereçleri ile ekran üzerinde yapılırken, ameliyat sırasında yapılan değişiklikler gerçek insan dokusunun üzerinde ve insan becerileri ile gerçekleştirilir. Dolayısıyla ekranda elde edilen “mükemmel” burna ameliyatla ulaşmak mümkün olmayabilir.

    - Burun estetiği ameliyatının riskleri nelerdir?
    Burun estetiği ameliyatı çoğunlukla burun kemiğinin uygun şekilde kesilmesiyle gerçekleştirildiği için oldukça komplike bir estetik operasyondur. Anesteziye ilişkin birtakım risklerin yanı sıra, burun operasyonunda kanama, enfeksiyon, akıntı, nefes alma güçlüğü ve nadiren koku almada geçici bir kayıp olabilmektedir. Burun kemik ve kıkırdaklarının en son şeklini almasından ve dikişlerin alınması/erimesinin ardından burun ucunun bir miktar düşmesi normaldir. Operasyon bu düşmeyi göze alarak gerçekleştirilmektedir.

    - İkinci bir operasyon geçirme olasılığı nedir?
    Bazı durumlarda hasta iyileşmesi ve benzeri bazı nedenlerden dolayı ya da hastanın istediği ikincil değişiklikler nedeniyle çoğunlukla lokal anestezi altında ikinci bir operasyona ihtiyaç duyulabilmektedir. İkinci bir operasyon için 6 ila 12 ay arasında değişen bir bekleme süresi olmalıdır.

    - Ameliyattan sonra bazı kişilerin burnu çok kalkık iken bazı kişilerinki daha düşük görünüyor, bunun sebebi nedir?
    Ameliyat sonrasında burnun alacağı şekli belirleyen en önemli faktörler kişinin kemik, kıkırdak ve yumuşak doku özelliklerinin yanı sıra iyileşme özellikleridir. Burnun alacağı son şekil tüm bu değişkenlerin bir araya gelmesiyle belirlenir. Bunun yanında kişinin ameliyat öncesinde belirttiği istekleri de burnun kalkıklığını ve şeklini belirlemektedir. Bazı kişiler daha doğal ve düz bir burnu tercih ederken bazı kişiler daha kalkık ve gösterişli bir burnu tercih etmektedir.

    - Ameliyat sonrası ne kadar ağrı oluyor?
    Ameliyat sonrasında sadece hafif bir ağrı beklenmektedir. Şişkinlik ve özellikle gözlerin altında morluk olması normaldir, ancak bu bölgelerde ağrı fazla hissedilmez. Göz ve çevresinde şişlik ve morluğu azaltmak amacıyla soğuk kompres uygulanabilir. Nefes almayı kolaylaştırmak için buhar uygulaması yapılabilir. Ameliyattan sonraki birkaç gün boyunca burundan biraz kan gelmesi normaldir.

    Burnum Güzel, Rüyalarım Daha Güzel...

    Konu Saati  12:32  |  in  sağlıklı yaşam  |  Devamı»

    Burnunun şeklinden memnun olmayan ve bununla birlikte nefes alıp verme problemi olan hastalar estetik operasyona başvuruyor. Araştırmalar burun ameliyatlarının sadece estetik ve sağlık sorunlarını gidermekle kalmayıp, uykuları da etkilediğini gösteriyor.

    Burun ameliyatı olan hastalarıyla gerçekleştirdikleri araştırmanın çok önemli sonuçları gözler önüne serdiğini belirten Amerikan Hastanesi Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Bölümü'nden Prof. Dr. Reha Yavuzer, "Bu sonuçları bu sene Washington'da gerçeklestirilen Amerikan Estetik Cerrahi Derneği’nin toplantısında uluslararası platformda meslektaşlarımızla paylaştık. Yaptığımız bu çalışmada estetik amaçlı yapılan ameliyatlarda septum deviasyonunu düzelttiğimizde hastalarımızın uyku kalitesinde belirgin düzelme olduğunu tespit ettik. Bu beklenen bir bulguydu ancak bu çalışma hiç beklenmedik bir sonuç daha ortaya çıkardı. Sadece estetik girişimde bulunduğumuz burun ameliyatlarından sonra da objektif kriterlere bakılarak hastalarımızın uyku kalitesinde istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme tespit ettik. Bu özellik burun açılarında yaptığımız değişikliklere ve kişinin özgüveninin yükselmesiyle ilişkili olabilir. Nedeni ne olursa olsun bilimsel veriler estetik burun ameliyatlarının kişinin uyku kalitesinde bir artışa neden olduğunu ortaya çıkarttı" dedi.

    En Sık Yapılan Estetik Ameliyat

    Prof. Dr. Reha Yavuzer'in verdiği bilgilere göre, burun estetiğinin amacı, burnun şekli, büyüklüğü ve genel görüntüsünde değişiklikler yaparak burnu yüz ile uyumlu bir hale getirmektir. Burun estetiği ile burun uzaltabilir veya kısaltabilir, küçültebilir veya büyütebilir, şekli değiştirilebilir, kontüründe değişiklikler yapılabilir, burun deliklerini küçültülebilir, “kemer” olarak ifade ettiğimiz üst kısmındaki kemik yapı küçültülüp daha oyuk bir görüntü kazandırılabilir, kalkıklığı artırılabilir, ucu sivriltilebilir veya yuvarlaklaştırılabilir. Burnun kemik veya kıkırdak yapıları ile ilgili değişiklikler yapılabilir. Bütün bunların ne kadar ve ne şekilde gerçekleşeceği ancak kemik kıkırdak ve yumuşak dokuların doktor tarafından muayene edilmesinden sonra anlaşılabilir.
    Her insanın burun kemiğinin gözle görülür veya görülmez derecede eğri olması oldukça normaldir ve bu duruma sıkça rastlanır. Deviasyonu olan bir septum, eğer hava yollarını kapatacak derecede eğriyse nefes alma zorluğuna yol açabilir. Böyle bir durumda bu eğrilik burun estetiği operasyonu kapsamında düzeltilmektedir ki bu işleme septoplasti adı verilir. Ancak ne alerji ne de burun akmaları septoplasti ya da rinoplasti ile çözümlenemez.

    Kimler Burun Estetiği Yaptırıyor?

    Burun estetiği için uygun bir adayda aşağıdaki özelliklerden en az bir tanesi bulunur:

    • Burun yüze göre geniş veya uzundur.
    • Burun kemiği kırık ya da eğridir.
    • Kaza veya darbe gibi bir nedenden dolayı burnun şekli değişmiştir.
    • Burnun iki tarafında gözle görülür bir asimetri bulunmaktadır.
    • Yan profilden bakıldığında burun ucu düşüktür.
    • Burun delikleri burnun genel şekline uygun değildir.
    • Burun ile dudak arasındaki açı çok dar veya çok geniştir.
    • Burun sırtında kemer yapısı mevcuttur.

    Sık Sorulan Sorular

    - Burun estetiği ile kusursuz bir buruna kavuşmak mümkün mü?
    Unutulmamalıdır ki burun yapımız başlangıçta da mükemmel değildir. Hasta çoğunlukla kafasında bir burun şekli hayal eder; ancak burnun yeni şekli ancak eski şeklinde yapılan değişikliklere göre belirlenir, yani tıbbi yöntemlerle kişinin istediği bir burna milimetrik ölçümlerle ulaşması mümkün değildir.
    Bu nedenle ameliyattan en memnun kalan hastalar, burnunda yapılacak değişiklikler konusunda aşırı beklentileri olmayan, yüzüne yakışacak bir burun ile tatmin olma eğilimindeki hastalardır. Ayrıca burnun yeni şekliyle yüzün ifadesinde güzel bir değişiklik elde etmek mümkün olsa bile, yepyeni bir görüntüye kavuşmak mümkün değildir. Bütün bunları ameliyatı gerçekleştirecek olan hekim ile görüşmek, ameliyat sonrası hayal kırıklıklarını en aza indirmek açısından çok önemlidir.

    - Hasta adayının bir resimde beğendiği burunu elde etme şansı var mıdır?
    Burun estetiğinde elde edilmesi planlanan sonuç yüzün diğer organlarına yani çeneye, gözlere ve yanaklara uyumlu bir burundur. Bu nedenle bir başka kişide beğenilen burnun hasta adayında da aynı sonucu verme olasılığı çok düşüktür. Burun operasyonlarından en çok memnun olan hastalar, burnuyla ilgili spesifik olarak ne istediğini bilen ve operasyonun limitleri olduğunu kabullenen hastalardır. Aynı zamanda ameliyat sonrasında hayal ettikleri burna kavuşamama ihtimalini de göz önünde bulundurmaları gerekir. Bu nedenle ne istediğinden emin olmak ve hekimle iyi bir diyaloğa girmek çok önemlidir. Bunun yanı sıra hastanın kendi fotoğrafı üzerinde oynamak da yanıltıcı olabilmektedir; çünkü fotoğraf üzerinde yapılan değişiklikler elektronik ortamda, bilgisayar araç ve gereçleri ile ekran üzerinde yapılırken, ameliyat sırasında yapılan değişiklikler gerçek insan dokusunun üzerinde ve insan becerileri ile gerçekleştirilir. Dolayısıyla ekranda elde edilen “mükemmel” burna ameliyatla ulaşmak mümkün olmayabilir.

    - Burun estetiği ameliyatının riskleri nelerdir?
    Burun estetiği ameliyatı çoğunlukla burun kemiğinin uygun şekilde kesilmesiyle gerçekleştirildiği için oldukça komplike bir estetik operasyondur. Anesteziye ilişkin birtakım risklerin yanı sıra, burun operasyonunda kanama, enfeksiyon, akıntı, nefes alma güçlüğü ve nadiren koku almada geçici bir kayıp olabilmektedir. Burun kemik ve kıkırdaklarının en son şeklini almasından ve dikişlerin alınması/erimesinin ardından burun ucunun bir miktar düşmesi normaldir. Operasyon bu düşmeyi göze alarak gerçekleştirilmektedir.

    - İkinci bir operasyon geçirme olasılığı nedir?
    Bazı durumlarda hasta iyileşmesi ve benzeri bazı nedenlerden dolayı ya da hastanın istediği ikincil değişiklikler nedeniyle çoğunlukla lokal anestezi altında ikinci bir operasyona ihtiyaç duyulabilmektedir. İkinci bir operasyon için 6 ila 12 ay arasında değişen bir bekleme süresi olmalıdır.

    - Ameliyattan sonra bazı kişilerin burnu çok kalkık iken bazı kişilerinki daha düşük görünüyor, bunun sebebi nedir?
    Ameliyat sonrasında burnun alacağı şekli belirleyen en önemli faktörler kişinin kemik, kıkırdak ve yumuşak doku özelliklerinin yanı sıra iyileşme özellikleridir. Burnun alacağı son şekil tüm bu değişkenlerin bir araya gelmesiyle belirlenir. Bunun yanında kişinin ameliyat öncesinde belirttiği istekleri de burnun kalkıklığını ve şeklini belirlemektedir. Bazı kişiler daha doğal ve düz bir burnu tercih ederken bazı kişiler daha kalkık ve gösterişli bir burnu tercih etmektedir.

    - Ameliyat sonrası ne kadar ağrı oluyor?
    Ameliyat sonrasında sadece hafif bir ağrı beklenmektedir. Şişkinlik ve özellikle gözlerin altında morluk olması normaldir, ancak bu bölgelerde ağrı fazla hissedilmez. Göz ve çevresinde şişlik ve morluğu azaltmak amacıyla soğuk kompres uygulanabilir. Nefes almayı kolaylaştırmak için buhar uygulaması yapılabilir. Ameliyattan sonraki birkaç gün boyunca burundan biraz kan gelmesi normaldir.

    0 yorum:

    Sanal kütüphane ve bilgi bankası konumundaki rakipsiz online ansiklopedi Wikipedia gelişmekte olan ülkelere yönelik Wikimedia Vakfı tarafından oluşturulan "Wikipedia Zero" projesi kapsamında başlatılan ve halihazırda bazı ülkelerde kullanımaya başlanan bir sosyal sorumluluk projesi aslında.



    Wikipedia Zero



    Mobil Operatörler ile yapılacak anlaşma sayesinde Wikipedia'nın çok daha hafif ve daha

    Wikipedia Zero Nedir?

    Konu Saati  12:31  |  in  Wikipedia  |  Devamı»

    Sanal kütüphane ve bilgi bankası konumundaki rakipsiz online ansiklopedi Wikipedia gelişmekte olan ülkelere yönelik Wikimedia Vakfı tarafından oluşturulan "Wikipedia Zero" projesi kapsamında başlatılan ve halihazırda bazı ülkelerde kullanımaya başlanan bir sosyal sorumluluk projesi aslında.



    Wikipedia Zero



    Mobil Operatörler ile yapılacak anlaşma sayesinde Wikipedia'nın çok daha hafif ve daha

    0 yorum:

    26 Şubat 2013 Salı

    Düşük Kaşlar İçin Makyaj Hileleri
    Makyaj Hileleri
    Makyaj Hileleri
    Düşük Kaşlar İçin Makyaj Hileleri,Makyaj Hilesi,Makyaj Hileleri Göz,Makyaj Hileleri,Makyaj Hileleri Burun,Makyaj Hileleri Büyük Burun,Makyaj Hileleri Dudak
    Makyaj, en çok kadınların ve son dönemlerde erkeklerin, yüzlerinde beğenmedikleri veya rahatsız oldukları kusurları örmek amacı ile kullanılıyor. Eğer sizlerde, bazı yüz kusurlarını gizlemek için, makyajdan yardım almak istiyorsanız, makalemizi iyi okumanızı tavsiye ediyor. Çünkü, sizlere, çok sihirli güzellik sırları vereceğiz.

    Düşük Kaşlar İçin Makyaj Hileleri,Makyaj Hilesi,Makyaj Hileleri Göz,Makyaj Hileleri,Makyaj Hileleri Burun,Makyaj Hileleri Büyük Burun,Makyaj Hileleri Dudak
    Düşük kaşlar :Kaşlarınız bir türlü söz dinlemiyorsa ve sürekli şekilsiz duruyor, aşağıya doğru düşüyorsa üzülmeyin; çünkü bunun da çaresi var. Yapmanız gereken yeni bir diş fırçasını elinize alıp, kaşlarınızı yukan doğru fırçalamak. Sert bir şekilde kaşlarınızı fırçaladıktan sonra elinize biraz jöle alın ve kaşlarınızın üzerine iyice bastırın. Sonra kaşlarınızı tekrar fırçalayarak jöle kalıntılarım alın.
    Hokka burun :Herkesin hokka gibi bir burnu olmayabilir. Eğer burnunuzdan şikâyetiniz varsa dikkati başka yerlere çekmeniz gerekir. Bunun için gözlerinizi, dudaklarınızı ve elmacık kemiklerinizi ortaya çıkaran bir makyaj yapabilirsiniz. Dudaklarınıza koyu renkli bir ruj sürerseniz, dikkat yüzünüzün tam ortasına çekilecektir; bu nedenle dudağınıza açık tonda bir ruj sürmelisiniz. Gözlerinizin altı mor olursa, bu durumda burnunuz daha sivri görünecektir. Eğer böyle bir sorununuz varsa kapatıcınızı mümkün olduğu kadar çok sürmeli ve morlukları kapatmalısınız. Göz makyajınızı maskara ve farla dikkat çekici hale getirdikten sonra, elmacık kemiklerinizi ortaya çıkaracak teninize uygun bir allık sürmeyi de unutmamalısınız.
    Canlı gözler :Gözleriniz çok çukur görünüyorsa, doğru makyajla bu durumu düzeltebilirsiniz. Yorgun görüntünüzden kurtulmak için pırıltılı bir göz fan kullanmalısınız. Daha sonra göz kapağınızın üzerine bir eyeliner çekin. Gözleriniz birbirinize çok yalan duruyorsa, açık tonda bir göz farını gözün iç kösesinden ortasına kadar sürün. Ortadan dış köşeye kadarsa koyu tonda bir far sürün. Göz çevrenizde çok fazla çizgi varsa kapatıcınızı bir fırçanın üzerine boşaltın ve çizgilerin üzerinden geçin. Fondöteninizin kapatıcınızdan daha açık tonda olmasına dikkat edin.
    Kısa boyun :Boynunuzun kısa olduğunu düşünüyorsanız yapmanız gereken şey aslında çok basit; küpe takmak. Bu dikkati omuzlarınızdan yüzünüze doğru çekmenizi sağlayacaktır.
    Çıkık çene :Eğer çenenizin çıkık olduğundan şikâyetçiyseniz, daha güzel görünmesi için yapmanız gereken, bütün yüzünüze uyguladığınız pudra ya da fondötenden iki ton daha koyusunu çenenize ve boynunuza uygulamak. Boynunuza da uygulamanızın nedeni aradaki farkın dikkat çekmemesi için... Bu makyajı uyguladığınızda gözlerinizi de biraz daha fazla öne çıkartmalısınız. Bunun için kirpiklerinizi kıvırın ve maskara sürün. Ayrıca, dudaklarınızı öne çıkaracak canlı renkte rujlar tercih edin; böylece çeneniz belirginliğini yitirecektir.
    Yuvarlak yüz :Yuvarlak bir yüze sahipseniz, elmacık kemiklerinizi biraz geri plana itmekte yarar var demektir. Bunun için şakaklarınıza, elmacık kemiklerinize ve çene altınıza büyük bir allık fırçası yardımıyla bronz allık sürün. Daha açık renk pudrayla abımızı, burnunuzu ve çene ucunuzu vurgulayın.
    İnce dudaklar :İlk kuralı unutmamanız gerekiyor. Eğer dudaklarınız inceyse, dudak çevresini kalemle çizmek sadece dudaklarınızı büyütmeye çalıştığınızı gösterir. Dudaklarınızı kalın göstermek için açık tonda bir dudak kalemi alın ve doğal dudak çizginizi belli olmayacak şekilde çizin. Daha sonra dudağınızın içini de o kalemle boyayın ya da kalemle aynı tonda bir ruj sürün.
    Düşük Kaşlar İçin Makyaj Hileleri,Makyaj Hilesi,Makyaj Hileleri Göz,Makyaj Hileleri,Makyaj Hileleri Burun,Makyaj Hileleri Büyük Burun,Makyaj Hileleri Dudak

    MAKYAJ HİLELERİ

    Konu Saati  22:00  |  in  Makyaj Hilesi  |  Devamı»

    Düşük Kaşlar İçin Makyaj Hileleri
    Makyaj Hileleri
    Makyaj Hileleri
    Düşük Kaşlar İçin Makyaj Hileleri,Makyaj Hilesi,Makyaj Hileleri Göz,Makyaj Hileleri,Makyaj Hileleri Burun,Makyaj Hileleri Büyük Burun,Makyaj Hileleri Dudak
    Makyaj, en çok kadınların ve son dönemlerde erkeklerin, yüzlerinde beğenmedikleri veya rahatsız oldukları kusurları örmek amacı ile kullanılıyor. Eğer sizlerde, bazı yüz kusurlarını gizlemek için, makyajdan yardım almak istiyorsanız, makalemizi iyi okumanızı tavsiye ediyor. Çünkü, sizlere, çok sihirli güzellik sırları vereceğiz.

    Düşük Kaşlar İçin Makyaj Hileleri,Makyaj Hilesi,Makyaj Hileleri Göz,Makyaj Hileleri,Makyaj Hileleri Burun,Makyaj Hileleri Büyük Burun,Makyaj Hileleri Dudak
    Düşük kaşlar :Kaşlarınız bir türlü söz dinlemiyorsa ve sürekli şekilsiz duruyor, aşağıya doğru düşüyorsa üzülmeyin; çünkü bunun da çaresi var. Yapmanız gereken yeni bir diş fırçasını elinize alıp, kaşlarınızı yukan doğru fırçalamak. Sert bir şekilde kaşlarınızı fırçaladıktan sonra elinize biraz jöle alın ve kaşlarınızın üzerine iyice bastırın. Sonra kaşlarınızı tekrar fırçalayarak jöle kalıntılarım alın.
    Hokka burun :Herkesin hokka gibi bir burnu olmayabilir. Eğer burnunuzdan şikâyetiniz varsa dikkati başka yerlere çekmeniz gerekir. Bunun için gözlerinizi, dudaklarınızı ve elmacık kemiklerinizi ortaya çıkaran bir makyaj yapabilirsiniz. Dudaklarınıza koyu renkli bir ruj sürerseniz, dikkat yüzünüzün tam ortasına çekilecektir; bu nedenle dudağınıza açık tonda bir ruj sürmelisiniz. Gözlerinizin altı mor olursa, bu durumda burnunuz daha sivri görünecektir. Eğer böyle bir sorununuz varsa kapatıcınızı mümkün olduğu kadar çok sürmeli ve morlukları kapatmalısınız. Göz makyajınızı maskara ve farla dikkat çekici hale getirdikten sonra, elmacık kemiklerinizi ortaya çıkaracak teninize uygun bir allık sürmeyi de unutmamalısınız.
    Canlı gözler :Gözleriniz çok çukur görünüyorsa, doğru makyajla bu durumu düzeltebilirsiniz. Yorgun görüntünüzden kurtulmak için pırıltılı bir göz fan kullanmalısınız. Daha sonra göz kapağınızın üzerine bir eyeliner çekin. Gözleriniz birbirinize çok yalan duruyorsa, açık tonda bir göz farını gözün iç kösesinden ortasına kadar sürün. Ortadan dış köşeye kadarsa koyu tonda bir far sürün. Göz çevrenizde çok fazla çizgi varsa kapatıcınızı bir fırçanın üzerine boşaltın ve çizgilerin üzerinden geçin. Fondöteninizin kapatıcınızdan daha açık tonda olmasına dikkat edin.
    Kısa boyun :Boynunuzun kısa olduğunu düşünüyorsanız yapmanız gereken şey aslında çok basit; küpe takmak. Bu dikkati omuzlarınızdan yüzünüze doğru çekmenizi sağlayacaktır.
    Çıkık çene :Eğer çenenizin çıkık olduğundan şikâyetçiyseniz, daha güzel görünmesi için yapmanız gereken, bütün yüzünüze uyguladığınız pudra ya da fondötenden iki ton daha koyusunu çenenize ve boynunuza uygulamak. Boynunuza da uygulamanızın nedeni aradaki farkın dikkat çekmemesi için... Bu makyajı uyguladığınızda gözlerinizi de biraz daha fazla öne çıkartmalısınız. Bunun için kirpiklerinizi kıvırın ve maskara sürün. Ayrıca, dudaklarınızı öne çıkaracak canlı renkte rujlar tercih edin; böylece çeneniz belirginliğini yitirecektir.
    Yuvarlak yüz :Yuvarlak bir yüze sahipseniz, elmacık kemiklerinizi biraz geri plana itmekte yarar var demektir. Bunun için şakaklarınıza, elmacık kemiklerinize ve çene altınıza büyük bir allık fırçası yardımıyla bronz allık sürün. Daha açık renk pudrayla abımızı, burnunuzu ve çene ucunuzu vurgulayın.
    İnce dudaklar :İlk kuralı unutmamanız gerekiyor. Eğer dudaklarınız inceyse, dudak çevresini kalemle çizmek sadece dudaklarınızı büyütmeye çalıştığınızı gösterir. Dudaklarınızı kalın göstermek için açık tonda bir dudak kalemi alın ve doğal dudak çizginizi belli olmayacak şekilde çizin. Daha sonra dudağınızın içini de o kalemle boyayın ya da kalemle aynı tonda bir ruj sürün.
    Düşük Kaşlar İçin Makyaj Hileleri,Makyaj Hilesi,Makyaj Hileleri Göz,Makyaj Hileleri,Makyaj Hileleri Burun,Makyaj Hileleri Büyük Burun,Makyaj Hileleri Dudak

    0 yorum:

    25 Şubat 2013 Pazartesi

    Suna Dumankaya Yağlı Saçlar
    Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler
    Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler
    Suna Dumankaya Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler,Yağlı Saçlara Çözüm, Yağlı Saçlar İçin,Yağlı Saçlar İçin kesin Çözüm
    Saçlarınız yağlı mı? Ya saçlarınızı her gün yıkamanız gerekecek, ya da uygun bir bakım kürü ile, saçlarınızın çok sık yağlanmasını önleyeceksiniz. Sizlerle, Suna Dumankayanın yağlı saçlar için Kesin çözümler sunan önerilerinden bazılarını paylaşmak istiyoruz.

    Gerekli Malzemeler ;
    * 10 gram kadar ıhlamur çiçeğini,
    * 1 LT su,
    * Lİmon Kabuğu Rendesi,
    * 1 Çorba Kaşığı Elme Sirkesi,
    Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlara Çözüm, Yağlı Saçlar İçin,Yağlı Saçlar İçin kesin Çözüm,Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler
    Ihlamuru içine limon kabuğu rendesini koyun. Suyu bir kapta kaynatın. Kaynama süresine geldiğinde, çay gibi demleyin. 5-10 dakika bekledikten sonra, süzün. Son olarak elma sirkesini ekleyin. Saç diplerine masaj yaparak uygulayın. 1 saat beklettikten sonra ılık su ile durulayın..
    Suna Dumankaya, yağlı saçlar için bir kaç öneride daha bulunuyor.
    * Öncelikle baharattan uzak durmalısınız. Baharatlı yiyecekler, saçların yağlanmasına neden olur.
    * 1 fincan maden suyu, 1 çorba kaşığı elma sirkesi, 1 çorba kaşığı polen tozu, 1 çay kaşığı deniz tuzu karışımını saç dibine sürdüğümüz zaman, saç diplerinin hem beslenmesini sağlarız, hem de çok fazla yağlanmasını önleriz. Eğer kepek varsa onu da gideriyor. Maden suyunun zaten mineral olduğunu hep söylerim. Yararlanmamız gerektiğine inanıyorum.
    Suna Dumankaya Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler,Yağlı Saçlara Çözüm, Yağlı Saçlar İçin,Yağlı Saçlar İçin kesin Çözüm

    YAĞLI SAÇLAR İÇİN KESİN ÇÖZÜMLER

    Konu Saati  22:00  |  in  Yağlı Saçlara Çözüm  |  Devamı»

    Suna Dumankaya Yağlı Saçlar
    Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler
    Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler
    Suna Dumankaya Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler,Yağlı Saçlara Çözüm, Yağlı Saçlar İçin,Yağlı Saçlar İçin kesin Çözüm
    Saçlarınız yağlı mı? Ya saçlarınızı her gün yıkamanız gerekecek, ya da uygun bir bakım kürü ile, saçlarınızın çok sık yağlanmasını önleyeceksiniz. Sizlerle, Suna Dumankayanın yağlı saçlar için Kesin çözümler sunan önerilerinden bazılarını paylaşmak istiyoruz.

    Gerekli Malzemeler ;
    * 10 gram kadar ıhlamur çiçeğini,
    * 1 LT su,
    * Lİmon Kabuğu Rendesi,
    * 1 Çorba Kaşığı Elme Sirkesi,
    Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlara Çözüm, Yağlı Saçlar İçin,Yağlı Saçlar İçin kesin Çözüm,Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler
    Ihlamuru içine limon kabuğu rendesini koyun. Suyu bir kapta kaynatın. Kaynama süresine geldiğinde, çay gibi demleyin. 5-10 dakika bekledikten sonra, süzün. Son olarak elma sirkesini ekleyin. Saç diplerine masaj yaparak uygulayın. 1 saat beklettikten sonra ılık su ile durulayın..
    Suna Dumankaya, yağlı saçlar için bir kaç öneride daha bulunuyor.
    * Öncelikle baharattan uzak durmalısınız. Baharatlı yiyecekler, saçların yağlanmasına neden olur.
    * 1 fincan maden suyu, 1 çorba kaşığı elma sirkesi, 1 çorba kaşığı polen tozu, 1 çay kaşığı deniz tuzu karışımını saç dibine sürdüğümüz zaman, saç diplerinin hem beslenmesini sağlarız, hem de çok fazla yağlanmasını önleriz. Eğer kepek varsa onu da gideriyor. Maden suyunun zaten mineral olduğunu hep söylerim. Yararlanmamız gerektiğine inanıyorum.
    Suna Dumankaya Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlar,Yağlı Saçlar İçin Kesin Çözümler,Yağlı Saçlara Çözüm, Yağlı Saçlar İçin,Yağlı Saçlar İçin kesin Çözüm

    0 yorum:

    Mutlu ve sağlıklı bir ilişki yaşamak yaşam kalitenizi arttırır, hayata bakış açınızı değiştirir...

    Sağlıklı ve mutlu bir ilişki nasıl yaşanır? Hayat şartları, zamanın getirdiği ve gerektirdiği prensipler, kişisel egolar... Uzun ve mutlu bir ilişki yaşamanın ilk adımını atın!

    Akıllıca bir partner seçin. Birçok nedenle insanlar bizimle ilgilenir ama biz, bize en yakın olan kişiyi seçmeliyiz. İlk önce bir arkadaş olarak potansiyel sevgili adayınızı değerlendirin. Karakterine, kişiliğine, değerlerine, cömertliğine, ruhuna, sözlerine ve eylemlerine bakın. Diğer insanlarla olan ilişkilerini gözlemleyin.

    İlişkiler hakkındaki inançlarını, düşüncelerini öğrenin. Farklı insanlarla yaşadığı ilişkiler hakkında sık sık çatışan inançlara mı sahip? Onlar hakkında kötü konuşuyor mu? Onları aldatmış mı?

    Seksi, sevgi ile karıştırmayın. Özellikle ilişkinin başında, cinsel cazibe ve keyif sık sık aşk ile karıştırılmaktadır.

    Birbirinizin ihtiyaçlarını bilin ve onlar için açıkça konuşun. İlişkiler kişilerin kendilerini tatmin yolu değildir. Bir çok kişi, özellikle de kadınlar ihtiyaçlarını  bildirmekten korkarlar. Bunun sonucu olarak duygularını gizlerler ve maske takarlar. Sonucunda sevgilisinin ne istediğini bilmeyen ve anlamayan bir adam, mutsuz ve mutlu numarası yapan bir kadın. Yakınlık, dürüstlük olmadan oluşmaz.

    Saygı, saygı, saygı... Sevgilinizle her zaman saygınızı korumalısınız. Böylece ilişki içinde veya dışında birbirinizi asla kaybetmezseniz. Saygı bir ilişki için şarttır.

    Farklı bakış açılarınızı kabul edin. İkinizde eşsiz bireyler olduğunuz için farklılıklar ilişkiye hem güç hem de bir takım değerler kazandıracaktır.

    Tartışmaya başlamadan önce keşfedin. İstemediğiniz bir şey yaptığından bunu neden yaptığını sorun. Ve anlamaya çalışın.

    Gerçekten karar vermeden birbirinizin kaygılarını ve şikayetlerini dinleyin.

    Uzun menzilli bir ilişki görünümü alın. Evlilik, birlikte gelecek geçirmek için bir anlaşmadır. Hayallerinizi sürekli olarak güncelleyin. İlişkinin her döneminde birbirinize ne istediğinizi sorun ve cevapları kabullenin.

    Seks yapmayı ihmal etmeyin. İyi ve düzenli seks kişilerin birbirlerine olan bağını pekiştirir. Tarafların birbirlerini tanımasına izin verir.

    Sağlıklı aşk hayatı için yapmanız gerekenler

    Konu Saati  13:01  |  in  Yaşam  |  Devamı»

    Mutlu ve sağlıklı bir ilişki yaşamak yaşam kalitenizi arttırır, hayata bakış açınızı değiştirir...

    Sağlıklı ve mutlu bir ilişki nasıl yaşanır? Hayat şartları, zamanın getirdiği ve gerektirdiği prensipler, kişisel egolar... Uzun ve mutlu bir ilişki yaşamanın ilk adımını atın!

    Akıllıca bir partner seçin. Birçok nedenle insanlar bizimle ilgilenir ama biz, bize en yakın olan kişiyi seçmeliyiz. İlk önce bir arkadaş olarak potansiyel sevgili adayınızı değerlendirin. Karakterine, kişiliğine, değerlerine, cömertliğine, ruhuna, sözlerine ve eylemlerine bakın. Diğer insanlarla olan ilişkilerini gözlemleyin.

    İlişkiler hakkındaki inançlarını, düşüncelerini öğrenin. Farklı insanlarla yaşadığı ilişkiler hakkında sık sık çatışan inançlara mı sahip? Onlar hakkında kötü konuşuyor mu? Onları aldatmış mı?

    Seksi, sevgi ile karıştırmayın. Özellikle ilişkinin başında, cinsel cazibe ve keyif sık sık aşk ile karıştırılmaktadır.

    Birbirinizin ihtiyaçlarını bilin ve onlar için açıkça konuşun. İlişkiler kişilerin kendilerini tatmin yolu değildir. Bir çok kişi, özellikle de kadınlar ihtiyaçlarını  bildirmekten korkarlar. Bunun sonucu olarak duygularını gizlerler ve maske takarlar. Sonucunda sevgilisinin ne istediğini bilmeyen ve anlamayan bir adam, mutsuz ve mutlu numarası yapan bir kadın. Yakınlık, dürüstlük olmadan oluşmaz.

    Saygı, saygı, saygı... Sevgilinizle her zaman saygınızı korumalısınız. Böylece ilişki içinde veya dışında birbirinizi asla kaybetmezseniz. Saygı bir ilişki için şarttır.

    Farklı bakış açılarınızı kabul edin. İkinizde eşsiz bireyler olduğunuz için farklılıklar ilişkiye hem güç hem de bir takım değerler kazandıracaktır.

    Tartışmaya başlamadan önce keşfedin. İstemediğiniz bir şey yaptığından bunu neden yaptığını sorun. Ve anlamaya çalışın.

    Gerçekten karar vermeden birbirinizin kaygılarını ve şikayetlerini dinleyin.

    Uzun menzilli bir ilişki görünümü alın. Evlilik, birlikte gelecek geçirmek için bir anlaşmadır. Hayallerinizi sürekli olarak güncelleyin. İlişkinin her döneminde birbirinize ne istediğinizi sorun ve cevapları kabullenin.

    Seks yapmayı ihmal etmeyin. İyi ve düzenli seks kişilerin birbirlerine olan bağını pekiştirir. Tarafların birbirlerini tanımasına izin verir.

    0 yorum:

    24 Şubat 2013 Pazar

    Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır
    Terbiyeli Şehriye Çorbası
     Terbiyeli Şehriye Çorbası
    Terbiyeli Şehriye,Terbiyeli Şehriye Çorba,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifleri,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi,Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır,Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı,Terbiyeli Şehriye Çorbası
    Bu gün sizlere vereceğimiz tarifi, her daim sofralarınızda sunabilrsiniz. Gerçekten çok lezzetli ve faydalı bir çorba. Terbiyeli Şehriye Çorbası... Hiç denemediyseniz, mutlaka deneyin derim. Özellikle çocuklar için harika bir tercih...

    Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi,Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır,Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı,Terbiyeli Şehriye Çorbası,Terbiyeli Şehriye,Terbiyeli Şehriye Çorba,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifleri Çorbamızın tarifini vermeden önce, malzemerlimizi sayalım..
    Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi İçin Gerekli Malzemeler ;
    *8 su bardağı tavuk suyu,
    *Yarım su bardağı tel şehriye,
    *1 çorba kaşığı salça,
    *Tuz,
    *Kıyılmış maydonoz,
    *Nane, pulbiber,
    Terbiyesi için;
    *1 yumurta sarısı,
    *Yarım limon suyu,
    *2 çorba kaşığı un,
    *2 çorba kaşığı yoğurt,
    Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi,Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır,Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı,Terbiyeli Şehriye Çorbası,Terbiyeli Şehriye,Terbiyeli Şehriye Çorba,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifleri
    Az miktar sıvı yağda, salçayı kavurup, tavuk suyunu üzerine ekleyin. Tuzunu atın. AKaynamaya başlayınca, şehriyeleri ilave edin. Şehriyeler 10-15 dakika pişsin. Siz bu arada terbiyesi için hazırlıklara başlayın. Çorbanın terbiyesi için verilen malzemerli karıştırın. Çorbadan azar azar alacağınız miktarlarla terbiyeyi alıştırın ki, kesilmesin. İnce kıydığınız maydonuzları ve baharıtı da terbiye ile birlikte çorbanın içine ilave edin. 2-3 dakika daha pişirdikten sonra altını kapatın. Sıcak veya ılık olarak servis edin.. Afiyet olsun..
    Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi,Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır,Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı,Terbiyeli Şehriye Çorbası,Terbiyeli Şehriye,Terbiyeli Şehriye Çorba,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifleri

    TERBİYELİ ŞEHRİYE ÇORBASI

    Konu Saati  22:00  |  in  Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı  |  Devamı»

    Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır
    Terbiyeli Şehriye Çorbası
     Terbiyeli Şehriye Çorbası
    Terbiyeli Şehriye,Terbiyeli Şehriye Çorba,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifleri,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi,Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır,Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı,Terbiyeli Şehriye Çorbası
    Bu gün sizlere vereceğimiz tarifi, her daim sofralarınızda sunabilrsiniz. Gerçekten çok lezzetli ve faydalı bir çorba. Terbiyeli Şehriye Çorbası... Hiç denemediyseniz, mutlaka deneyin derim. Özellikle çocuklar için harika bir tercih...

    Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi,Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır,Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı,Terbiyeli Şehriye Çorbası,Terbiyeli Şehriye,Terbiyeli Şehriye Çorba,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifleri Çorbamızın tarifini vermeden önce, malzemerlimizi sayalım..
    Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi İçin Gerekli Malzemeler ;
    *8 su bardağı tavuk suyu,
    *Yarım su bardağı tel şehriye,
    *1 çorba kaşığı salça,
    *Tuz,
    *Kıyılmış maydonoz,
    *Nane, pulbiber,
    Terbiyesi için;
    *1 yumurta sarısı,
    *Yarım limon suyu,
    *2 çorba kaşığı un,
    *2 çorba kaşığı yoğurt,
    Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi,Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır,Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı,Terbiyeli Şehriye Çorbası,Terbiyeli Şehriye,Terbiyeli Şehriye Çorba,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifleri
    Az miktar sıvı yağda, salçayı kavurup, tavuk suyunu üzerine ekleyin. Tuzunu atın. AKaynamaya başlayınca, şehriyeleri ilave edin. Şehriyeler 10-15 dakika pişsin. Siz bu arada terbiyesi için hazırlıklara başlayın. Çorbanın terbiyesi için verilen malzemerli karıştırın. Çorbadan azar azar alacağınız miktarlarla terbiyeyi alıştırın ki, kesilmesin. İnce kıydığınız maydonuzları ve baharıtı da terbiye ile birlikte çorbanın içine ilave edin. 2-3 dakika daha pişirdikten sonra altını kapatın. Sıcak veya ılık olarak servis edin.. Afiyet olsun..
    Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifi,Terbiyeli Şehriye Çorbası Nasıl Yapılır,Terbiyeli Şehriye Çorbası Yapılışı,Terbiyeli Şehriye Çorbası,Terbiyeli Şehriye,Terbiyeli Şehriye Çorba,Terbiyeli Şehriye Çorbası Tarifleri

    0 yorum:

    Gece uyurken altını ıslatan çocuğunuza kızıp, sorunu onda aramayın. Çünkü bilimsel araştırmalar; genellikle altını ıslatan çocukların anne babalarının da aynı problemi ebeveynlerine yaşatmış olduğu gösteriyor.

    Böbrek ve idrar yolu enfeksiyonları, şeker hastalığı gibi etkenler de çocukların alt ıslatmasında önemli rol oynayabiliyor ancak uzmanlar alt ıslatan çocukların takibi ve tedavisi konusunda hassas olunması gerektiği konusunda uyarıyor.

    Uz. Dr. Gökhan Mamur, “Çocuklarda alt ıslatma” problemleri hakkında önemli bilgiler verdi.

    Çocuğunuz kuru yatağa hasret kaldıysa…

    Çocuğunuzun mahcup bakışlarıyla size “günaydın” demesi, her sabah çamaşır makinesinde çarşaf yıkamanız, yatağı havalandırmak için balkona çıkarmanız, bir anne veya baba olarak sizin için olağan bir sabah olabilir; çünkü çocuğunuz yine yatağına altını ıslatmış.

    Gece idrar kaçırma (Enuresis nocturna) çocuk sağlığı ve hastalıklarında çok sık rastlanılan çok sık rastlanılan şikâyetlerden biridir. Anne babalar genellikle çocuklarının alt ıslatma sorunundan daha çok ruhsal bir sıkıntılarının olup olmadığından endişe ederler. Halbuki bazen alt ıslatmanın psikolojik bir durum ile ilgisi yoktur. Beş yaşa kadar birçok anne ve baba bu sorunun artık ortadan kalkmış olması gerektiğini ve geçmediği takdirde bir hastalığın söz konusu olduğunu düşünürler. Ancak bu doğru bir yaklaşım değildir.

    Çocuğunuz alt ıslatmasının nedeni psikolojik ya da fiziksel olabilir

    Gece alt ıslatma iki şekilde görülür:

    Birincil: Çocuk doğduğundan beri en az ayda iki kez yatağını geceleri ıslatmaktadır.

    İkincil: Çocuk son 6 aydır tamamen kuru olmasına rağmen tekrar ıslatmaya başlamıştır.

    İkincil gece alt ıslatmanın arkasında genelde bir neden vardır ve bu neden ortadan kaldırıldığında sonuç alınabilir. Bu sebepler arasında başka bir eve taşınma, boşanma veya okul sorunları gibi ruhsal sorunlar olabilir. Bunların yanı sıra; idrar yolu enfeksiyonu veya şeker hastalığı gibi fiziksel hastalıklar da söz konusu olabilir. Bir de çocuğun yaşantısı içinde düzen değişiklikleri olabilir (Örneğin çok su içmeye başlama, uyku saatlerinin kayması gibi) Neticede doktorunuza başvurduğunuzda olası değişiklikleri onunla paylaşmalı ve sorunun üstesinden gelmeye hep birlikte çalışmalısınız.

    Çoğu zaman birincil alt ıslatma ile karşı karşıya kalınmaktadır. Burada stres veya davranışsal sorunlar söz konusu değildir.

    Araştırmalara göre gece birincil gece alt ıslatmanın en önemli nedeni kalıtsaldır. Eğer tek ebeveyn çocukken aynı durumu yaşadıysa, çocuğunda olma olasılığı %44; her iki ebeveyn de bu durumu yaşadıysa çocukta olma olasılığı % 77 olarak saptanmıştır. Yani çocuğunuz altını bu şekilde ıslatıyorsa ona kızmayın; çünkü bu durum büyük ihtimalle sizin ona verdiğiniz genlerle ilgilidir. Üstelik ona kızmamak için bir neden daha vardır. Bu genler nedeniyle o da kendi çocuğundan dolayı aynı durumda kalıp, sizin ne yaşadığınızı bire bir öğrenecektir.

    Çocuklarda alt ıslatmayı ilgilendiren ENUR 1 ve ENUR 2 adında iki gen tespit edilmiştir. Bu genlerden ilki 13. kromozomda, diğeri de 12. kromozomda bulunmaktadır. Bu genleri taşıyan çocuklarda gece alt ıslatma olasılığını yaşama bu genleri taşımayanlara kıyasla daha çoktur. Anne veya baba çocukken gece altını ıslatmadıysa çocuklarında bunu yaşama olasılıkları %15’dir.

    Geceleri çocukların alt ıslatmalarının 3 nedeni vardır:

    İdrar kesesi kasları arasında dengesizlik vardır. Yani idrarın dışarı çıkmasını engelleyen kas, mesanenin kasılmasını sağlayan kaslardan daha zayıf olabilir.

    Mesane küçük olabilir ve normal miktarda idrar için yetersiz olabilir.

    Normal boyuttaki mesanelerinin tutabileceği idrardan daha fazlası üretilebilmektedir. Bunun nedeni:

    a. Yatmadan 2 saat önceki dönem içinde çok sıvı tüketiyor olabilir.

    b. Çocuk başka bir hastalığı nedeniyle idrar sökücü kullanıyor olabilir.

    c. İdrar yolu enfeksiyonu veya şeker hastalığı olabilir.

    d. Hormonal dengesizlik olabilir.

    Çocuğunuz çok derin uyuyor olabilir

    Bazı çocukların anne ve babaları ise ısrarla çocuklarının çok zor uyandığını ve gece uyandırıp tuvalete götürmek istediklerinde bile uyandıramadıklarını ifade ederler. Yıllar boyu araştırmalar bu durumun gece alt ıslatma ile bir ilgisi olmadığını belirtmiştir. Ancak Kanada’da yapılan bilimsel bir çalışmada gece uyuyan çocuklara kulaklıklar takılmış ve ses şiddeti kademe kademe yükseltilerek çocukları uyandırmaya çalışmışlardır. Çok daha yüksek seslere maruz kalmalarına rağmen uyanamayan çocuklarda gece alt ıslatma istatistiksel olarak daha sık görülmüştür.

    Sonuç olarak genelde çocuklar babalarının geceleri altını ıslatmayı durdurduğu yaşa kadar altlarını ıslatmaya devam edebilirler. Bu durumun önüne geçmek için kullanılan yöntemler konusunda mutlaka çocuk doktoruna başvurmanız gerekmektedir.

    Çocuk neden altını ıslatır?

    Konu Saati  13:04  |  in  Anne- bebek  |  Devamı»

    Gece uyurken altını ıslatan çocuğunuza kızıp, sorunu onda aramayın. Çünkü bilimsel araştırmalar; genellikle altını ıslatan çocukların anne babalarının da aynı problemi ebeveynlerine yaşatmış olduğu gösteriyor.

    Böbrek ve idrar yolu enfeksiyonları, şeker hastalığı gibi etkenler de çocukların alt ıslatmasında önemli rol oynayabiliyor ancak uzmanlar alt ıslatan çocukların takibi ve tedavisi konusunda hassas olunması gerektiği konusunda uyarıyor.

    Uz. Dr. Gökhan Mamur, “Çocuklarda alt ıslatma” problemleri hakkında önemli bilgiler verdi.

    Çocuğunuz kuru yatağa hasret kaldıysa…

    Çocuğunuzun mahcup bakışlarıyla size “günaydın” demesi, her sabah çamaşır makinesinde çarşaf yıkamanız, yatağı havalandırmak için balkona çıkarmanız, bir anne veya baba olarak sizin için olağan bir sabah olabilir; çünkü çocuğunuz yine yatağına altını ıslatmış.

    Gece idrar kaçırma (Enuresis nocturna) çocuk sağlığı ve hastalıklarında çok sık rastlanılan çok sık rastlanılan şikâyetlerden biridir. Anne babalar genellikle çocuklarının alt ıslatma sorunundan daha çok ruhsal bir sıkıntılarının olup olmadığından endişe ederler. Halbuki bazen alt ıslatmanın psikolojik bir durum ile ilgisi yoktur. Beş yaşa kadar birçok anne ve baba bu sorunun artık ortadan kalkmış olması gerektiğini ve geçmediği takdirde bir hastalığın söz konusu olduğunu düşünürler. Ancak bu doğru bir yaklaşım değildir.

    Çocuğunuz alt ıslatmasının nedeni psikolojik ya da fiziksel olabilir

    Gece alt ıslatma iki şekilde görülür:

    Birincil: Çocuk doğduğundan beri en az ayda iki kez yatağını geceleri ıslatmaktadır.

    İkincil: Çocuk son 6 aydır tamamen kuru olmasına rağmen tekrar ıslatmaya başlamıştır.

    İkincil gece alt ıslatmanın arkasında genelde bir neden vardır ve bu neden ortadan kaldırıldığında sonuç alınabilir. Bu sebepler arasında başka bir eve taşınma, boşanma veya okul sorunları gibi ruhsal sorunlar olabilir. Bunların yanı sıra; idrar yolu enfeksiyonu veya şeker hastalığı gibi fiziksel hastalıklar da söz konusu olabilir. Bir de çocuğun yaşantısı içinde düzen değişiklikleri olabilir (Örneğin çok su içmeye başlama, uyku saatlerinin kayması gibi) Neticede doktorunuza başvurduğunuzda olası değişiklikleri onunla paylaşmalı ve sorunun üstesinden gelmeye hep birlikte çalışmalısınız.

    Çoğu zaman birincil alt ıslatma ile karşı karşıya kalınmaktadır. Burada stres veya davranışsal sorunlar söz konusu değildir.

    Araştırmalara göre gece birincil gece alt ıslatmanın en önemli nedeni kalıtsaldır. Eğer tek ebeveyn çocukken aynı durumu yaşadıysa, çocuğunda olma olasılığı %44; her iki ebeveyn de bu durumu yaşadıysa çocukta olma olasılığı % 77 olarak saptanmıştır. Yani çocuğunuz altını bu şekilde ıslatıyorsa ona kızmayın; çünkü bu durum büyük ihtimalle sizin ona verdiğiniz genlerle ilgilidir. Üstelik ona kızmamak için bir neden daha vardır. Bu genler nedeniyle o da kendi çocuğundan dolayı aynı durumda kalıp, sizin ne yaşadığınızı bire bir öğrenecektir.

    Çocuklarda alt ıslatmayı ilgilendiren ENUR 1 ve ENUR 2 adında iki gen tespit edilmiştir. Bu genlerden ilki 13. kromozomda, diğeri de 12. kromozomda bulunmaktadır. Bu genleri taşıyan çocuklarda gece alt ıslatma olasılığını yaşama bu genleri taşımayanlara kıyasla daha çoktur. Anne veya baba çocukken gece altını ıslatmadıysa çocuklarında bunu yaşama olasılıkları %15’dir.

    Geceleri çocukların alt ıslatmalarının 3 nedeni vardır:

    İdrar kesesi kasları arasında dengesizlik vardır. Yani idrarın dışarı çıkmasını engelleyen kas, mesanenin kasılmasını sağlayan kaslardan daha zayıf olabilir.

    Mesane küçük olabilir ve normal miktarda idrar için yetersiz olabilir.

    Normal boyuttaki mesanelerinin tutabileceği idrardan daha fazlası üretilebilmektedir. Bunun nedeni:

    a. Yatmadan 2 saat önceki dönem içinde çok sıvı tüketiyor olabilir.

    b. Çocuk başka bir hastalığı nedeniyle idrar sökücü kullanıyor olabilir.

    c. İdrar yolu enfeksiyonu veya şeker hastalığı olabilir.

    d. Hormonal dengesizlik olabilir.

    Çocuğunuz çok derin uyuyor olabilir

    Bazı çocukların anne ve babaları ise ısrarla çocuklarının çok zor uyandığını ve gece uyandırıp tuvalete götürmek istediklerinde bile uyandıramadıklarını ifade ederler. Yıllar boyu araştırmalar bu durumun gece alt ıslatma ile bir ilgisi olmadığını belirtmiştir. Ancak Kanada’da yapılan bilimsel bir çalışmada gece uyuyan çocuklara kulaklıklar takılmış ve ses şiddeti kademe kademe yükseltilerek çocukları uyandırmaya çalışmışlardır. Çok daha yüksek seslere maruz kalmalarına rağmen uyanamayan çocuklarda gece alt ıslatma istatistiksel olarak daha sık görülmüştür.

    Sonuç olarak genelde çocuklar babalarının geceleri altını ıslatmayı durdurduğu yaşa kadar altlarını ıslatmaya devam edebilirler. Bu durumun önüne geçmek için kullanılan yöntemler konusunda mutlaka çocuk doktoruna başvurmanız gerekmektedir.

    0 yorum:

    Yanlış ayakkabı seçiminin tehlikelerine dikkat çekilerek, ayak ve ayak bileği hastalıkları nedeniyle başvuranların yüzde 70′ini kadınların oluşturduğu ifade edildi.

    Ayak ve Ayak Bileği Hastalıkları Merkezi yöneticisi Opr. Dr. Umur Aydoğan, yanlış ayakkabı seçimi nedeniyle kadınların erkeklere oranla daha fazla ayak ağrısı çektiğini belirterek, "Şıklık uğruna yaşam kalitenizi bozmayın" görüşünü bildirdi. Aydoğan, yaptığı yazılı açıklamada, yanlış ayakkabı seçiminin tehlikelerine dikkati çekerek, ayak ve ayak bileği hastalıkları nedeniyle başvuranların yüzde 70′ini kadınların oluşturduğunu ifade etti.

    İnsanın tüm ağırlığını ayaklarının taşıdığını ve yaşamın yüzde 30′unun ayakta geçtiğini belirten Aydoğan, kadınların en büyük hatasının, dış görünüşüne bakarak ayakkabı satın almak olduğunu belirtti. Aydoğan, şunları kaydetti: "İdeal topuk 2, en fazla 2,5 santimetredir. Yüksek topuklu ayakkabılarda tarak kemiklerine daha fazla yük bindiği için ağrı kaçınılmaz. Hele çalışan kadınların gün boyu dinlenemeyen ayaklarını yüksek topuklara mahkum etmemesi gerekiyor. Ancak tüm sakıncasına rağmen özellikle çalışan kesim buna dikkat etmiyor. Dümdüz ayakkabı da iyi değil, çünkü topuğa binen yükü artırıyor. Sivri burunlu ayakkabılar ise tarak kemiklerini ezerek, sinir sıkışmasına neden oluyor. Yanlış ayakkabı seçimiyle ileride ayakların şekli bozuluyor."

    Ayakkabı seçim kriterleri
    Amerikan Ortopedik Ayak ve Ayak Bileği Cerrahisi Derneğinin (AOFAS) ayakkabı seçiminde göz önünde bulundurulması gereken kriterleri 'altın kurallar' olarak niteleyen Aydoğan, bu kuralları şöyle sıraladı: "Ayakkabıyı iki saat yürüdükten sonra satın almak gerekiyor. Çünkü bu zaman diliminden sonra ayak şişer ve ayakkabının rahat olup olmadığını daha iyi anlarsınız. Sabah saatlerinde asla ayakkabı almayın. Ayakkabının iki tekini de deneyerek satın alın ve satıcıların 'giydikçe açılır' türünden sözlerine kesinlikle itibar etmeyin. Ayakkabı açılmaz, sadece zamanla deforme olur. Deforme olan ayakkabı ayağınızın şeklini alır. Siz de ayakkabınız açıldı zannedersiniz." Aydoğan, ayakkabı seçiminde ayağın en geniş yeri ile ayakkabının en geniş yerinin ölçülmesi ve ayak genişliğinden bir santimetreden daha fazla dar ayakkabı alınmaması uyarısında bulundu. Aydoğan, ayak hastalıklarının yüzde 70- 80′inin cerrahi müdahale olmadan rahat ayakkabı seçimi, ayakkabı içine konulacak yükseltmeler, alçaltmalar, kişiye özel tabanlıklar gibi basit önlemlerle düzeltilebileceğini, ancak hastaların genellikle son aşamada doktora başvurduğunu ifade etti.

    Ayak numaranızı tam tespit edin
    Türk ayak yapısının genel olarak taraklı, yayvan ve etli olduğunu belirten Aydoğan, ayakkabı seçiminde markaya ya da pahalı olmasına aldanmamak gerektiğini, kişilerin doğru ayakkabı seçimi için ayak numarasını iyi bilmesi gerektiğinin altını çizdi. Aydoğan, Türkiye'de rahat ayakkabı eksikliği bulunduğunu, insanların 30-40′lı yaşlardan sonra ayak bağlarının ve tarak kemiklerinin genişlemesine paralel olarak ayakkabı numarasının da büyüdüğünü ifade etti.

    Uzmanlar yüksek topuk konusunda uyarıyor

    Konu Saati  13:02  |  in  sağlıklı yaşam  |  Devamı»

    Yanlış ayakkabı seçiminin tehlikelerine dikkat çekilerek, ayak ve ayak bileği hastalıkları nedeniyle başvuranların yüzde 70′ini kadınların oluşturduğu ifade edildi.

    Ayak ve Ayak Bileği Hastalıkları Merkezi yöneticisi Opr. Dr. Umur Aydoğan, yanlış ayakkabı seçimi nedeniyle kadınların erkeklere oranla daha fazla ayak ağrısı çektiğini belirterek, "Şıklık uğruna yaşam kalitenizi bozmayın" görüşünü bildirdi. Aydoğan, yaptığı yazılı açıklamada, yanlış ayakkabı seçiminin tehlikelerine dikkati çekerek, ayak ve ayak bileği hastalıkları nedeniyle başvuranların yüzde 70′ini kadınların oluşturduğunu ifade etti.

    İnsanın tüm ağırlığını ayaklarının taşıdığını ve yaşamın yüzde 30′unun ayakta geçtiğini belirten Aydoğan, kadınların en büyük hatasının, dış görünüşüne bakarak ayakkabı satın almak olduğunu belirtti. Aydoğan, şunları kaydetti: "İdeal topuk 2, en fazla 2,5 santimetredir. Yüksek topuklu ayakkabılarda tarak kemiklerine daha fazla yük bindiği için ağrı kaçınılmaz. Hele çalışan kadınların gün boyu dinlenemeyen ayaklarını yüksek topuklara mahkum etmemesi gerekiyor. Ancak tüm sakıncasına rağmen özellikle çalışan kesim buna dikkat etmiyor. Dümdüz ayakkabı da iyi değil, çünkü topuğa binen yükü artırıyor. Sivri burunlu ayakkabılar ise tarak kemiklerini ezerek, sinir sıkışmasına neden oluyor. Yanlış ayakkabı seçimiyle ileride ayakların şekli bozuluyor."

    Ayakkabı seçim kriterleri
    Amerikan Ortopedik Ayak ve Ayak Bileği Cerrahisi Derneğinin (AOFAS) ayakkabı seçiminde göz önünde bulundurulması gereken kriterleri 'altın kurallar' olarak niteleyen Aydoğan, bu kuralları şöyle sıraladı: "Ayakkabıyı iki saat yürüdükten sonra satın almak gerekiyor. Çünkü bu zaman diliminden sonra ayak şişer ve ayakkabının rahat olup olmadığını daha iyi anlarsınız. Sabah saatlerinde asla ayakkabı almayın. Ayakkabının iki tekini de deneyerek satın alın ve satıcıların 'giydikçe açılır' türünden sözlerine kesinlikle itibar etmeyin. Ayakkabı açılmaz, sadece zamanla deforme olur. Deforme olan ayakkabı ayağınızın şeklini alır. Siz de ayakkabınız açıldı zannedersiniz." Aydoğan, ayakkabı seçiminde ayağın en geniş yeri ile ayakkabının en geniş yerinin ölçülmesi ve ayak genişliğinden bir santimetreden daha fazla dar ayakkabı alınmaması uyarısında bulundu. Aydoğan, ayak hastalıklarının yüzde 70- 80′inin cerrahi müdahale olmadan rahat ayakkabı seçimi, ayakkabı içine konulacak yükseltmeler, alçaltmalar, kişiye özel tabanlıklar gibi basit önlemlerle düzeltilebileceğini, ancak hastaların genellikle son aşamada doktora başvurduğunu ifade etti.

    Ayak numaranızı tam tespit edin
    Türk ayak yapısının genel olarak taraklı, yayvan ve etli olduğunu belirten Aydoğan, ayakkabı seçiminde markaya ya da pahalı olmasına aldanmamak gerektiğini, kişilerin doğru ayakkabı seçimi için ayak numarasını iyi bilmesi gerektiğinin altını çizdi. Aydoğan, Türkiye'de rahat ayakkabı eksikliği bulunduğunu, insanların 30-40′lı yaşlardan sonra ayak bağlarının ve tarak kemiklerinin genişlemesine paralel olarak ayakkabı numarasının da büyüdüğünü ifade etti.

    0 yorum:

    23 Şubat 2013 Cumartesi

    Bal ve Sirke Karışımı Nasıl Kullanılır
    Bal ve Sirke Faydaları
    Bal ve Sirkenin Faydaları
    Bal ve Sirke Kürü Nasıl Yapılır,Bal ve Sirke Karışımı Nasıl Yapılır,Bal ve Sirke Karışımı,Bal ve Sirke Kürü,Bal ve Sirkenin Faydaları,Bal ve Sirke ile Zayıflama,Bal ve Sirke Karışımının Faydaları, Bal ve Sirke Karışımı Faydaları,Bal ve Sirke Kürü Faydaları
    Bal ve sirke,zayıflamaktan tutun da, damar tıkanıklığı kadar pek çok sorunu tedavi etmeye yardımcı iki doğal mucize. Sizleri çok fazla uğraştırmadan, sizlere çok iyi bir sağlık iksiri sunan bal ve sirke faydaları hakkında sizleri bilgilendirmek istiyorum. Tabiii bir de bal sirke karışımı nasıl yapılır konusunda sizleri aydınlatmak istiyorum..

    Bal ve Sirkenin Faydaları,Bal ve Sirke Karışımının Faydaları,Bal ve Sirke Karışımı Faydaları,Bal ve Sirke Kürü Faydaları
    * Damar tıkanıklığını ve damar sertliğini giderir.
    * Barsak parazitlerinin düşürülmesinde yardımcı olur.
    * Hazımsızlık için faydalıdır.
    * İştahsızlık, zafiyet durumlarında yardımcı olur.
    * Eklem kireçlemelerinde oldukça faydalıdır.
    * Elma sirkesi, su ve bal formülü özellikle akşam yemeğinden 30 dk önce içildiği zaman hazmı kolaylaştırıyor ve vücuttaki yağları eritmede faydalı oluyor.
    Bal ve Sirke İle Zayıflama
    1 bardak suya 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 1-2 tatlı kaşığı bal katarak, günde 3 kez, yemeklerden 30-45 dakika önce içilir.
    Bal ve Sirke Kürü Nasıl Yapılır,Bal ve Sirke Karışımı Nasıl Yapılır
     Eşit hacimde bal ile elma sirkesi karıştırılır. Arzuya göre su ilave edilebilir. Sabanları aç karnına ve akşamları yatmadan bir saat önce içilir. Bal ve sirke miktarları birer yemek kaşığından az olmamak üzere birer fincan veya birer çay bardağı olabilir.
    Bal ve Sirke Karışımı,Bal ve Sirke Kürü,Bal ve Sirkenin Faydaları,Bal ve Sirke Karışımının Faydaları, Bal ve Sirke Karışımı Faydaları,Bal ve Sirke Kürü Faydaları,Bal ve Sirke ile Zayıflama,Bal ve Sirke Kürü Nasıl Yapılır,Bal ve Sirke Karışımı Nasıl Yapılır

    BAL VE SİRKENİN FAYDALARI

    Konu Saati  22:00  |  in  Bal ve Sirkenin Faydaları  |  Devamı»

    Bal ve Sirke Karışımı Nasıl Kullanılır
    Bal ve Sirke Faydaları
    Bal ve Sirkenin Faydaları
    Bal ve Sirke Kürü Nasıl Yapılır,Bal ve Sirke Karışımı Nasıl Yapılır,Bal ve Sirke Karışımı,Bal ve Sirke Kürü,Bal ve Sirkenin Faydaları,Bal ve Sirke ile Zayıflama,Bal ve Sirke Karışımının Faydaları, Bal ve Sirke Karışımı Faydaları,Bal ve Sirke Kürü Faydaları
    Bal ve sirke,zayıflamaktan tutun da, damar tıkanıklığı kadar pek çok sorunu tedavi etmeye yardımcı iki doğal mucize. Sizleri çok fazla uğraştırmadan, sizlere çok iyi bir sağlık iksiri sunan bal ve sirke faydaları hakkında sizleri bilgilendirmek istiyorum. Tabiii bir de bal sirke karışımı nasıl yapılır konusunda sizleri aydınlatmak istiyorum..

    Bal ve Sirkenin Faydaları,Bal ve Sirke Karışımının Faydaları,Bal ve Sirke Karışımı Faydaları,Bal ve Sirke Kürü Faydaları
    * Damar tıkanıklığını ve damar sertliğini giderir.
    * Barsak parazitlerinin düşürülmesinde yardımcı olur.
    * Hazımsızlık için faydalıdır.
    * İştahsızlık, zafiyet durumlarında yardımcı olur.
    * Eklem kireçlemelerinde oldukça faydalıdır.
    * Elma sirkesi, su ve bal formülü özellikle akşam yemeğinden 30 dk önce içildiği zaman hazmı kolaylaştırıyor ve vücuttaki yağları eritmede faydalı oluyor.
    Bal ve Sirke İle Zayıflama
    1 bardak suya 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 1-2 tatlı kaşığı bal katarak, günde 3 kez, yemeklerden 30-45 dakika önce içilir.
    Bal ve Sirke Kürü Nasıl Yapılır,Bal ve Sirke Karışımı Nasıl Yapılır
     Eşit hacimde bal ile elma sirkesi karıştırılır. Arzuya göre su ilave edilebilir. Sabanları aç karnına ve akşamları yatmadan bir saat önce içilir. Bal ve sirke miktarları birer yemek kaşığından az olmamak üzere birer fincan veya birer çay bardağı olabilir.
    Bal ve Sirke Karışımı,Bal ve Sirke Kürü,Bal ve Sirkenin Faydaları,Bal ve Sirke Karışımının Faydaları, Bal ve Sirke Karışımı Faydaları,Bal ve Sirke Kürü Faydaları,Bal ve Sirke ile Zayıflama,Bal ve Sirke Kürü Nasıl Yapılır,Bal ve Sirke Karışımı Nasıl Yapılır

    0 yorum:

    Yediklerinize ne kadar dikkat etseniz de istediğiniz ölçüde kilo veremiyorsanız mutlaka bir yerlerde hata yapıyorsunuz demektir. 

    Uzmanların tavsiyelerini uygulayarak kısa zamanda sağlıklı bir şekilde kilo verebilirsiniz.
    Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse'nin verdiği bilgilere göre, kilo vermenin püf noktaları şöyle sıralanıyor:

    Sık sık, azar azar beslenin: Sık sık beslenmek, daha az yemek yenilmesini beraberinde getirir. Gün içerisinde insanlar 2, 3 bilemediniz 4 öğün şeklinde beslenmektedir. Öte yandan kişi, bu sayıyı 5 hatta 6 öğüne kadar çıkartabilirse çok kısa bir sürede metabolizması bu değişikliğe adaptasyon olarak daha az beslenmeye başlar. Dolayısıyla sindirim sıkıntısı çekiliyorsa, o da hafifler. Buna karşılık kişiler genelde öğün atlar ve bunun zayıflatacağına inanır. Halbuki aç kalmak, öğün atlamak, gazete – dergi – internet gibi kitle iletişim araçlarından temin edilen şok diyetleri uygulamak zayıflatmaz, aksine kilo aldırır! Kişiye özel hazırlanmayan düşük kalorili diyetler, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve “kıtlık” moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Tıpkı, su kesildiğinde bidonlarda depo edilen suyu kullanıp; suyun az da olsa akmasıyla birlikte yeniden depolama işlemine başlamak gibi.

    Öğün atlamayın: Öğün atlamak bir sonraki öğünde daha fazla yenilmesinin yanında farkında olunmadan yağ miktarının artmasına, kas ve su kaybının olmasına neden olmaktadır. Aç kalmak, öğün atlamak kan şekerinin düşmesine, dolayısıyla şekerli besinlerin fazla tüketilmesine neden olmaktadır. Başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmamalıdır. Akşam en son saat 20:00’de bir şeyler yenildiğini ve kahvaltının ihmal edildiğini düşünelim. Öğlen saat 12:00’ye kadar açlık söz konusu. 16 saatlik bir açlık sonucu ister istemez daha çok ve daha hızlı yemek yenilir. Buna karşılık sabah kahvaltı edilse, hatta 10:30 gibi küçük bir ara öğün tüketilse, bu durum kişiyi öğlen yemeğinde frenlerdi. Çok hızlı yemek yenilmezdi. Ama kişi bir lokma ağzında iken diğer bir lokmayı hazırlar. “Ağzımdaki bitse de, ikinci lokmayı da hemen mideye indirsem” der gibi. Besinlerin ağızda iyice çiğnenmesi gereklidir. Tükürükte bulunan bir enzim karbonhidratların sindirimini besin henüz ağızda iken başlatmaktadır. Aynı zamanda iyice çiğnemek mekanik olarak besinlerin sindirilmesini sağlamaktadır. Midede bir köfte düşünün, bir de aynı miktarda kıyma... Tabi ki kıymayı sindirmek ve emilmesini sağlamak çok daha kolaydır. Unutulmamalıdır ki sindirim ağızda başlar. Tat alma duyusu midede değildir, dildedir. Tokluk merkezi 20 dakikada uyarılır. Yavaş yenildiği taktirde, daha az yemiş olunur.

    Sıvı tüketiminizi artırın: Günlük su tüketimi de azalırsa vücutta depolanan yağ miktarı artar. Sonuçta böbrekler fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremediği için yağları enerjiye çeviren karaciğer böbreklerin işini üstlenir ve yağlar vücutta toplanır. Çay, kahve, kola, çorba, sebze, meyve... tüketilmesi de sıvı ihtiyacını karşılar. Ancak en iyi çözücü su olduğu için, ihtiyacın 3/4’ü sudan gelmelidir. O nedenle günde 10 – 14 bardak su içilmelidir. Çay, kahve ve kola diüretik özellikte olduğu için hemen vücuttan atılırlar. Suyun ayrıcalığı burada saklıdır. Günlük tuz alımını da azaltmakta fayda vardır. Sonuçta yemeklere tuz konulmakta. Ayrıca ekmeklerde de tuz bulunmaktadır. O nedende ekstradan sofraya tuzluk getirilmemelidir. En azından yemeğin tadına bakmadan tuz kullanılmamalıdır.

    Şekerden uzak durun: Şeker ve şekerli tüm besinlerden uzak durulmalıdır (Çay şekeri, bal, reçel, pekmez, çikolata, pasta, hazır meyve suları, meşrubatlar, kolalı içecekler, tatlılar...). Bu besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya sebep olur, kan şekerini kısa sürede artırır ve düşürürler. Bu nedenle tatlı yedikten sonra kişinin canı tekrar tatlı çeker. Şekerin fazlası da vücutta yağ olarak depolandığı için mümkün olduğunca az tüketilmesi uygun görülmektedir.

    Doymuş yağlardan uzak durun: Margarin, tereyağı gibi katı yağlar yerine bitkisel sıvı yağları tercih edin. Süt, yoğurt ve peynirde de doymuş (kötü) yağlar bulunduğu için yarım yağlı veya yağsız (light) olanlarının tüketilmesi önerilmektedir. En azından süt ve yoğurdun kaymağını ayırın. Kırmızı et yerine beyaz ete daha çok ağırlık verin. Ancak beyaz et de olsa aşırıya kaçmayın. Öte yandan etin görünen yağını ve tavuğun derisini mutlaka ayırın. Yine enerji değeri yüksek, besin değeri düşük; kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemişler gibi aşırı yağlı yiyeceklerden de kaçınılmalıdır.

    Kızartmalardan uzak durun: Yiyecekleri kızartmak, kavurmak yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme yöntemlerini kullanarak hazırlayın. Çünkü besinler kızartıldığı veya kavrulduğu esnada % 10 – 15 oranında yağ çekerler. Gerçi fazladan alınan kalori spor yapılarak veya bir sonraki öğünü hafif şeylerle geçiştirerek regüle edilebilir. Yalnız burada tek sorun kalori içeriğinin artması değildir. Aynı zamanda besinler bu işlemler sonucunda kanser yapıcı bazı öğeler içermektedir. İşte vücut bu öğeleri dışarı atamaz ve zamanla birikim söz konusu olur. Genelde mantı, iskender, yayla çorbası gibi yiyeceklerin üzerine ayrı bir kapta kızdırılan yağı ilave edilir. Bu durumda yağlar yine okside olur, yani yanar. Yine kanserojen bazı öğeler içerir. O nedenle yemek yaparken kızartma ve kavurma işlemlerinden kaçınmakta fayda vardır.

    Yemeğin suyunu tüketmeyin: Toplumda büyük bir kesimde tabak sıyırmak gibi bir alışkanlık da bulunmaktadır. Bir bezelye veya nohut tanesini düşünecek olursak; besinin üzerinde zar şeklinde çok ince bir tabaka halinde yağ bulunmaktadır. Öte yandan yemeğin bütün yağı dibe çökmekte ve yemeğin suyu ile karışmaktadır. Sonuçta yemeğin suyunu kaşıkla tüketiliyorsa, pilavın üzerine dökülüyorsa veya ekmek banarak tabağı sıyrılıyorsa yemeğin bütün yağını da tüketilmekte. Hatta 2 dilim ekmek yemek varken, bu 3 – 4 dilime çıkıyor.

    Kilo Verdiren 7 Öneri!...

    Konu Saati  13:05  |  in  Diyet zayıflama  |  Devamı»

    Yediklerinize ne kadar dikkat etseniz de istediğiniz ölçüde kilo veremiyorsanız mutlaka bir yerlerde hata yapıyorsunuz demektir. 

    Uzmanların tavsiyelerini uygulayarak kısa zamanda sağlıklı bir şekilde kilo verebilirsiniz.
    Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse'nin verdiği bilgilere göre, kilo vermenin püf noktaları şöyle sıralanıyor:

    Sık sık, azar azar beslenin: Sık sık beslenmek, daha az yemek yenilmesini beraberinde getirir. Gün içerisinde insanlar 2, 3 bilemediniz 4 öğün şeklinde beslenmektedir. Öte yandan kişi, bu sayıyı 5 hatta 6 öğüne kadar çıkartabilirse çok kısa bir sürede metabolizması bu değişikliğe adaptasyon olarak daha az beslenmeye başlar. Dolayısıyla sindirim sıkıntısı çekiliyorsa, o da hafifler. Buna karşılık kişiler genelde öğün atlar ve bunun zayıflatacağına inanır. Halbuki aç kalmak, öğün atlamak, gazete – dergi – internet gibi kitle iletişim araçlarından temin edilen şok diyetleri uygulamak zayıflatmaz, aksine kilo aldırır! Kişiye özel hazırlanmayan düşük kalorili diyetler, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve “kıtlık” moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Tıpkı, su kesildiğinde bidonlarda depo edilen suyu kullanıp; suyun az da olsa akmasıyla birlikte yeniden depolama işlemine başlamak gibi.

    Öğün atlamayın: Öğün atlamak bir sonraki öğünde daha fazla yenilmesinin yanında farkında olunmadan yağ miktarının artmasına, kas ve su kaybının olmasına neden olmaktadır. Aç kalmak, öğün atlamak kan şekerinin düşmesine, dolayısıyla şekerli besinlerin fazla tüketilmesine neden olmaktadır. Başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmamalıdır. Akşam en son saat 20:00’de bir şeyler yenildiğini ve kahvaltının ihmal edildiğini düşünelim. Öğlen saat 12:00’ye kadar açlık söz konusu. 16 saatlik bir açlık sonucu ister istemez daha çok ve daha hızlı yemek yenilir. Buna karşılık sabah kahvaltı edilse, hatta 10:30 gibi küçük bir ara öğün tüketilse, bu durum kişiyi öğlen yemeğinde frenlerdi. Çok hızlı yemek yenilmezdi. Ama kişi bir lokma ağzında iken diğer bir lokmayı hazırlar. “Ağzımdaki bitse de, ikinci lokmayı da hemen mideye indirsem” der gibi. Besinlerin ağızda iyice çiğnenmesi gereklidir. Tükürükte bulunan bir enzim karbonhidratların sindirimini besin henüz ağızda iken başlatmaktadır. Aynı zamanda iyice çiğnemek mekanik olarak besinlerin sindirilmesini sağlamaktadır. Midede bir köfte düşünün, bir de aynı miktarda kıyma... Tabi ki kıymayı sindirmek ve emilmesini sağlamak çok daha kolaydır. Unutulmamalıdır ki sindirim ağızda başlar. Tat alma duyusu midede değildir, dildedir. Tokluk merkezi 20 dakikada uyarılır. Yavaş yenildiği taktirde, daha az yemiş olunur.

    Sıvı tüketiminizi artırın: Günlük su tüketimi de azalırsa vücutta depolanan yağ miktarı artar. Sonuçta böbrekler fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremediği için yağları enerjiye çeviren karaciğer böbreklerin işini üstlenir ve yağlar vücutta toplanır. Çay, kahve, kola, çorba, sebze, meyve... tüketilmesi de sıvı ihtiyacını karşılar. Ancak en iyi çözücü su olduğu için, ihtiyacın 3/4’ü sudan gelmelidir. O nedenle günde 10 – 14 bardak su içilmelidir. Çay, kahve ve kola diüretik özellikte olduğu için hemen vücuttan atılırlar. Suyun ayrıcalığı burada saklıdır. Günlük tuz alımını da azaltmakta fayda vardır. Sonuçta yemeklere tuz konulmakta. Ayrıca ekmeklerde de tuz bulunmaktadır. O nedende ekstradan sofraya tuzluk getirilmemelidir. En azından yemeğin tadına bakmadan tuz kullanılmamalıdır.

    Şekerden uzak durun: Şeker ve şekerli tüm besinlerden uzak durulmalıdır (Çay şekeri, bal, reçel, pekmez, çikolata, pasta, hazır meyve suları, meşrubatlar, kolalı içecekler, tatlılar...). Bu besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya sebep olur, kan şekerini kısa sürede artırır ve düşürürler. Bu nedenle tatlı yedikten sonra kişinin canı tekrar tatlı çeker. Şekerin fazlası da vücutta yağ olarak depolandığı için mümkün olduğunca az tüketilmesi uygun görülmektedir.

    Doymuş yağlardan uzak durun: Margarin, tereyağı gibi katı yağlar yerine bitkisel sıvı yağları tercih edin. Süt, yoğurt ve peynirde de doymuş (kötü) yağlar bulunduğu için yarım yağlı veya yağsız (light) olanlarının tüketilmesi önerilmektedir. En azından süt ve yoğurdun kaymağını ayırın. Kırmızı et yerine beyaz ete daha çok ağırlık verin. Ancak beyaz et de olsa aşırıya kaçmayın. Öte yandan etin görünen yağını ve tavuğun derisini mutlaka ayırın. Yine enerji değeri yüksek, besin değeri düşük; kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemişler gibi aşırı yağlı yiyeceklerden de kaçınılmalıdır.

    Kızartmalardan uzak durun: Yiyecekleri kızartmak, kavurmak yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme yöntemlerini kullanarak hazırlayın. Çünkü besinler kızartıldığı veya kavrulduğu esnada % 10 – 15 oranında yağ çekerler. Gerçi fazladan alınan kalori spor yapılarak veya bir sonraki öğünü hafif şeylerle geçiştirerek regüle edilebilir. Yalnız burada tek sorun kalori içeriğinin artması değildir. Aynı zamanda besinler bu işlemler sonucunda kanser yapıcı bazı öğeler içermektedir. İşte vücut bu öğeleri dışarı atamaz ve zamanla birikim söz konusu olur. Genelde mantı, iskender, yayla çorbası gibi yiyeceklerin üzerine ayrı bir kapta kızdırılan yağı ilave edilir. Bu durumda yağlar yine okside olur, yani yanar. Yine kanserojen bazı öğeler içerir. O nedenle yemek yaparken kızartma ve kavurma işlemlerinden kaçınmakta fayda vardır.

    Yemeğin suyunu tüketmeyin: Toplumda büyük bir kesimde tabak sıyırmak gibi bir alışkanlık da bulunmaktadır. Bir bezelye veya nohut tanesini düşünecek olursak; besinin üzerinde zar şeklinde çok ince bir tabaka halinde yağ bulunmaktadır. Öte yandan yemeğin bütün yağı dibe çökmekte ve yemeğin suyu ile karışmaktadır. Sonuçta yemeğin suyunu kaşıkla tüketiliyorsa, pilavın üzerine dökülüyorsa veya ekmek banarak tabağı sıyrılıyorsa yemeğin bütün yağını da tüketilmekte. Hatta 2 dilim ekmek yemek varken, bu 3 – 4 dilime çıkıyor.

    0 yorum:

    22 Şubat 2013 Cuma

    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Hint Yağı
    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak
    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak
    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapmalı,Kirpikleri Gürleştirmek,Kirpikleri Gürleştirmek İçin, Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Bademyağı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Hint Yağı
    Kirpkleriniz bir nedenle seyrekleşti ve gülüğünü kaybettim mi? Ya da hiç istediğiniz gürlükte olmadılar mı ? O halde size önereceğimiz 2 pratik yöntem sayesinde Kirpikleri Gürleştirmek çok kolay olacak. Bakalım Yöntemlerimiz nelermiş..

    Kirpikleri Gürleştirmek,Kirpikleri Gürleştirmek İçin,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapmalı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapılmalı
    Kirpikleri Gürleştirmek için Sarımsak Uygulaması ; Ucunu kesip suyunu çıkardığınız sarımsakları kirpik diplerinize uygulayarak uzun ve gür kirpiklere sahip olabilirsiniz. Gözleriniz biraz yanabilir fakat bu geçici bir durum olacak... 3 hafta boyunca her gün yapacağınız bu bakımla gözle görülür bir sonuç elde edebilirsiniz.
    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Bademyağı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Hint Yağı
    Kirpikleri gürleştirmek için sarımsak dışında,  her akşam eşit ölçülerle hazırladığınız badem ve Hint yağı karışımınızdan sürerseniz de kirpikleriniz gürleşir ve güçlenir.Bu uygulamayı kaşlarınız için de yapabilirsiniz. Bitmiş bir rimel fırçası işinizi kolaylaştırabilir.
    Kirpikleri Gürleştirmek,Kirpikleri Gürleştirmek İçin,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapmalı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapılmalı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Bademyağı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Hint Yağı

    KİRPİKLERİ GÜRLEŞTİRMEK İÇİN SARIMSAK

    Konu Saati  22:00  |  in  Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak  |  Devamı»

    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Hint Yağı
    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak
    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak
    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapmalı,Kirpikleri Gürleştirmek,Kirpikleri Gürleştirmek İçin, Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Bademyağı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Hint Yağı
    Kirpkleriniz bir nedenle seyrekleşti ve gülüğünü kaybettim mi? Ya da hiç istediğiniz gürlükte olmadılar mı ? O halde size önereceğimiz 2 pratik yöntem sayesinde Kirpikleri Gürleştirmek çok kolay olacak. Bakalım Yöntemlerimiz nelermiş..

    Kirpikleri Gürleştirmek,Kirpikleri Gürleştirmek İçin,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapmalı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapılmalı
    Kirpikleri Gürleştirmek için Sarımsak Uygulaması ; Ucunu kesip suyunu çıkardığınız sarımsakları kirpik diplerinize uygulayarak uzun ve gür kirpiklere sahip olabilirsiniz. Gözleriniz biraz yanabilir fakat bu geçici bir durum olacak... 3 hafta boyunca her gün yapacağınız bu bakımla gözle görülür bir sonuç elde edebilirsiniz.
    Kirpikleri Gürleştirmek İçin Bademyağı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Hint Yağı
    Kirpikleri gürleştirmek için sarımsak dışında,  her akşam eşit ölçülerle hazırladığınız badem ve Hint yağı karışımınızdan sürerseniz de kirpikleriniz gürleşir ve güçlenir.Bu uygulamayı kaşlarınız için de yapabilirsiniz. Bitmiş bir rimel fırçası işinizi kolaylaştırabilir.
    Kirpikleri Gürleştirmek,Kirpikleri Gürleştirmek İçin,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Sarımsak,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapmalı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Ne Yapılmalı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Bademyağı,Kirpikleri Gürleştirmek İçin Hint Yağı

    0 yorum:

    Hayat ne sıkıcı değil mi? Onu renklendirmeye en güzel yerinden, seks hayatınızdan başlamaya ne dersiniz?

    Düzenli ve renkli bir cinsel yaşamın faydaları tartışılmaz. Peki, cinsel yaşamınız rutine girdiyse neler yapabilirsiniz? İşte, yaşamınıza renk katacak öneriler…

    Saklanma oyunu 
    İşe, sevgilinize bir not yazmakla ya da telefonuna, telesekreterine sesli mesaj bırakmakla başlayın. Yazılı bir notsa bu, belki buzdolabının üzerine, yastığının üzerine koyun notunuzu… Mesela, yakındaki çiçekçiye uğramasını söyleyin. Onun için ayırttığınız çiçeğin içinde diğer yönlendirme notunuzu görecektir. Yönlendireceğiniz yer, farklı bir gece geçireceğiniz ilginç bir otel, mumlarla aydınlatılmış yatak odanız ya da köpükle doldurulmuş küvetiniz olabilir.

    Jartiyer seksi
    İşten eve dönerken akşam yemeği için yoldan pizza, hamburger ya da sandviç gibi kolay yenebilir yiyecekler alın. Çünkü, evde yemek faslıyla uğraşmamanız, akşam yemeğini masada uzatmamanız gerekiyor. Varsa çocuklarınızı uyuttuktan sonra onu yatak odasına davet edin ve yatağa uzanmasını söyleyin. Işıkları azaltıp, yeni aldığınız jartiyerinizi ortaya çıkarana kadar yavaşça soyunun.

    Bağla ve tahrik et
    Önce kimin kimi yatağa bağlayacağını seçin. Sevgilinizi el ve ayak bileklerinden bağlayın. Sonra da “dur”, “yapma” gibi kelimeleri birbirinize yasaklayın. Sizin istediğiniz sadece küçük bir oyun… Bağlı olan partnerinizse, yavaşça ve karşı konulmaz bir şekilde onu baştan çıkarın. Sonuna kadar zevk almaya çalışmanız gereken bu sevişmede, hayallerinizi ve fantezilerini coşturacak senaryolar yaratın. Belki işin içine seks oyuncakları, yeni sevişme pozisyonları da girebilir.

    Banyoda seks
    Bugüne kadar hiç yapmadıysanız, partneriniz duş alırken sessizce içeri girip çıplak bir halde karşısına çıkarak onu şaşırtın. Birbirinizin vücudunu köpürtmek ve yavaş hareketlerle okşamak gibi erotik oyunların yaratıcılığı hayal gücünüze kalmış!

    Ofiste seks
    Partneriniz ya da siz, kendinize ait odanızın olduğu bir iş yerinde çalışıyorsanız, riskli ama bir o kadar heyecan verici ofis fantezisi için harekete geçmelisiniz. Tabii önceden ne yapacağınıza dair haber vermeden, bir bahane ile ya siz onu ofisinize davet etmeli ya da çat kapı ofisine gitmelisiniz. Kapıyı kilitlemeyi unutmayın!

    Öğle arası kaçamağı
    Öğle yemeği arasında birlikte yemek yemeyi teklif edeceğiniz partnerinizi, önceden oda rezervasyonu yaptırdığınız otele götürün. O, muhtemelen otelin restoranında yemek yiyeceğinizi sanacak. Ama siz onu odaya çıkarıp yemeğinizi de odaya getirterek ilginç bir fanteziyi hayata geçirebilirsiniz. Elinizi çabuk tutun, işe geç kalmayın…

    Seks yaşamını tatlandırma yolları...

    Konu Saati  13:06  |  in  Cinsel Sağlık  |  Devamı»

    Hayat ne sıkıcı değil mi? Onu renklendirmeye en güzel yerinden, seks hayatınızdan başlamaya ne dersiniz?

    Düzenli ve renkli bir cinsel yaşamın faydaları tartışılmaz. Peki, cinsel yaşamınız rutine girdiyse neler yapabilirsiniz? İşte, yaşamınıza renk katacak öneriler…

    Saklanma oyunu 
    İşe, sevgilinize bir not yazmakla ya da telefonuna, telesekreterine sesli mesaj bırakmakla başlayın. Yazılı bir notsa bu, belki buzdolabının üzerine, yastığının üzerine koyun notunuzu… Mesela, yakındaki çiçekçiye uğramasını söyleyin. Onun için ayırttığınız çiçeğin içinde diğer yönlendirme notunuzu görecektir. Yönlendireceğiniz yer, farklı bir gece geçireceğiniz ilginç bir otel, mumlarla aydınlatılmış yatak odanız ya da köpükle doldurulmuş küvetiniz olabilir.

    Jartiyer seksi
    İşten eve dönerken akşam yemeği için yoldan pizza, hamburger ya da sandviç gibi kolay yenebilir yiyecekler alın. Çünkü, evde yemek faslıyla uğraşmamanız, akşam yemeğini masada uzatmamanız gerekiyor. Varsa çocuklarınızı uyuttuktan sonra onu yatak odasına davet edin ve yatağa uzanmasını söyleyin. Işıkları azaltıp, yeni aldığınız jartiyerinizi ortaya çıkarana kadar yavaşça soyunun.

    Bağla ve tahrik et
    Önce kimin kimi yatağa bağlayacağını seçin. Sevgilinizi el ve ayak bileklerinden bağlayın. Sonra da “dur”, “yapma” gibi kelimeleri birbirinize yasaklayın. Sizin istediğiniz sadece küçük bir oyun… Bağlı olan partnerinizse, yavaşça ve karşı konulmaz bir şekilde onu baştan çıkarın. Sonuna kadar zevk almaya çalışmanız gereken bu sevişmede, hayallerinizi ve fantezilerini coşturacak senaryolar yaratın. Belki işin içine seks oyuncakları, yeni sevişme pozisyonları da girebilir.

    Banyoda seks
    Bugüne kadar hiç yapmadıysanız, partneriniz duş alırken sessizce içeri girip çıplak bir halde karşısına çıkarak onu şaşırtın. Birbirinizin vücudunu köpürtmek ve yavaş hareketlerle okşamak gibi erotik oyunların yaratıcılığı hayal gücünüze kalmış!

    Ofiste seks
    Partneriniz ya da siz, kendinize ait odanızın olduğu bir iş yerinde çalışıyorsanız, riskli ama bir o kadar heyecan verici ofis fantezisi için harekete geçmelisiniz. Tabii önceden ne yapacağınıza dair haber vermeden, bir bahane ile ya siz onu ofisinize davet etmeli ya da çat kapı ofisine gitmelisiniz. Kapıyı kilitlemeyi unutmayın!

    Öğle arası kaçamağı
    Öğle yemeği arasında birlikte yemek yemeyi teklif edeceğiniz partnerinizi, önceden oda rezervasyonu yaptırdığınız otele götürün. O, muhtemelen otelin restoranında yemek yiyeceğinizi sanacak. Ama siz onu odaya çıkarıp yemeğinizi de odaya getirterek ilginç bir fanteziyi hayata geçirebilirsiniz. Elinizi çabuk tutun, işe geç kalmayın…

    0 yorum:

    Epilepsi çok dirençli değilse genellikle doğru teşhis ve doğru ilaçla 2-5 yıl arasında tamamen ortadan kaybolabiliyor. Ancak tedavide başarı sağlanması için ilaçların düzenli alınmaları şart!

    Halk arasında “sara hastalığı” olarak bilinen epilepside, beyni oluşturan hücrelerin aşırı uyarılmasına bağlı olarak vücutta kasılma, bayılma, idrar kaçırma, el kol atması ve şuur kaybına kadar giden belirtiler yaşam kalitesini oldukça düşürüyor. Epilepsinin bebeklikte, çocuklukta ve gençlikte görülen birçok türü olduğuna değinen Acıbadem Levent Tıp Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Serdar Dağ, epilepsi hastalığıyla ilgili merak edilen soruları şöyle yanıtlıyor:

    - Epilepsi sık görülen bir hastalık mı? 
    Epilepsi hastalığı maalesef sanıldığından çok daha fazla görülen ve insanların kusur olarak gördükleri, bu nedenle çevreden sakladıkları bir hastalık. Klinik deneyimlere göre, saklanma oranları çok yüksek olduğu için gerçek epilepsi hastasının ancak yüzde 20’sinin doktora başvurduğu düşünülüyor. Oysa epilepsi bebek döneminden itibaren kendini belli edebilen bir hastalık. Bebeklikte, çocuklukta, gençlikte görülen birçok tipi var. Genellikle bu yaşlarda ortaya çıkıyor. Ergenlikten sonra gelişen epilepsi nöbetlerinin altında ise başka bir hastalık aramak gerekiyor. Birçok görüş öne sürülse de, primer denilen ve erken dönemde açığa çıkan epilepsinin nedeni tam olarak belli değil. Fakat sekonder denilen epileptik nöbetlerin nedenleri belli; genellik yani kafa travmaların ve felç sonrası, beyin kanamaları ve beyin tümörü operasyonlarına bağlı olarak ortaya çıkıyor.

    - Tamamen iyileşmesi mümkün mü?
    Genellikle çok dirençli değilse primer tip epilepsiler doğru teşhis ve doğru ilaçla 2 – 5 yıl arasında tamamen ortadan kayboluyor. Fakat herhangi sebebe bağlı olarak meydana gelen epilepsilerde ilacı maalesef ömür boyu kullanmak gerekiyor. Çünkü beynin o bölgesinde hasar olduğu için uyarısı daima bozuk kalıyor.

    - Farklı epilepsi tipleri neler? 
    Epilepside beyindeki uyarı bozukluğu beynin bir bölgesinde olduğu gibi tamamında da görülebiliyor. Beyindeki uyarıların yerine göre nöbetin tipi ve derecesi de farklı oluyor. Yani hastalar her epileptik nöbette ağızdan köpük çıkararak ve yerde kasılarak bayılmıyor. Epilepsinin basit bir kol atmasından ve başın bir tarafa dönmesinden tutun da duygusal açıdan da farklılık gösterilmesine neden olan birçok nöbet tipi var. Örneğin hasta saldırgan tutumlar sergileyebiliyor, nerede olduğunu bilmeyebiliyor, daha önce yaşamadığı bir şeyi yaşamış gibi algılayabiliyor.

    - Epilepsinin tedavisi günümüzde nasıl yapılıyor?
    Epilepsi tedavisinde mutlak bir şey var ki o da sürekli ilaç kullanmak. Hastaların doktor kontrolünde nöbetin bittiğine dair bulgular kanıtlanıncaya kadar her gün ilaç almaları gerekiyor, çünkü düzensiz ilaç kullanımı epilepsi tedavisinde başarısızlık yaratıyor. 

    Epilepsiden şüphelenilen hastaya öncelikle bir beyin MR’ı ya da beyin tomografisi çekip epilepsiye neden olan bir etkenin olup olmadığını araştırmak gerekiyor. Epilepsi tanısı EEG ya da beyin elektrosuyla konuluyor ve bununla takip ediliyor. Beynin hangi bölgesinde uyarı varsa elektro bunu gösteriyor, hastalığın derecesi ve şiddetini doktorun tespit etmesini sağlıyor. EEG, günümüzde bunu sağlayan tek teşhis cihazı. Ayrıca hasta ilacı kullanırken ilaç dozunun kandaki seviyesinin mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor.

    - Epilepsi hastalarının günlük yaşamlarında nelere dikkat etmeleri gerekiyor?
    Epileptik nöbetler genellikle dikkatin dağıldığı anı yakalıyor. Dolayısıyla epilepsi hastaları ilaç kullansalar bile dikkatlerini dağıtacak kadar yorulmamalı. Uykusuz ve aç kalmamaları, dikkati dağıtacak aşırı alkolden kaçınmaları gerekiyor. Bu durumlarda nöbet geçirme riski mutlaka artıyor. Tedavileri tamamlanmamış epileptik kadınların zihnini kurcalayan en büyük sorun ise hamilelikte nöbetin olup olmaması. Epilepsi hastaları ilacı kontrollü aldıkları takdirde hiçbir sorun yaşamıyorlar.

    - Nöbete giren insana müdahale etmek gerekir mi?
    Nöbette şuuru kaybolmuşsa hasta nöbeti hatırlamıyor. Ayrıca nöbetlerin  bir iki saniyeden saatlerce uzadığı durumlar söz konusu olabiliyor. Nöbetler sürekli bir hal alabiliyor, hayati bir tehlike bile olabiliyor. Bunun için nöbet geçiren kişiyi görünce zarar vermeyecek bir pozisyona getirmek, kendi haline bırakmak, zarar verecek davranışlarda bulunmamak lazım. Nöbet başladıktan sonra bir sağlık kuruluşundan yardım almak gerekiyor. 

    - Epilepsi tedavisinde cerrahinin yeri nedir?
    Dirençli bazı vakalarda ve çok özel bazı epilepsi türlerinde epilepsi cerrahisi uygulanıyor. Eğer uyarı beynin tek bölgesinden kaynaklanıyorsa cerrahiyle o bölge etkisiz hale getiriliyor. Epilepsi hastalarının “ameliyat olur ve kurtulurum” şeklinde yanlış bir kanıya kapılmamaları gerekiyor. Çünkü cerrahi sadece belli bir epilepsi türünde başarı sağlıyor. İlaçla kontrol altına alınmayan bir epilepsi türü ilaçla kontrol edilebilir bir hale geldiyse, bu tedavinin başarılı olduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla bu hastalıkta doktor kontrolünde düzenli ilaç tedavisi almak başarı için esastır.

    Tamamen iyileşmesi mümkün mü?

    Konu Saati  13:05  |  in  sağlık  |  Devamı»

    Epilepsi çok dirençli değilse genellikle doğru teşhis ve doğru ilaçla 2-5 yıl arasında tamamen ortadan kaybolabiliyor. Ancak tedavide başarı sağlanması için ilaçların düzenli alınmaları şart!

    Halk arasında “sara hastalığı” olarak bilinen epilepside, beyni oluşturan hücrelerin aşırı uyarılmasına bağlı olarak vücutta kasılma, bayılma, idrar kaçırma, el kol atması ve şuur kaybına kadar giden belirtiler yaşam kalitesini oldukça düşürüyor. Epilepsinin bebeklikte, çocuklukta ve gençlikte görülen birçok türü olduğuna değinen Acıbadem Levent Tıp Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Serdar Dağ, epilepsi hastalığıyla ilgili merak edilen soruları şöyle yanıtlıyor:

    - Epilepsi sık görülen bir hastalık mı? 
    Epilepsi hastalığı maalesef sanıldığından çok daha fazla görülen ve insanların kusur olarak gördükleri, bu nedenle çevreden sakladıkları bir hastalık. Klinik deneyimlere göre, saklanma oranları çok yüksek olduğu için gerçek epilepsi hastasının ancak yüzde 20’sinin doktora başvurduğu düşünülüyor. Oysa epilepsi bebek döneminden itibaren kendini belli edebilen bir hastalık. Bebeklikte, çocuklukta, gençlikte görülen birçok tipi var. Genellikle bu yaşlarda ortaya çıkıyor. Ergenlikten sonra gelişen epilepsi nöbetlerinin altında ise başka bir hastalık aramak gerekiyor. Birçok görüş öne sürülse de, primer denilen ve erken dönemde açığa çıkan epilepsinin nedeni tam olarak belli değil. Fakat sekonder denilen epileptik nöbetlerin nedenleri belli; genellik yani kafa travmaların ve felç sonrası, beyin kanamaları ve beyin tümörü operasyonlarına bağlı olarak ortaya çıkıyor.

    - Tamamen iyileşmesi mümkün mü?
    Genellikle çok dirençli değilse primer tip epilepsiler doğru teşhis ve doğru ilaçla 2 – 5 yıl arasında tamamen ortadan kayboluyor. Fakat herhangi sebebe bağlı olarak meydana gelen epilepsilerde ilacı maalesef ömür boyu kullanmak gerekiyor. Çünkü beynin o bölgesinde hasar olduğu için uyarısı daima bozuk kalıyor.

    - Farklı epilepsi tipleri neler? 
    Epilepside beyindeki uyarı bozukluğu beynin bir bölgesinde olduğu gibi tamamında da görülebiliyor. Beyindeki uyarıların yerine göre nöbetin tipi ve derecesi de farklı oluyor. Yani hastalar her epileptik nöbette ağızdan köpük çıkararak ve yerde kasılarak bayılmıyor. Epilepsinin basit bir kol atmasından ve başın bir tarafa dönmesinden tutun da duygusal açıdan da farklılık gösterilmesine neden olan birçok nöbet tipi var. Örneğin hasta saldırgan tutumlar sergileyebiliyor, nerede olduğunu bilmeyebiliyor, daha önce yaşamadığı bir şeyi yaşamış gibi algılayabiliyor.

    - Epilepsinin tedavisi günümüzde nasıl yapılıyor?
    Epilepsi tedavisinde mutlak bir şey var ki o da sürekli ilaç kullanmak. Hastaların doktor kontrolünde nöbetin bittiğine dair bulgular kanıtlanıncaya kadar her gün ilaç almaları gerekiyor, çünkü düzensiz ilaç kullanımı epilepsi tedavisinde başarısızlık yaratıyor. 

    Epilepsiden şüphelenilen hastaya öncelikle bir beyin MR’ı ya da beyin tomografisi çekip epilepsiye neden olan bir etkenin olup olmadığını araştırmak gerekiyor. Epilepsi tanısı EEG ya da beyin elektrosuyla konuluyor ve bununla takip ediliyor. Beynin hangi bölgesinde uyarı varsa elektro bunu gösteriyor, hastalığın derecesi ve şiddetini doktorun tespit etmesini sağlıyor. EEG, günümüzde bunu sağlayan tek teşhis cihazı. Ayrıca hasta ilacı kullanırken ilaç dozunun kandaki seviyesinin mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor.

    - Epilepsi hastalarının günlük yaşamlarında nelere dikkat etmeleri gerekiyor?
    Epileptik nöbetler genellikle dikkatin dağıldığı anı yakalıyor. Dolayısıyla epilepsi hastaları ilaç kullansalar bile dikkatlerini dağıtacak kadar yorulmamalı. Uykusuz ve aç kalmamaları, dikkati dağıtacak aşırı alkolden kaçınmaları gerekiyor. Bu durumlarda nöbet geçirme riski mutlaka artıyor. Tedavileri tamamlanmamış epileptik kadınların zihnini kurcalayan en büyük sorun ise hamilelikte nöbetin olup olmaması. Epilepsi hastaları ilacı kontrollü aldıkları takdirde hiçbir sorun yaşamıyorlar.

    - Nöbete giren insana müdahale etmek gerekir mi?
    Nöbette şuuru kaybolmuşsa hasta nöbeti hatırlamıyor. Ayrıca nöbetlerin  bir iki saniyeden saatlerce uzadığı durumlar söz konusu olabiliyor. Nöbetler sürekli bir hal alabiliyor, hayati bir tehlike bile olabiliyor. Bunun için nöbet geçiren kişiyi görünce zarar vermeyecek bir pozisyona getirmek, kendi haline bırakmak, zarar verecek davranışlarda bulunmamak lazım. Nöbet başladıktan sonra bir sağlık kuruluşundan yardım almak gerekiyor. 

    - Epilepsi tedavisinde cerrahinin yeri nedir?
    Dirençli bazı vakalarda ve çok özel bazı epilepsi türlerinde epilepsi cerrahisi uygulanıyor. Eğer uyarı beynin tek bölgesinden kaynaklanıyorsa cerrahiyle o bölge etkisiz hale getiriliyor. Epilepsi hastalarının “ameliyat olur ve kurtulurum” şeklinde yanlış bir kanıya kapılmamaları gerekiyor. Çünkü cerrahi sadece belli bir epilepsi türünde başarı sağlıyor. İlaçla kontrol altına alınmayan bir epilepsi türü ilaçla kontrol edilebilir bir hale geldiyse, bu tedavinin başarılı olduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla bu hastalıkta doktor kontrolünde düzenli ilaç tedavisi almak başarı için esastır.

    0 yorum:

    Sevgiliniz ya da eşiniz canınızı sıktı. Moraliniz feci şekilde bozuk. Bunun yüzünüze yansıttığı etkinin üstesinden gelmek için giysilerinizdeki renklere önem verin.

    Yapılan araştırmalar insanların sıcak, parlak renklerle, kendilerini daha mutlu hissettiklerini ortaya çıkardığını söylüyor. Eğer giyecek sarı veya turuncu bir giysiniz yoksa bile en azından masanızı bu renk çiçeklerle süsleyebilirsiniz.

    - Can sıkıntısından kurtulmak için giysilerinizde beyaz, pembe veya mavi gibi renkler kullanın.

    - Esmer ve soluk tenliyseniz, benzinizin solgunluğunu saklamak için mavimsi beyaz renkleri tercih edin.

    - Sarı veya kestane rengi saçlarınız varsa, kırık beyaz renkler kullanabilirsiniz.

    - Kendinizi mutlu hissettiğiniz yeri gözünüzde canlandırın. İster tropik bir adadaki plajı, ister çocukluk yatak odanızı gözünüzde canlandırın. Hayal ettiğiniz mekân neresi ise gözlerinizi kapayın ve kendinizi orada hissedin. Thomas, zihninizdeki görüntüyü sevdiğiniz bir manzara ile değiştirmenin sizi mutlu edeceğini söylüyor.

    - Seksi anlarınızı düşünün. Sekse vaktiniz yoksa bile zihninizde özel bir anınızı canlandırmak da içinize mutluluk hissi yayılmasını sağlayacak.

    - Biraz ara verin, müzik dinleyin ve biraz mola verin.

    - Kulaklıklarınızı takıp sevdiğiniz melodilere kendinizi bırakmanızı öneriyor. Yavaş tempo sizi sakinleştirirken, daha güçlü ve ritmik bir melodi, üzerinizdeki sıkıntıyı atmanıza yardımcı olur.

    - Kırmızı rujunuzu sürün. Kırmızı dudaklar etrafa güven ve cazibe yayar. Etrafınızdakilerden göreceğiniz olumlu tepkilerle, içinde bulunduğunuz kötü ruh hali yerini, seksi ve kendinden emin bir havaya bırakır.

    - Gülmek için interneti kullanın. Gülerken kendinizi kötü hissetmeniz mümkün değildir. Canınız sıkıldığında bir mola vermek için Youtube gibi sitelerden eğlenceli bir video indirebilirsiniz.

    - Masa lambanızı yakın. Çalışırken yukarıdan gelen yoğun ışık, stres ve rahatsızlık duygusu yaratabilir. Oysa ki masanızdaki yumuşak ışık kaynağı sizi sakinleştirir.

    - Portakal, mandalina atıştırın. Narenciye yemek ruh halinizi düzeltmenize yardımcı olur. Üstelik soymak zaman aldığı için yavaş yenir ve abur cuburla aşırıya kaçmaktan kurtulursunuz.

    - Beş saniye boyunca derin ve yavaş bir şekilde nefes alın, sonra nefesinizi yine beş saniyede, yavaşça verin.

    - Doğayla bütünlesin. Arada bir öğle yemeğinizi açık havada, örneğin bir parkta yiyin. Çimenlerin üzerine sırtüstü uzanıp doğayı seyredin. Açık havada olmak, kalp atışlarınızı yavaşlatacak ve karamsar ruh halini üzerinizden alacaktır.

    Bozuk moralinizi düzeltme yolları

    Konu Saati  13:03  |  in  Yaşam  |  Devamı»

    Sevgiliniz ya da eşiniz canınızı sıktı. Moraliniz feci şekilde bozuk. Bunun yüzünüze yansıttığı etkinin üstesinden gelmek için giysilerinizdeki renklere önem verin.

    Yapılan araştırmalar insanların sıcak, parlak renklerle, kendilerini daha mutlu hissettiklerini ortaya çıkardığını söylüyor. Eğer giyecek sarı veya turuncu bir giysiniz yoksa bile en azından masanızı bu renk çiçeklerle süsleyebilirsiniz.

    - Can sıkıntısından kurtulmak için giysilerinizde beyaz, pembe veya mavi gibi renkler kullanın.

    - Esmer ve soluk tenliyseniz, benzinizin solgunluğunu saklamak için mavimsi beyaz renkleri tercih edin.

    - Sarı veya kestane rengi saçlarınız varsa, kırık beyaz renkler kullanabilirsiniz.

    - Kendinizi mutlu hissettiğiniz yeri gözünüzde canlandırın. İster tropik bir adadaki plajı, ister çocukluk yatak odanızı gözünüzde canlandırın. Hayal ettiğiniz mekân neresi ise gözlerinizi kapayın ve kendinizi orada hissedin. Thomas, zihninizdeki görüntüyü sevdiğiniz bir manzara ile değiştirmenin sizi mutlu edeceğini söylüyor.

    - Seksi anlarınızı düşünün. Sekse vaktiniz yoksa bile zihninizde özel bir anınızı canlandırmak da içinize mutluluk hissi yayılmasını sağlayacak.

    - Biraz ara verin, müzik dinleyin ve biraz mola verin.

    - Kulaklıklarınızı takıp sevdiğiniz melodilere kendinizi bırakmanızı öneriyor. Yavaş tempo sizi sakinleştirirken, daha güçlü ve ritmik bir melodi, üzerinizdeki sıkıntıyı atmanıza yardımcı olur.

    - Kırmızı rujunuzu sürün. Kırmızı dudaklar etrafa güven ve cazibe yayar. Etrafınızdakilerden göreceğiniz olumlu tepkilerle, içinde bulunduğunuz kötü ruh hali yerini, seksi ve kendinden emin bir havaya bırakır.

    - Gülmek için interneti kullanın. Gülerken kendinizi kötü hissetmeniz mümkün değildir. Canınız sıkıldığında bir mola vermek için Youtube gibi sitelerden eğlenceli bir video indirebilirsiniz.

    - Masa lambanızı yakın. Çalışırken yukarıdan gelen yoğun ışık, stres ve rahatsızlık duygusu yaratabilir. Oysa ki masanızdaki yumuşak ışık kaynağı sizi sakinleştirir.

    - Portakal, mandalina atıştırın. Narenciye yemek ruh halinizi düzeltmenize yardımcı olur. Üstelik soymak zaman aldığı için yavaş yenir ve abur cuburla aşırıya kaçmaktan kurtulursunuz.

    - Beş saniye boyunca derin ve yavaş bir şekilde nefes alın, sonra nefesinizi yine beş saniyede, yavaşça verin.

    - Doğayla bütünlesin. Arada bir öğle yemeğinizi açık havada, örneğin bir parkta yiyin. Çimenlerin üzerine sırtüstü uzanıp doğayı seyredin. Açık havada olmak, kalp atışlarınızı yavaşlatacak ve karamsar ruh halini üzerinizden alacaktır.

    0 yorum:

    Yapılan araştırmalar, yediğimiz yiyeceklere göre psikolojimizi değiştirebileceğimizi gösteriyor. İşte, ruh dünyamızı etkileyen sihirli yiyecekler ve ne yönde değişikliklere neden oldukları…

    Tükettiğimiz besinler, beynimizde bir sinir hücresinden diğer bir sinir hücresine ve oradan da uyarının türüne göre beynimizi ilgilendiren emir merkezine ulaşıyor.

    Kimyasal mesajları taşıyan ‘nörotransmiterlerin’ üretiminde veya serbest bırakılmasında yediğimiz besinlerin büyük etkisi var. Bu maddeler beynin emir merkezine vücudun istemleri olan tokluk, açlık, acı, endişe gibi uyarıları iletmekle yükümlü.

    Sıcak bir maddeye dokunduğumuz anda nörotransmiterler elimizin yandığını ve daha sonra acı hissedeceğimizi, elimizi o sıcak yerden biran önce çekmemiz gerektiğini beynimizin refleks merkezine iletirler ve beyin de bunu hareket kaslarımıza iletir. Bu mesaj alınır alınmaz hemen elimizi sıcak olan yerden hızla çekeriz.

    Balık enerji veriyor

    Proteinler sindirim sırasında aminoasitlere parçalanır. Aminoasitlerle oluşan nörotransmiterler bizim uyanık kalmamıza ve enerjimizi artırarak tümüyle kullanmamıza yardımcı olur. Proteini yüksek gıdaların başında balık, et yumurta ve kümes hayvanları geliyor.

    Ispanak depresyonu önlüyor

    Folik asitin azlığının depresyona neden olduğu klinik araştırmalar sonucu ortaya kondu. Çünkü folik asit azlığı beyinde serotoninin azalmasına yol açıyor. Depresyonlu hastaların diğer insanlara oranla daha az folik asit miktarına sahip oldukları yapılan başka geniş kapsamlı araştırmalarda ispatlandı. Depresyondan korunmayı bir kap pişmiş ıspanak ya da bir bardak portakal suyu sağlayabilir.

    Ton balığı iyi hissettiriyor

    Vücudunda selenyum miktarı az olanlar, diğerlerine oranla daha çok kaygılı, endişeli, alıngan oluyor. İhtiyacı kadar verilen selenyum kişiyi normal ruh haline döndürüyor. Selenyumun en çok bulunduğu ürünler brezilya fıstığı, ton balığı, ay çekirdeği, tahıllar ve kılıç balığı.

    Meyve yemek strese birebir

    Karbonhidratlar kan akışını hızlandıran etkiye sahiptir. Kişiye sakinlik verir. Araştırmalar iki hafta süresince karbonhidrat alımı azalan insanlarda diyet sonrası depresyona girme ihtimalinin arttığını ortaya koyuyor. Karbonhidrat içeren yiyecekler arasında ekmek, krakerler, makarna, pirinç, meyve ve tahıllar ilk akla gelenler. Günlük beslenmenizde önce proteini tüketin, kısa bir süre sonra da karbonhidrat alın, bu sizi uyanık tutacaktır.

    Ton balığı yiyin, iyi hissedin

    Konu Saati  13:03  |  in  sağlıklı yaşam  |  Devamı»

    Yapılan araştırmalar, yediğimiz yiyeceklere göre psikolojimizi değiştirebileceğimizi gösteriyor. İşte, ruh dünyamızı etkileyen sihirli yiyecekler ve ne yönde değişikliklere neden oldukları…

    Tükettiğimiz besinler, beynimizde bir sinir hücresinden diğer bir sinir hücresine ve oradan da uyarının türüne göre beynimizi ilgilendiren emir merkezine ulaşıyor.

    Kimyasal mesajları taşıyan ‘nörotransmiterlerin’ üretiminde veya serbest bırakılmasında yediğimiz besinlerin büyük etkisi var. Bu maddeler beynin emir merkezine vücudun istemleri olan tokluk, açlık, acı, endişe gibi uyarıları iletmekle yükümlü.

    Sıcak bir maddeye dokunduğumuz anda nörotransmiterler elimizin yandığını ve daha sonra acı hissedeceğimizi, elimizi o sıcak yerden biran önce çekmemiz gerektiğini beynimizin refleks merkezine iletirler ve beyin de bunu hareket kaslarımıza iletir. Bu mesaj alınır alınmaz hemen elimizi sıcak olan yerden hızla çekeriz.

    Balık enerji veriyor

    Proteinler sindirim sırasında aminoasitlere parçalanır. Aminoasitlerle oluşan nörotransmiterler bizim uyanık kalmamıza ve enerjimizi artırarak tümüyle kullanmamıza yardımcı olur. Proteini yüksek gıdaların başında balık, et yumurta ve kümes hayvanları geliyor.

    Ispanak depresyonu önlüyor

    Folik asitin azlığının depresyona neden olduğu klinik araştırmalar sonucu ortaya kondu. Çünkü folik asit azlığı beyinde serotoninin azalmasına yol açıyor. Depresyonlu hastaların diğer insanlara oranla daha az folik asit miktarına sahip oldukları yapılan başka geniş kapsamlı araştırmalarda ispatlandı. Depresyondan korunmayı bir kap pişmiş ıspanak ya da bir bardak portakal suyu sağlayabilir.

    Ton balığı iyi hissettiriyor

    Vücudunda selenyum miktarı az olanlar, diğerlerine oranla daha çok kaygılı, endişeli, alıngan oluyor. İhtiyacı kadar verilen selenyum kişiyi normal ruh haline döndürüyor. Selenyumun en çok bulunduğu ürünler brezilya fıstığı, ton balığı, ay çekirdeği, tahıllar ve kılıç balığı.

    Meyve yemek strese birebir

    Karbonhidratlar kan akışını hızlandıran etkiye sahiptir. Kişiye sakinlik verir. Araştırmalar iki hafta süresince karbonhidrat alımı azalan insanlarda diyet sonrası depresyona girme ihtimalinin arttığını ortaya koyuyor. Karbonhidrat içeren yiyecekler arasında ekmek, krakerler, makarna, pirinç, meyve ve tahıllar ilk akla gelenler. Günlük beslenmenizde önce proteini tüketin, kısa bir süre sonra da karbonhidrat alın, bu sizi uyanık tutacaktır.

    0 yorum:

    21 Şubat 2013 Perşembe

    Renklerin Şifası
    Renklerin Şifa Gücü
    Renklerin Şifa Gücü
    Renklerin Tedavisi,Renklerin Şifası,Renklerin Tedavi Edici Özelliği,Renklerin Şifa Gücü, Renklerin Tedavi Edici Özellikleri
    Son zamanlarda doğal yöntemlerle tedavi oldukça rağbet görüyor. Bu doğal tedavi yöntemlerinden oldukça revaçta olan renklerin tedavisi konusunda sizleri bilgilendirmek istiyoruz.. Renklerin Şifa gücü hiç de küçümsenmeyecek boyutta.  Bakalım Renklerin tedavi edici özellikleri nelermiş..

    Renklerin Şifası,Renklerin Şifa Gücü,Renklerin Tedavi Edici Özellikleri,Renklerin Tedavi Edici Özelliği, Renklerin Tedavisi
    Sarı Rengin Şifası : Sindirim ve mide rahatsızlıklarına iyi geliyor. Güven duygusunu arttırıyor. Zihinsel faaliyetlerinizi arttırmada faydalı oluyor. İştah açıcı özelliği bulunur..
    Lacivert Rengin Şifası : Sakinleştirici bir etkisi mevcuttur.
    Turuncu Rengin Şifası : Sosyalleşme duygularınızı harekete geçirir.Turuncuya evinizin köşelerinde yer açabilirsiniz.
    Kırmızı Rengin Şifası : Cinsel Aktivasyonu ve gücü artırır. Özellikle yatak odaları için idealdir.
    Yeşil Rengin Şifası : Yüksek tansiyon ve kalp ile ilgili rahatsızlıklara karşı iyileştirici özelliği bulunuyor.
    Mavi Rengin Şifası : Sanatsal yaratıcılığınızı su yüzüne çıkartmanızı ve fark edilmenizi sağlayabilir. Ayrıca solunum yolları için de faydalı olduğu ispatlanmıştır. Tansiyon düşürücü etkisiyle de faydalıdır. Gutara İyi Gelir.
    Renklerin Şifası,Renklerin Şifa Gücü,Renklerin Tedavi Edici Özellikleri,Renklerin Tedavi Edici Özelliği, Renklerin Tedavisi

    RENKLERİN ŞİFA GÜCÜ

    Konu Saati  22:00  |  in  Renklerin Tedavisi  |  Devamı»

    Renklerin Şifası
    Renklerin Şifa Gücü
    Renklerin Şifa Gücü
    Renklerin Tedavisi,Renklerin Şifası,Renklerin Tedavi Edici Özelliği,Renklerin Şifa Gücü, Renklerin Tedavi Edici Özellikleri
    Son zamanlarda doğal yöntemlerle tedavi oldukça rağbet görüyor. Bu doğal tedavi yöntemlerinden oldukça revaçta olan renklerin tedavisi konusunda sizleri bilgilendirmek istiyoruz.. Renklerin Şifa gücü hiç de küçümsenmeyecek boyutta.  Bakalım Renklerin tedavi edici özellikleri nelermiş..

    Renklerin Şifası,Renklerin Şifa Gücü,Renklerin Tedavi Edici Özellikleri,Renklerin Tedavi Edici Özelliği, Renklerin Tedavisi
    Sarı Rengin Şifası : Sindirim ve mide rahatsızlıklarına iyi geliyor. Güven duygusunu arttırıyor. Zihinsel faaliyetlerinizi arttırmada faydalı oluyor. İştah açıcı özelliği bulunur..
    Lacivert Rengin Şifası : Sakinleştirici bir etkisi mevcuttur.
    Turuncu Rengin Şifası : Sosyalleşme duygularınızı harekete geçirir.Turuncuya evinizin köşelerinde yer açabilirsiniz.
    Kırmızı Rengin Şifası : Cinsel Aktivasyonu ve gücü artırır. Özellikle yatak odaları için idealdir.
    Yeşil Rengin Şifası : Yüksek tansiyon ve kalp ile ilgili rahatsızlıklara karşı iyileştirici özelliği bulunuyor.
    Mavi Rengin Şifası : Sanatsal yaratıcılığınızı su yüzüne çıkartmanızı ve fark edilmenizi sağlayabilir. Ayrıca solunum yolları için de faydalı olduğu ispatlanmıştır. Tansiyon düşürücü etkisiyle de faydalıdır. Gutara İyi Gelir.
    Renklerin Şifası,Renklerin Şifa Gücü,Renklerin Tedavi Edici Özellikleri,Renklerin Tedavi Edici Özelliği, Renklerin Tedavisi

    0 yorum:

    Bu hastalık günümüzde toplumun her kesiminde görülebiliyor. Tedavi edilmeyen her bir hasta bu bulaşıcı mikrobu 25 kişiye bulaştırıyor!

    Türkiye’de tüberküloz, yani verem kontrolündeki en büyük sorunlardan biri, hastalara ulaşmada yaşanan zorluklar nedeniyle tanı konulamamasından kaynaklanıyor. Çünkü tanı konulamadığı için tedavi edilemeyen her verem hastası 2 yıl içinde hastalığı 25 kişiye bulaştırıyor!

    Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de verem (tüberküloz) kontrolünde en büyük sorun, hastalara ulaşmada yaşanan zorluklar nedeniyle tanı konulamaması ve teşhis konulan hastaların da ilaç tedavisine düzenli olarak devam etmemelerinden kaynaklanıyor. 1 – 7 Ocak Verem Haftası nedeniyle bir açıklama yapan Acıbadem Fulya Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Reha Baran, tanı konulamadığı için tedavi edilemeyen her verem hastasının, 2 yıl içinde hastalığı 25 kişiye bulaştırdığını, bu nedenle sorunun büyüdüğünü belirtiyor. Üstelik eskiden sadece sosyo ekonomik düzeyi düşük kesimlerin hastalığı olarak bilinen tüberküloz, artık sosyo ekonomik seviyesi yüksek kişilerde de görülüyor.

    Dünyada Her Yıl 1.7 Milyon Kişi Veremden Hayatını Kaybediyor

    Tüberküloz hastalığı yaygınlığındaki artış ve kontrolündeki güçlükler nedeniyle son 15 yıldır yeniden dünyanın gündemine oturdu. “Dünya Sağlık Örgütü 2006 Küresel Tüberküloz Raporu”ndaki verilere göre; dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon yeni verem hastası ortaya çıkıyor  ve 1,7 milyon hasta verem sebebiyle ölüyor. Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığı her yıl “Türkiye’de Verem Savaşı Raporu” yayınlıyor. Bu rapor kapsamında Türkiye genelindeki verem savaş dispanserlerine kayıtlı her bir hastanın verileri bireysel olarak toplanarak analizi yapılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı 2011 yılı Verem Savaş Raporu verilerine göre, ülkemizde 2009 yılı içinde belirlenen yeni verem hastası sayısı ise 17 bin 402. Rapora göre, bu sayının 15 bin 943’ünü (yüzde 91,6) yeni hastalar, 1459’unu (yüzde 8,4) tedavi görmüş hastalar oluşturuyor. Toplam verem hastası sayısının 10.519’unu (yüzde 60,4) erkek hastalar, 6883’ünü de (yüzde 39,6) kadın hastalar oluşturuyor.

    Doğrudan Gözetimli Tedavi Şart

    Sağlık Bakanlığı elde ettiği verileri düzenli olarak Dünya Sağlık Örgütü ile de paylaşıyor. Dünya Sağlık Örgütü hastalığın kontrolü için, “Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi” adı verilen bir dizi önlemleri, tüm gelişmişlik düzeyindeki ülkelere önerdiği için önlemlerin uygulanması büyük önem taşıyor. Bu yaklaşımı uygulayan ülkelerde verem mücadelesinde başarılı sonuçlar alınıyor. Tüberküloz yaygınlığı konusunda Türkiye de, dünyada yaşanan olumsuz gelişmelerden payını aldığı için programı uyguluyor. Uzmanlar hastalığın özellikle genç nüfus arasında yaygınlaşmaya başladığını, eskiden sadece sosyo ekonomik seviyesi düşük kişilerde görülürken, artık sosyo ekonomik refah seviyesi yüksek kişiler için de tehlike olduğunu doğruluyor. “Doğrudan Gözetimli Tedavi” uygulamasında, tüberküloz hastalarının tüm tedavi süresi izleniyor. Bu süreçte hastaların ilaçlarının dozunu denetleyen bir sorumlu kişi veya görevli gözetiminde içmesi sağlanıyor. Hastanın bu şekilde ilacını içtiği bilgisi de kayıt altına alınıyor.

    Tedavi Stratejisinin 5 Ayağı Var

    Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği kontrol modeli olan “Doğrudan Gözetimli Tedavi” (DGT) ülkemizde 2006 yılından beri uygulanıyor. Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi’nin ülke genelinde uygulanması hastalığın kontrolü anlamında önemli bir adım oldu. Günümüzde en etkin tüberküloz kontrol programı olan DGT’nin 5 temel öğesi var:

    1- Politik kararlılık.
    2- Teşhisin balgamda verem mikrobunun gösterilmesi ile konulması.
    3- Doğrudan gözetimli tedavi ile ilaçların içirilmesi.
    4- Kesintisiz ilaç temini.
    5- Standart kayıt ve bildirim sistemi.

    Hastalığı Bulaştıranların Tespit Edilmesi Hedefleniyor

    Bu tedavi stratejisinin 2 temel hedefi var: Bulaşıcı nitelikteki hastaların en az yüzde 70’ini saptamak ve bu hastaların yüzde 85’inin tam olarak iyileşmesini sağlamak. “Doğrudan Gözetimli Tedavi” nin başarıyla uygulandığı ülkelerde hastalığın toplum içindeki sıklığı hızla azalırken, tüberküloz giderek sorun niteliğini kaybetmeye başlıyor. Doç. Dr. Reha Baran, toplumun her kesiminde ve her sosyo kültürel çevrede görülebilen tüberküloz hastalığının utanılacak ya da saklanacak bir problem olmadığını söylüyor. Doç. Dr. Reha Baran, “Özel muayenehaneler ve özel hastaneler de dahil olmak üzere, nerede tanı konulursa konulsun tüberküloz hastalar bölgelerindeki Verem Savaş Dispanseri’ne ya da sağlık müdürlüklerine yönlendirilmeli. Ayrıca Doğrudan Gözetimli Tedavi kurallarına göre tedavi edilmesi gerekiyor” diye konuştu.

    İlaç Kullanmanın Sürekliliği Sağlanıyor

    Tüberküloz basili ancak uzun süreli, çok sayıda ilaçla düzenli bir şekilde tedavi edildiğinde kontrol altına alınabiliyor. Aksi takdirde ilaçlara karşı direnç kazanabiliyor. Doğrudan Gözetimli Tedavi programına alınan hastalara önce kısa bir eğitim veriliyor. Bu eğitimde ilaçları kimin kontrolünde ve ne şekilde kullanacağı anlatılıyor ve gözetmenin kim olacağı belirleniyor. İlaçlar gözetmene teslim ediliyor. Hasta her gün gözetmenin kontrolünde ilaçlarını kullanıyor. Hasta gelmezse gözetmen hastayı arıyor ve ilaç kullanımının sürekliliği sağlanıyor. Son bir yıldır ülkemizde doğrudan gözetimli tedavi uygulandığını belirten Doç. Reha Baran şunları söylüyor:
    “Ancak hem toplum bilincinin gelişmesi, hem de başarılı sonuç alınması açısından tüberküloz şüphesi olan herkesin ücretsiz balgam tetkiki yaptırmak için verem savaş dispanserlerine yönlendirilmesi gerekiyor. Bu konuda verem savaş dernekleri gibi sivil toplum örgütlerinin de bu yeni dönemde gönüllü gözetmenlik görevini üstlenmesi ve hastaların ilaç kullanmasına yardımcı olması sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır.”

    Bir Hastadan 25 Kişiye Bulaşıyor!

    Konu Saati  13:06  |  in  Genel Sağlık  |  Devamı»

    Bu hastalık günümüzde toplumun her kesiminde görülebiliyor. Tedavi edilmeyen her bir hasta bu bulaşıcı mikrobu 25 kişiye bulaştırıyor!

    Türkiye’de tüberküloz, yani verem kontrolündeki en büyük sorunlardan biri, hastalara ulaşmada yaşanan zorluklar nedeniyle tanı konulamamasından kaynaklanıyor. Çünkü tanı konulamadığı için tedavi edilemeyen her verem hastası 2 yıl içinde hastalığı 25 kişiye bulaştırıyor!

    Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de verem (tüberküloz) kontrolünde en büyük sorun, hastalara ulaşmada yaşanan zorluklar nedeniyle tanı konulamaması ve teşhis konulan hastaların da ilaç tedavisine düzenli olarak devam etmemelerinden kaynaklanıyor. 1 – 7 Ocak Verem Haftası nedeniyle bir açıklama yapan Acıbadem Fulya Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Reha Baran, tanı konulamadığı için tedavi edilemeyen her verem hastasının, 2 yıl içinde hastalığı 25 kişiye bulaştırdığını, bu nedenle sorunun büyüdüğünü belirtiyor. Üstelik eskiden sadece sosyo ekonomik düzeyi düşük kesimlerin hastalığı olarak bilinen tüberküloz, artık sosyo ekonomik seviyesi yüksek kişilerde de görülüyor.

    Dünyada Her Yıl 1.7 Milyon Kişi Veremden Hayatını Kaybediyor

    Tüberküloz hastalığı yaygınlığındaki artış ve kontrolündeki güçlükler nedeniyle son 15 yıldır yeniden dünyanın gündemine oturdu. “Dünya Sağlık Örgütü 2006 Küresel Tüberküloz Raporu”ndaki verilere göre; dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon yeni verem hastası ortaya çıkıyor  ve 1,7 milyon hasta verem sebebiyle ölüyor. Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığı her yıl “Türkiye’de Verem Savaşı Raporu” yayınlıyor. Bu rapor kapsamında Türkiye genelindeki verem savaş dispanserlerine kayıtlı her bir hastanın verileri bireysel olarak toplanarak analizi yapılıyor. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı 2011 yılı Verem Savaş Raporu verilerine göre, ülkemizde 2009 yılı içinde belirlenen yeni verem hastası sayısı ise 17 bin 402. Rapora göre, bu sayının 15 bin 943’ünü (yüzde 91,6) yeni hastalar, 1459’unu (yüzde 8,4) tedavi görmüş hastalar oluşturuyor. Toplam verem hastası sayısının 10.519’unu (yüzde 60,4) erkek hastalar, 6883’ünü de (yüzde 39,6) kadın hastalar oluşturuyor.

    Doğrudan Gözetimli Tedavi Şart

    Sağlık Bakanlığı elde ettiği verileri düzenli olarak Dünya Sağlık Örgütü ile de paylaşıyor. Dünya Sağlık Örgütü hastalığın kontrolü için, “Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi” adı verilen bir dizi önlemleri, tüm gelişmişlik düzeyindeki ülkelere önerdiği için önlemlerin uygulanması büyük önem taşıyor. Bu yaklaşımı uygulayan ülkelerde verem mücadelesinde başarılı sonuçlar alınıyor. Tüberküloz yaygınlığı konusunda Türkiye de, dünyada yaşanan olumsuz gelişmelerden payını aldığı için programı uyguluyor. Uzmanlar hastalığın özellikle genç nüfus arasında yaygınlaşmaya başladığını, eskiden sadece sosyo ekonomik seviyesi düşük kişilerde görülürken, artık sosyo ekonomik refah seviyesi yüksek kişiler için de tehlike olduğunu doğruluyor. “Doğrudan Gözetimli Tedavi” uygulamasında, tüberküloz hastalarının tüm tedavi süresi izleniyor. Bu süreçte hastaların ilaçlarının dozunu denetleyen bir sorumlu kişi veya görevli gözetiminde içmesi sağlanıyor. Hastanın bu şekilde ilacını içtiği bilgisi de kayıt altına alınıyor.

    Tedavi Stratejisinin 5 Ayağı Var

    Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği kontrol modeli olan “Doğrudan Gözetimli Tedavi” (DGT) ülkemizde 2006 yılından beri uygulanıyor. Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi’nin ülke genelinde uygulanması hastalığın kontrolü anlamında önemli bir adım oldu. Günümüzde en etkin tüberküloz kontrol programı olan DGT’nin 5 temel öğesi var:

    1- Politik kararlılık.
    2- Teşhisin balgamda verem mikrobunun gösterilmesi ile konulması.
    3- Doğrudan gözetimli tedavi ile ilaçların içirilmesi.
    4- Kesintisiz ilaç temini.
    5- Standart kayıt ve bildirim sistemi.

    Hastalığı Bulaştıranların Tespit Edilmesi Hedefleniyor

    Bu tedavi stratejisinin 2 temel hedefi var: Bulaşıcı nitelikteki hastaların en az yüzde 70’ini saptamak ve bu hastaların yüzde 85’inin tam olarak iyileşmesini sağlamak. “Doğrudan Gözetimli Tedavi” nin başarıyla uygulandığı ülkelerde hastalığın toplum içindeki sıklığı hızla azalırken, tüberküloz giderek sorun niteliğini kaybetmeye başlıyor. Doç. Dr. Reha Baran, toplumun her kesiminde ve her sosyo kültürel çevrede görülebilen tüberküloz hastalığının utanılacak ya da saklanacak bir problem olmadığını söylüyor. Doç. Dr. Reha Baran, “Özel muayenehaneler ve özel hastaneler de dahil olmak üzere, nerede tanı konulursa konulsun tüberküloz hastalar bölgelerindeki Verem Savaş Dispanseri’ne ya da sağlık müdürlüklerine yönlendirilmeli. Ayrıca Doğrudan Gözetimli Tedavi kurallarına göre tedavi edilmesi gerekiyor” diye konuştu.

    İlaç Kullanmanın Sürekliliği Sağlanıyor

    Tüberküloz basili ancak uzun süreli, çok sayıda ilaçla düzenli bir şekilde tedavi edildiğinde kontrol altına alınabiliyor. Aksi takdirde ilaçlara karşı direnç kazanabiliyor. Doğrudan Gözetimli Tedavi programına alınan hastalara önce kısa bir eğitim veriliyor. Bu eğitimde ilaçları kimin kontrolünde ve ne şekilde kullanacağı anlatılıyor ve gözetmenin kim olacağı belirleniyor. İlaçlar gözetmene teslim ediliyor. Hasta her gün gözetmenin kontrolünde ilaçlarını kullanıyor. Hasta gelmezse gözetmen hastayı arıyor ve ilaç kullanımının sürekliliği sağlanıyor. Son bir yıldır ülkemizde doğrudan gözetimli tedavi uygulandığını belirten Doç. Reha Baran şunları söylüyor:
    “Ancak hem toplum bilincinin gelişmesi, hem de başarılı sonuç alınması açısından tüberküloz şüphesi olan herkesin ücretsiz balgam tetkiki yaptırmak için verem savaş dispanserlerine yönlendirilmesi gerekiyor. Bu konuda verem savaş dernekleri gibi sivil toplum örgütlerinin de bu yeni dönemde gönüllü gözetmenlik görevini üstlenmesi ve hastaların ilaç kullanmasına yardımcı olması sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır.”

    0 yorum:

    Seksin cildinizi düzelttiğini veya orgazmın uykuyu etkilediğini biliyor muydunuz?

    İşte cinsellikle ilgili sizleri şaşırtacak bilgiler…
    *Öpüşme sırasında endorfin yükselir, bu da kendinizi mutlu hissetmenizi sağlar.
    *Sevgiliniz seks sonrası uykuya mı dalıyor? Bu durumu kişisel almamalısınız. Orgazm, vücudun uyku ve dinlenme mekanizmasıyla ilgili ‘parasempatik sinir sistemi’ni etkiler.
    *Bazı kadınlar, aylık adet döngülerinin ortalarında (11-15. günlerde), cinsel anlamda bir hayli istekli olur. Bunun sebebi, salgılanan testosteron ve östrojen hormonları yüzünden daha duyarlı olmalarıdır.
    *20 dakikalık bir cinsel ilişkide 200 kalori yakmak mümkün. Bu da takriben yarım saat tenis oynamakla eş değer.
    *Hamileliğin libidoyu azalttığınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Pek çok kadın, hamileliğinin yarı dönemine kadar seks hayatlarının gayet hareketli olduğunu söylüyor.
    *Klitorisin uç noktasında tam tamına 8000 sinir ucu bulunur. Bu yüzden vücudun en duyarlı bölgesidir. *Buna karşın, erkek cinsel organında yalnızca 4000 sinir ucu yer alır.
    *Seks cildinizi parlak yapar! Cinsel performans kan dolaşımını hızlandırıp, cildin daha fazla oksijenle beslenmesini sağlar. Aynı zamanda, terlemenize sebep olduğu için vücuttaki toksinler atılır. İşte bu nedenle seks sonrasında cildiniz pembemsi ve parlak görünür.

    Cinsellik beyinde endorfin üretimini arttırır. Bu ise, dopamin ve serotoninle birlikte zevk hormonları olarak sakinlik verir ve tatmin hisleri yaratır. Yani endorfin cinsel ilişkinin keyif maddesidir ve coşku yaratır.

    Cinsellik adeti düzenler. Düzgün bir cinsel hayat hormonal dengeyi korur ve adetin düzenli olmasını sağlar. Düzenli orgazm yaşan kadınlar kanlarındaki endorfin miktarından dolayı düzenli ve ağrısız adet görürler.

    Cinsellik olumlu düşünmeyi sağlar. Orgazm sonucu serbest kalan enerji, olumsuz düşüncelerin ve takıntıların oluşmasını önleyip olaylara olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmayı sağlar.

    Cinsellik bağırsakları çalıştırır. Cinsel ilişki sırasında karın kaslarının kasılması, derinlere kadar etkisini gösteren bir masaj gibidir. Bunun bağırsaklar üzerinde laksatif etkisi olur.

    Seks stres atmanızı sağlar. Seks sırasında kadın vücudu ‘oksitosin’ denilen bir hormon üretir. Bu hormonun etkisiyle kan basıncı azalır, vücut gevşeme moduna girer. Seksin yatıştırıcı etkisini arttırmak için derin nefes alın ve hareket ederken partnerinizle uyumlu olun.

    Cinsellikle ilgili daha önce hiç duymadıklarınız

    Konu Saati  13:04  |  in  Cinsel Sağlık  |  Devamı»

    Seksin cildinizi düzelttiğini veya orgazmın uykuyu etkilediğini biliyor muydunuz?

    İşte cinsellikle ilgili sizleri şaşırtacak bilgiler…
    *Öpüşme sırasında endorfin yükselir, bu da kendinizi mutlu hissetmenizi sağlar.
    *Sevgiliniz seks sonrası uykuya mı dalıyor? Bu durumu kişisel almamalısınız. Orgazm, vücudun uyku ve dinlenme mekanizmasıyla ilgili ‘parasempatik sinir sistemi’ni etkiler.
    *Bazı kadınlar, aylık adet döngülerinin ortalarında (11-15. günlerde), cinsel anlamda bir hayli istekli olur. Bunun sebebi, salgılanan testosteron ve östrojen hormonları yüzünden daha duyarlı olmalarıdır.
    *20 dakikalık bir cinsel ilişkide 200 kalori yakmak mümkün. Bu da takriben yarım saat tenis oynamakla eş değer.
    *Hamileliğin libidoyu azalttığınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Pek çok kadın, hamileliğinin yarı dönemine kadar seks hayatlarının gayet hareketli olduğunu söylüyor.
    *Klitorisin uç noktasında tam tamına 8000 sinir ucu bulunur. Bu yüzden vücudun en duyarlı bölgesidir. *Buna karşın, erkek cinsel organında yalnızca 4000 sinir ucu yer alır.
    *Seks cildinizi parlak yapar! Cinsel performans kan dolaşımını hızlandırıp, cildin daha fazla oksijenle beslenmesini sağlar. Aynı zamanda, terlemenize sebep olduğu için vücuttaki toksinler atılır. İşte bu nedenle seks sonrasında cildiniz pembemsi ve parlak görünür.

    Cinsellik beyinde endorfin üretimini arttırır. Bu ise, dopamin ve serotoninle birlikte zevk hormonları olarak sakinlik verir ve tatmin hisleri yaratır. Yani endorfin cinsel ilişkinin keyif maddesidir ve coşku yaratır.

    Cinsellik adeti düzenler. Düzgün bir cinsel hayat hormonal dengeyi korur ve adetin düzenli olmasını sağlar. Düzenli orgazm yaşan kadınlar kanlarındaki endorfin miktarından dolayı düzenli ve ağrısız adet görürler.

    Cinsellik olumlu düşünmeyi sağlar. Orgazm sonucu serbest kalan enerji, olumsuz düşüncelerin ve takıntıların oluşmasını önleyip olaylara olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmayı sağlar.

    Cinsellik bağırsakları çalıştırır. Cinsel ilişki sırasında karın kaslarının kasılması, derinlere kadar etkisini gösteren bir masaj gibidir. Bunun bağırsaklar üzerinde laksatif etkisi olur.

    Seks stres atmanızı sağlar. Seks sırasında kadın vücudu ‘oksitosin’ denilen bir hormon üretir. Bu hormonun etkisiyle kan basıncı azalır, vücut gevşeme moduna girer. Seksin yatıştırıcı etkisini arttırmak için derin nefes alın ve hareket ederken partnerinizle uyumlu olun.

    0 yorum:

    20 Şubat 2013 Çarşamba

    Ayva Keki Yapımı
    Ayva Keki Tarifi
    Ayva Keki Tarifi
    Ayva Keki Yapılışı,Ayva Keki,Ayva Keki Yapımı,Ayva Keki Nasıl Yapılır,Avya Keki Tarifi
    Bu gün sizlere nefis bir kek tarifi vermek istiyorum. Ayva Keki Tarifi.. Ayvanın bol olduğu bu mevsimde mutlaka denemenizi önereceğim harika bir lezzet..

    Ayva Keki Yapımı İçin Gerekli Malzemeler ;
    *6 yumurta,
    *3 orta boy ayva,
    *1 tatlı kaşığı limon kabuğu rendesi,
    *1 su bardağı çekilmiş ceviz,
    *1 tatlı kaşığı tarçın,
    *1 çay bardağı toz şeker,
    *yarım paket kabartma tozu,
    Ayva Keki,Ayva Keki Nasıl Yapılır,Avya Keki Tarifi,Ayva Keki Yapımı,Ayva Keki Yapılışı
    ayvalardan 2 tanesinin kabuğunu soyun ve rendeleyin. diğer ayvanın da kabuğunu soyup ince dilimlere ayırın. tencerenin içine koyunüzerine 1 çay bardağı şeker ve su koyup kaynatın.
    yumurtaları ve şekeri çırpın,içine diğer malzemelri de ilave edip çırptıktan sonra fırında ısıtılmış ve yağlanmış kek kalıbına dökün. kalıba dökülen hamurun üzerine haşlanmakta olan ayvları da dizin ( yda kek piştikten sonra yanına ayvaları koyup kekin üzerine de şerbetinden gezdirin )ve 180 derecedeki fırında içini çekene kadar pişirin.
    Ayva Keki,Ayva Keki Nasıl Yapılır,Avya Keki Tarifi,Ayva Keki Yapımı,Ayva Keki Yapılışı

    AYVA KEKİ TARİFİ

    Konu Saati  22:00  |  in  Ayva Keki Yapımı  |  Devamı»

    Ayva Keki Yapımı
    Ayva Keki Tarifi
    Ayva Keki Tarifi
    Ayva Keki Yapılışı,Ayva Keki,Ayva Keki Yapımı,Ayva Keki Nasıl Yapılır,Avya Keki Tarifi
    Bu gün sizlere nefis bir kek tarifi vermek istiyorum. Ayva Keki Tarifi.. Ayvanın bol olduğu bu mevsimde mutlaka denemenizi önereceğim harika bir lezzet..

    Ayva Keki Yapımı İçin Gerekli Malzemeler ;
    *6 yumurta,
    *3 orta boy ayva,
    *1 tatlı kaşığı limon kabuğu rendesi,
    *1 su bardağı çekilmiş ceviz,
    *1 tatlı kaşığı tarçın,
    *1 çay bardağı toz şeker,
    *yarım paket kabartma tozu,
    Ayva Keki,Ayva Keki Nasıl Yapılır,Avya Keki Tarifi,Ayva Keki Yapımı,Ayva Keki Yapılışı
    ayvalardan 2 tanesinin kabuğunu soyun ve rendeleyin. diğer ayvanın da kabuğunu soyup ince dilimlere ayırın. tencerenin içine koyunüzerine 1 çay bardağı şeker ve su koyup kaynatın.
    yumurtaları ve şekeri çırpın,içine diğer malzemelri de ilave edip çırptıktan sonra fırında ısıtılmış ve yağlanmış kek kalıbına dökün. kalıba dökülen hamurun üzerine haşlanmakta olan ayvları da dizin ( yda kek piştikten sonra yanına ayvaları koyup kekin üzerine de şerbetinden gezdirin )ve 180 derecedeki fırında içini çekene kadar pişirin.
    Ayva Keki,Ayva Keki Nasıl Yapılır,Avya Keki Tarifi,Ayva Keki Yapımı,Ayva Keki Yapılışı

    0 yorum:

    Ekonomik kriz ruh sağlığımızı da bozuyor! Açıklamalara göre işsizliğe bağlı ruhsal sorunlar ikiye katlanıyor. Türkiye Psikiyatri Derneği, Sağlık Bakanlığı’nı ve ilgili tüm kurumları acil önlem almaya çağırıyor.

    15-18 Nisan tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilen 13. Türkiye Psikiyatri Derneği Yıllık Toplantısı ve Bahar Sempozyumu’nda ruh sağlığına dair bütün konular masaya yatırıldı. Güncel konularda yapılan 13 panel, 3 kurs, 14 çalışma grubu toplantısı’ndan oluşan yoğun bilimsel programı 500’ün üzerinde katılımcı takip etti.

    Ekonomik kriz, ilaç kullanımının artışı ve diğer ruh sağlığına yönelik güncel konular tartışıldığı sempozyum kapsamında yapılan basın toplantısında söz alan Türkiye Psikiyatri Derneği MYK Üyesi Doç Dr. Burhanettin Kaya, “15 Nisan 2009 tarihinde  TUİK tarafından açıklanan rakamlar işsizlik oranlarının ürkütücü bir düzeye ulaştığını gösteriyor. Aralık ayında işsizlik oranlarının ortalaması yüzde 13.6 ile rekor düzeye çıkmış ve basında yoğun bir biçimde tartışılmıştı. Kayıtlı işsiz sayısının 3.2 milyona ulaştığı, Türkiye’nin işsizlikte dünya dördüncüsü olarak tarihteki yerini aldığının altı çizilmişti.  Bu verilere göre kent işsizliği 15.4’e ulaşırken, tarımda bu oran yüzde 27.3 olmuştu. Asıl dramatik tablo genç nüfustaydı. 18.7 olan genç işsizliği yaklaşık 7 puan artarak yüzde 25.6’ya çıkmıştı. İşsizlerin büyük oranının da son 6 ayda işini yitirenler oluşturduğunu biliyoruz” diye konuştu.

    Bugün Tablo Daha da Ürkütücü

    Açıklanan rakamların durumun daha ürkütücü, acı verici olduğunu gösterdiğini vurgulayan Doç Dr. Kaya, “Geçen yılın ocak ayında yüzde 11.6 olan resmi işsizlik oranı, bu yılın ocak ayında yüzde 15.5'e ulaşmış durumdadır. TUİK’in açıkladığı bu  rakamlar rekorun kırılmaya devam edeceği izlenimi veriyor. 3 milyon 650 bin kişi yeni işsizler ordusunu oluşturuyor. Bu genç nüfusta ve kent nüfusundaki işsizlik oranlarının daha da arttığını gösteriyor. Kentlerdeki işsizlik oranının yüzde 13'ten yüzde 17.2'ye çıktığını, kayıt dışı çalışmanın da arttığını, yüzde 40’ları aştığını görüyoruz. Ayrıca var olan istihdam biçiminin ucuz emek sömürüsünü içeren güvencesiz bir çalışma biçimine dönüştüğünü, bunun artarak süreceğini gösteriyor. Özellikle üretken dönemdeki genç işsizliğin artışı çok ürkütücüdür. Bu artış yeniden iş bulacağına ilişkin umutlarının yitirenlerin sayısını daha artıracaktır” dedi.

    Eşleri İşşiz Olan Kadınlar da Depresyona Giriyor

    Doç. Dr. Burhanettin Kaya, tüm bu verilerin işsizliğe bağlı ruhsal sorunların da giderek artacağını, ikiye katlanacağını gösterdiğini vurguladı. Doç Dr. Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Bu verilerden depresyon ve anksiyete bozukluklarının yaygınlığının artacağını, davranış sorunlarının ortaya çıkacağını, insanların yaşadıkları sıkıntı ile başa çıkabilmek için alkol ve madde kullanımına yöneleceğini, öfkenin dışa vurumu ile ilgili sorunların artacağını, her ortamda şiddet davranışlarının ortaya çıkma riskinin artacağını söyleyebiliriz. Çalışabilecek durumdayken çalışamamak, çalışırken işini kaybetmek ya da çalışma sırasında olumsuz deneyimlere maruz kalmak hem doğrudan hem de dolaylı karmaşık mekanizmalarla uzun süreli stres yanıtının ortaya çıkmasına yol açarak akıl ve ruh sağlığını derinden etkileyen, bozan bir etkendir İşsizliğin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin genel olarak iş kaybından hemen sonraki ilk dönemde hızla arttığı bilinmektedir” diye sözlerini devam etti.  Eşleri işsiz olan kadınlarda da depresyon geliştirme riskinin daha da artmakta olduğunu ifade eden Doç. Dr. Kaya, “Yaşanan bu süreç aile ilişkilerini, ebeveyn çocuk ilişkisini bozarak, çocukların ruhsal gelişimleri üzerinde iz bırakma riskini içermekte, bu etki gücünü taşımaktadır. Ayrıca halen işini sürdürenlerin artan işsizliğe bağlı iş yükünün artacağını, güvencesiz, güvensiz ve riskli çalışmanın süreceğini, yıldırmayı da içeren işyerinde baskı ve şiddetin artacağını belirtmeliyiz. Her an işin kaybetme beklentisinin yarattığı kayıp ve onun bireyin üretken gücünde yaratacağı bozulma ise aynı derecede önemli başka bir tartışma alanıdır.”

    Acilen Alınması Talep Edilen Önlemler

    Türkiye Psikiyatri Derneği adına açıklama yapan Genel Başkan Dr. Şeref Özer ise, Aralık ayından bu yana yaşanan krizin ortaya çıkardığı işsizliğin yaratacağı ruhsal sorunlar ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nı ve ilgili tüm kurumları uyardıklarını ve uyarmaya da devam edeceklerini vurguladı. Ancak tüm uyarılarına karşın bugüne dek ilgili kurumlardan bu yönde bir girişim olmadığını üzülerek gördüklerini belirten Dr. Özer, “Sorunların daha acı sonuçlara yol açmadan çözülmesine adım atmak daha önce de vurguladığımız önerilerin gecikmeden yaşama geçirilmesi ile başlayacaktır. Kapitalizmin yaşadığı bu finansal krizin yaratıcısı olan sermayenin değil, bu krizin mağduru olan çalışanların, üretenlerin, işini kaybedenlerin, halkın gereksinimlerini karşılayan, sıkıntılarını ortadan kaldıran çözümlere imza atılmalıdır” dedi.
    Dr, Özer, çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı:

    1. İşsizlik ve yoksullukla mücadelede ciddi  ve etkili politikalar geliştirilmeli ve hızla yaşama geçirilmelidir.
    2. İssizlik yardımının miktarı artırılmalıdır, kapsamı genişletilmeli ve süresi uzatılmalıdır .
    3. Sağlık hizmetleri ve ruh sağlığı hizmetleri ücretsiz ve kolay ulaşılabilir olmalı, işsizlerin sağlık hizmetlerimden ücretsiz ve herhangi bir katkı payı ödemeksizin yararlanmaları sağlanmalıdır.
    4. Özellikle işsiz kesimdeki ailelerin temel yaşam gereksinimleri sağlanmalı, çocukları beslenme, vitamin desteği, viral ve enfeksiyon hastalıkları açısından düzenli aralıklarla ve tamamen ücretsiz olarak izlenmeleri ve gerekli tedavi ve beslenmeleri olanaklı kılınmalıdır.
    5. Çalışan kesimlerden her türlü sağlık hizmetlerinden alınan katkı payları ve ilaç yüzdeleri kaldırılmalıdır.
    6. Her düzeyde eğitim kurumlarında/okullarda ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara karşı eğitim programları hazırlanmalıdır.
    7. Risk gruplarına yönelik, görsel ve yazılı kitle iletişim aralarının da etkin olarak kullandığı eğitimlere ağırlık verilmeli, yaygınlık kazandırılmalıdır.
    8. Altını çizmek istediğimiz en önemli çözüm yollarından biri işsizlere yönelik Sağlık Bakanlığı ve diğer sağlık kurumları kapsamında oluşturulmuş, ücretsiz, ulaşılabilir ve gereksinimleri karşılayacak nitelikte ruhsal destek üniteleri kurulmasıdır.  Bu gecikmeden yaşama geçirilmelidir.

    İşsizlere Ruhsal Destek Projesi

    Türkiye Psikiyatri Derneği teğet geçtiği sanılan ama on ikiden vurduğu her geçen gün daha da anlaşılan krizin yarattığı etkileri göstermek, bu konuya yöneticilerin, ilgili tüm kurum ve kuruluşların ve  kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla “Krize Ruhsal Destek” sloganıyla iki günlük bir sosyal sorumluluk projesini yaşama geçirmek amacında ve hazırlığında. Dernek MYK Üyesi Doç. Dr. Burhanettin Kaya, bu çalışma kapsamında işsizliğin yoğun olduğu, işsizlerin sayısını her geçen gün arttığı, krizden en çok etkilenmiş olan bölgelerde, öncelikli olarak bir kentsel alanda iki günlük bir etkinlik düzenlenmesi planladıklarını açıkladı. Doç. Dr. Kaya, “TPD Bölge halkı, işsizleri, risk grupları, kriz mağduru işsiz ve yoksullarla yoğun biçimde karşılaşan sağlık çalışanlarını kapsayan kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirecek, bilimsel etkinlikler düzenleyecek, eş zamanlı olarak 1,5 gün süreyle işsizlere TPD üyelerinin gönüllü katılımı ve başta “Halk Sağlığı” olmak üzere farklı disiplinlerin işbirliğiyle işsizlere 'Ruhsal danışma ve destek' verecek, ruhsal yardıma gereksinimi olanların sağlık birimlerine ulaşmasına çalışacaktır” dedi.

    İşsizlik Ruhumuzu Kararttı!

    Konu Saati  13:07  |  in  Yaşam  |  Devamı»

    Ekonomik kriz ruh sağlığımızı da bozuyor! Açıklamalara göre işsizliğe bağlı ruhsal sorunlar ikiye katlanıyor. Türkiye Psikiyatri Derneği, Sağlık Bakanlığı’nı ve ilgili tüm kurumları acil önlem almaya çağırıyor.

    15-18 Nisan tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilen 13. Türkiye Psikiyatri Derneği Yıllık Toplantısı ve Bahar Sempozyumu’nda ruh sağlığına dair bütün konular masaya yatırıldı. Güncel konularda yapılan 13 panel, 3 kurs, 14 çalışma grubu toplantısı’ndan oluşan yoğun bilimsel programı 500’ün üzerinde katılımcı takip etti.

    Ekonomik kriz, ilaç kullanımının artışı ve diğer ruh sağlığına yönelik güncel konular tartışıldığı sempozyum kapsamında yapılan basın toplantısında söz alan Türkiye Psikiyatri Derneği MYK Üyesi Doç Dr. Burhanettin Kaya, “15 Nisan 2009 tarihinde  TUİK tarafından açıklanan rakamlar işsizlik oranlarının ürkütücü bir düzeye ulaştığını gösteriyor. Aralık ayında işsizlik oranlarının ortalaması yüzde 13.6 ile rekor düzeye çıkmış ve basında yoğun bir biçimde tartışılmıştı. Kayıtlı işsiz sayısının 3.2 milyona ulaştığı, Türkiye’nin işsizlikte dünya dördüncüsü olarak tarihteki yerini aldığının altı çizilmişti.  Bu verilere göre kent işsizliği 15.4’e ulaşırken, tarımda bu oran yüzde 27.3 olmuştu. Asıl dramatik tablo genç nüfustaydı. 18.7 olan genç işsizliği yaklaşık 7 puan artarak yüzde 25.6’ya çıkmıştı. İşsizlerin büyük oranının da son 6 ayda işini yitirenler oluşturduğunu biliyoruz” diye konuştu.

    Bugün Tablo Daha da Ürkütücü

    Açıklanan rakamların durumun daha ürkütücü, acı verici olduğunu gösterdiğini vurgulayan Doç Dr. Kaya, “Geçen yılın ocak ayında yüzde 11.6 olan resmi işsizlik oranı, bu yılın ocak ayında yüzde 15.5'e ulaşmış durumdadır. TUİK’in açıkladığı bu  rakamlar rekorun kırılmaya devam edeceği izlenimi veriyor. 3 milyon 650 bin kişi yeni işsizler ordusunu oluşturuyor. Bu genç nüfusta ve kent nüfusundaki işsizlik oranlarının daha da arttığını gösteriyor. Kentlerdeki işsizlik oranının yüzde 13'ten yüzde 17.2'ye çıktığını, kayıt dışı çalışmanın da arttığını, yüzde 40’ları aştığını görüyoruz. Ayrıca var olan istihdam biçiminin ucuz emek sömürüsünü içeren güvencesiz bir çalışma biçimine dönüştüğünü, bunun artarak süreceğini gösteriyor. Özellikle üretken dönemdeki genç işsizliğin artışı çok ürkütücüdür. Bu artış yeniden iş bulacağına ilişkin umutlarının yitirenlerin sayısını daha artıracaktır” dedi.

    Eşleri İşşiz Olan Kadınlar da Depresyona Giriyor

    Doç. Dr. Burhanettin Kaya, tüm bu verilerin işsizliğe bağlı ruhsal sorunların da giderek artacağını, ikiye katlanacağını gösterdiğini vurguladı. Doç Dr. Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Bu verilerden depresyon ve anksiyete bozukluklarının yaygınlığının artacağını, davranış sorunlarının ortaya çıkacağını, insanların yaşadıkları sıkıntı ile başa çıkabilmek için alkol ve madde kullanımına yöneleceğini, öfkenin dışa vurumu ile ilgili sorunların artacağını, her ortamda şiddet davranışlarının ortaya çıkma riskinin artacağını söyleyebiliriz. Çalışabilecek durumdayken çalışamamak, çalışırken işini kaybetmek ya da çalışma sırasında olumsuz deneyimlere maruz kalmak hem doğrudan hem de dolaylı karmaşık mekanizmalarla uzun süreli stres yanıtının ortaya çıkmasına yol açarak akıl ve ruh sağlığını derinden etkileyen, bozan bir etkendir İşsizliğin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin genel olarak iş kaybından hemen sonraki ilk dönemde hızla arttığı bilinmektedir” diye sözlerini devam etti.  Eşleri işsiz olan kadınlarda da depresyon geliştirme riskinin daha da artmakta olduğunu ifade eden Doç. Dr. Kaya, “Yaşanan bu süreç aile ilişkilerini, ebeveyn çocuk ilişkisini bozarak, çocukların ruhsal gelişimleri üzerinde iz bırakma riskini içermekte, bu etki gücünü taşımaktadır. Ayrıca halen işini sürdürenlerin artan işsizliğe bağlı iş yükünün artacağını, güvencesiz, güvensiz ve riskli çalışmanın süreceğini, yıldırmayı da içeren işyerinde baskı ve şiddetin artacağını belirtmeliyiz. Her an işin kaybetme beklentisinin yarattığı kayıp ve onun bireyin üretken gücünde yaratacağı bozulma ise aynı derecede önemli başka bir tartışma alanıdır.”

    Acilen Alınması Talep Edilen Önlemler

    Türkiye Psikiyatri Derneği adına açıklama yapan Genel Başkan Dr. Şeref Özer ise, Aralık ayından bu yana yaşanan krizin ortaya çıkardığı işsizliğin yaratacağı ruhsal sorunlar ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nı ve ilgili tüm kurumları uyardıklarını ve uyarmaya da devam edeceklerini vurguladı. Ancak tüm uyarılarına karşın bugüne dek ilgili kurumlardan bu yönde bir girişim olmadığını üzülerek gördüklerini belirten Dr. Özer, “Sorunların daha acı sonuçlara yol açmadan çözülmesine adım atmak daha önce de vurguladığımız önerilerin gecikmeden yaşama geçirilmesi ile başlayacaktır. Kapitalizmin yaşadığı bu finansal krizin yaratıcısı olan sermayenin değil, bu krizin mağduru olan çalışanların, üretenlerin, işini kaybedenlerin, halkın gereksinimlerini karşılayan, sıkıntılarını ortadan kaldıran çözümlere imza atılmalıdır” dedi.
    Dr, Özer, çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı:

    1. İşsizlik ve yoksullukla mücadelede ciddi  ve etkili politikalar geliştirilmeli ve hızla yaşama geçirilmelidir.
    2. İssizlik yardımının miktarı artırılmalıdır, kapsamı genişletilmeli ve süresi uzatılmalıdır .
    3. Sağlık hizmetleri ve ruh sağlığı hizmetleri ücretsiz ve kolay ulaşılabilir olmalı, işsizlerin sağlık hizmetlerimden ücretsiz ve herhangi bir katkı payı ödemeksizin yararlanmaları sağlanmalıdır.
    4. Özellikle işsiz kesimdeki ailelerin temel yaşam gereksinimleri sağlanmalı, çocukları beslenme, vitamin desteği, viral ve enfeksiyon hastalıkları açısından düzenli aralıklarla ve tamamen ücretsiz olarak izlenmeleri ve gerekli tedavi ve beslenmeleri olanaklı kılınmalıdır.
    5. Çalışan kesimlerden her türlü sağlık hizmetlerinden alınan katkı payları ve ilaç yüzdeleri kaldırılmalıdır.
    6. Her düzeyde eğitim kurumlarında/okullarda ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara karşı eğitim programları hazırlanmalıdır.
    7. Risk gruplarına yönelik, görsel ve yazılı kitle iletişim aralarının da etkin olarak kullandığı eğitimlere ağırlık verilmeli, yaygınlık kazandırılmalıdır.
    8. Altını çizmek istediğimiz en önemli çözüm yollarından biri işsizlere yönelik Sağlık Bakanlığı ve diğer sağlık kurumları kapsamında oluşturulmuş, ücretsiz, ulaşılabilir ve gereksinimleri karşılayacak nitelikte ruhsal destek üniteleri kurulmasıdır.  Bu gecikmeden yaşama geçirilmelidir.

    İşsizlere Ruhsal Destek Projesi

    Türkiye Psikiyatri Derneği teğet geçtiği sanılan ama on ikiden vurduğu her geçen gün daha da anlaşılan krizin yarattığı etkileri göstermek, bu konuya yöneticilerin, ilgili tüm kurum ve kuruluşların ve  kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla “Krize Ruhsal Destek” sloganıyla iki günlük bir sosyal sorumluluk projesini yaşama geçirmek amacında ve hazırlığında. Dernek MYK Üyesi Doç. Dr. Burhanettin Kaya, bu çalışma kapsamında işsizliğin yoğun olduğu, işsizlerin sayısını her geçen gün arttığı, krizden en çok etkilenmiş olan bölgelerde, öncelikli olarak bir kentsel alanda iki günlük bir etkinlik düzenlenmesi planladıklarını açıkladı. Doç. Dr. Kaya, “TPD Bölge halkı, işsizleri, risk grupları, kriz mağduru işsiz ve yoksullarla yoğun biçimde karşılaşan sağlık çalışanlarını kapsayan kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirecek, bilimsel etkinlikler düzenleyecek, eş zamanlı olarak 1,5 gün süreyle işsizlere TPD üyelerinin gönüllü katılımı ve başta “Halk Sağlığı” olmak üzere farklı disiplinlerin işbirliğiyle işsizlere 'Ruhsal danışma ve destek' verecek, ruhsal yardıma gereksinimi olanların sağlık birimlerine ulaşmasına çalışacaktır” dedi.

    0 yorum:

    Etiketler

    Hakkımızda-Gizlilik-İletişim
    Copyright © 2013 Develi Kayseri. by Her Telden
    By Seven Blogcu.
    back to top